Sıradan okuyucular ve hevesli kitap bağımlılar arasında ortak bir özellik varsa, o da yazıdan ekrana adaptasyonlarda seçiciliktir. Okundukça hayal gücüyle canlanan hikayelerin gündelik hayata yerleştirilmesi, gerçek dünyanın parçasıymış gibi yansıtılması istemsizce o renkli detayların kayıbıyla sonuçlanabiliyor. Yine de, her zamanki gibi, istisnalar yok değil. Ekrana uyarlanılışında kişilik kaybına uğramak yerine aynı renkli absürtlüğü sadece farklı bir platforma taşıdığını düşündüğümüz birçok hikaye var; benim için de yönetmen koltuğunda Tetsuya Nakashima’nın bulunduğu 2004 yapımı Kamikaze Girls kesinlikle bu istisnalardan birisi.
Tetsuya Nakashima hakkında ufak bir önizleme geçmek gerekirse, spektrumu geniş filmografisi ile başlayabiliriz. Tek janra ile kendini kısıtlamadığı veya benzer çizgilerde ilerleyerek kendine kalıplaşmış bir imaj çizmek istemediği, yapımında bulunduğu kitap adaptasyonlarına bakıldığında bile anlaşılıyor. Her eserine başka bir duygusal element katan yönetmen, elini gerilimden ortaokul gençlik dramalarına kadar farklı tonda sulara sokmuş; neredeyse her filmiyle de En İyi Yönetmen, Yılın Senaryosu, Yılın Filmi ve minvalinde ödüllerin kazananı olmuştur.
1959 doğumlu yönetmenin işlerinden hepsine tanık olma şansım henüz olmamışsa da, izleyebildiklerimden Kamikaze Girls filmini ayrı tutmadan edemiyorum. Aslında Novala Takemoto’nun yazdığı light novel (Japon edebiyatına ait, genellikle genç bir demografiye hitap eden, illüstrasyonları ile mangalara benzer özellik taşıyan kısa romanlar) olan Kamikaze Girls, hem tarz hem de kişilik açısından spektrumların iki ayrı ucunda bulunan Momoko ile Ichigo’nun dakikalar ile gelişen arkadaşlığını konu alıyor. Ödül alan birçok film izlediğinize eminim; hiçbirinin Japon altkültürleriyle ilmek ilmek işlenmiş Kamikaze Girls‘a benzemediğine de.
Filmin Konusu
Birbirleriyle yolları moda ile kesişen Momoko ile Ichigo, ilk görüşte kolay kolay birbirlerine yakıştıracağınız imajda genç kızlar değiller. Klişeler, görünüşlere aldanmamamızı aşılamaya çalışsa da bazen de elde değil. Momoko Lolita tarzını sadece kıyafetlerine değil, görgü kuralları ve kişiliğine de oturtan, bir eski Yakuza’nın (Japon mafyası) kız çocuğu. Ichigo ise, Momoko’nun narin ve klas davranışlarına karşıt olarak; el-kol hareketleriyle daha kaba, üslubuyla sert ve keskin, inatçı ve gürültülü bir Bōsōzoku çetesi üyesidir. İki tamamiyle zıt karakterin yolları da, ironik olsa da, bir moda fiyaskosu ile kesişiyor. Momoko’nun sattığı “Versach” çantalarından almak için kırsal kesimdeki evine kadar gelen Ichigo, sahteliğine rağmen çantaya 2,000 yen yerine 20,000 yen vermek istediğinde arkadaş canlısı ilk adım atılmış oluyor.
Her şeyden çok, ikisinin de duygusal izolasyonu -ister tercihen, ister zoraki- sayesinde aralarındaki kimyanın temeli ilk görüşmelerinde bile atılıyor. Filmin akışında belirli noktalar aksiyon ve hareket ile sürüklense de, çoğunlukla slice-of-life (hayattan parça) bir eser olarak tanımlayabileceğimi düşünüyorum. Asla silikleşmese de hikaye, karakterlerin ilişkisi ve filmin sinematografisi yanında, arkaplanda kalan bir etmen haline geliyor.
Filmi izlememin ardından aklıma takılan ilk noktalardan biri, kadın arkadaşlığını merkez alan bir filmin çevirisinde neden Kamikaze kelimesinin kullanıldığıydı. İlk başta Japonya tarihinde bilinen iki divine wind (ilahi rüzgarlar, tayfunlar) için, ardından da İkinci Dünya Savaşı zamanında intihar saldırıları yapan Japon askerleri için kullanılan terim, bariz şekilde filmin çizgisinden uzak. Direkt çevirisi ise hikayeden pek kopuk değil: pervasız, umursamaz, hatta etraflarındakine karşı yıkıcı girişimlerde bulunan kimse.
Shimotsuma‘dan Kamikaze‘ye
Filmin asıl isminin (下妻物語 / Shimotsuma Monogatari) çevirisi hikayenin geçtiği lokasyona ithafen Shimotsuma Hikayesi‘ne denk geldiği halde İngilizce isminin Kamikaze Girls olmasının ardında bir anlam aramamak elde değil. Bunun biraz da kişisel yorumumuza bağlı olduğunu düşünüyorum.
Bana kalırsa, Momoko ve Ichigo’nun birbirleriyle yakınlaşmalarından önceki ruh halleri ve alıştıklarından normal buldukları yaşam tarzları dıştan zıt oldukları kadar, temellerinde de bir o derecede benzerler. Seçici yalnızlık belirli bir seviye özgüven gerektiriyor olabilir, fakat uzun sürede yan etkilerinin kolay kolay es geçilebileceğini sanmıyorum. İnsanın kendinden başka birine güvenip desteğine ihtiyaç duyması kaçınılmaz. Eğer o duygusal desteği bulamıyorsak da, kendimizi umursamaz, belki biraz bencil ve daha dik başlı bir kıvama getirerek kendimize başa çıkma mekanizması geliştirmemiz çok normal. Ben, Momoko ve Ichigo’nun hikayesinde bu yolun izlendiğini görüyorum. Birbirlerinin kamikaze yaşam stillerini dengeleyerek -başta sadece arkadaş olup olmamalarının şüphesine düştüğümü inkar edemesem de- bir arkadaşlığın temellerini güçlü ve somut şekilde temellerini atıyorlar.
Renkli ve hiper gerçek bir slice-of-life filminin içine çekilmenin zevkini daha nasıl anlatırım, bilemiyorum. Eğer yabancılık çektiyseniz sizi vakit kaybetmeden Tetsuya Nakashima’nın filmografisine davet ediyorum. Kamikaze Girls‘tan sonra, Memories of Matsuko (2006), Confessions (2010) ve The World of Kanako (2014) ile bu özgün vizyonlu yönetmenin dünyasına her geçen dakika ile aşinalık kazanabilirsiniz.
Şimdiden iyi seyirler dilerim!
Kaynakça
- https://www.dictionary.com/browse/kamikaze
- https://www.japansociety.org.uk/review?review=482
- https://www.filmedinether.com/reviews/review-kamikaze-girls/
- https://www.theparisreview.org/blog/2017/05/25/lolita-fashion/
- https://www.highsnobiety.com/p/bosozoku-japanese-gangs-fashion/