1983 yılında bilim kurgu ve dram temasına sahip bir Ridley Scott filmi olan Bıçak Sırtı’nın(Blade Runner’ın), Nietzsche’nin Ahlakın Soy Kütüğü kitabındaki görüşleriyle bir paralelliğe sahip olduğundan yola çıkarak sizlere bugün distopyatik Bıçak Sırtı filminin analizini yapacağım sevgili okurlar.
Bıçak Sırtı filminde, 2019 yılında replicant adı verilen insanla aynı zeka ve görünüşte olan, insanla tıpa tıp aynı gen yapısına(homo sapiens türü gen yapısı) sahip; ama fiziksel olarak daha kuvvetli, çevik ve gerektiğinde kullanılmak için yaratılmış olan makine görevi gören yapay insanlardır. Yaşam süreleri ise dört yılla kısıtlandırılır. İnsan zekasına sahip olduklarından, insanlardaki karmaşık düşünce ve duygu yapısına sahip olan replicantlar, kısa ömürlerinin bilincinde olarak isyan etmeye başlarlar. İsyan edip ortalığı yıkan replicantları yok etmek üzere Blade Runner biriminden Rick Deckard(Harrison Ford) görevlendirilir. Roy Batty adlı isyana öncülük eden replicant ise kendi yaratıcısını öldürmeyi amaçlamaktadır ve sonunda öldürmektedir. Bu isyan ve arada çıkan anlaşmazlıkların temelinde benimsenmiş, meydana gelmiş değerlerin ve ahlak yapılarının çarpışması yer alır. Bu konuda Nietzsche’nin ahlaki görüşlerine başvurabiliriz.
Nietzche, Ahlakın Soy Kütüğü kitabında iki tür ahlak tanımlar. Bunlar: soylu ahlakı ve köle ahlakıdır. Soylu ahlakının başlıca önem verdiği değerler güç, zenginlik, cesaret, soyluluk, savaşın sonucu elde edilen şereftir. Soylu ahlakında zayıflık, fakirlik, zavallılık küçümsenir. Bir şeyin değeri onun yararlı ve zararlı sonuçları üzerine biçimlenir. Güçlü ve savaşkan olmayan her zaman kötü ve gereksizdir. Köle ahlakında ise değerler tam tersidir. Acziyet, başkalarını öldürmeme ve incitmeme soylu ahlakına bir tepki olarak kutsallaştı ve soylu ahlakının değerlerinin sonucunda doğal olarak meydana gelen bir ahlak biçimi oldu. Köle ahlakının temelinde gizli bir nefret ve hınç yatar. Köleler, fakirler, zayıflık ve acziyet soylu ahlakında küçümsenirken, güç ve savaş kutsallaştırılarak fakir ve aciz olanın acısını anlaşılamadı ve zayıf dışlandı. Köle ahlakı pasifist bir konumda bulunarak Tanrı’nın adaletini aramayı ve ona bel bağlamayı tercih eder; bu ahlakın barındırdığı nefret ve hınç, dış dünyanın düşmanlığına kişinin inanmasını sağlar. Böylelikle, köle ahlakına sahip kişi farklı ve dışarıdan olanı reddeder, zayıfa karşı merhametli olur, sinsi ve gizlidir. Köle ahlakı, acı ve üzüntüden beslenen bir ahlak türüdür.
Bıçak Sırtı filminde; bu iki ahlak türünün çatışması, insanlar ve replicantlar arasında da çok bariz bir şekilde görülür. Replicantlar; yararlı ise iyi, zararlı ise kötü diye sınıflandırılan makinelerden farksız bir tür aşağı ırktır insanlara göre. Yaşan süreleri makineler gibi bellidir ve dört yıldır; en az insanlar kadar ahlaki değer geliştirebilecek seviyede zekaya ve duyguya sahiptirler. Filmde ise replicantların kendi ahlaki yapıları görülmektedir.
Aşağı ırk olarak görülme ve kısa ömürlerinin süresini kesin olarak bilme, muhtemelen replicantları son derece vahşi ve irrasyonel olmaya itip büyük bir psikolojik zarara uğramalarına sebep oldu. Bir replicantın yerinde herhangi bir insan olsaydı muhtemelen durum aynı şekilde sonuçlanacaktı, çünkü her şeyden önce replicantlar insani duygulara sahip laboratuvar ortamında üretilmiş insanlar.
Niezsche’nin ahlaki görüşlerine göre, insanoğlu zorbalık içeren soylu ahlakına sahiptir. Soylu ahlakı güce değer verir. Burada ise; güç, tanrısal ve yaratıcı bir zekadır. Kas gücü ise burada söz konusu değildir, tersine aşağı ırk olarak görülen replicantlarda kas gücü söz konusudur. Replicantların bu kölelik durumu bir tür köle ahlakı yarattı kendilerinde. Bu köle ahlakı aşağılık kompleksinin bir sonucu olup, replicantlar kendilerini yaratıcılarına karşı aşağılık hissetmektedirler. Replicantların bu kompleksi umursanmadı ve bu yüzden ömürleri, insanlara bir sorun çıkarmaması için dört yıl ile sınırlandırıldı. Nietzsche’nin köle ahlakı zayıflık, kin ve ilahi adaleti desteklerken, replicant köle ahlakı kas gücü ve insanları öldürerek kendi eliyle alınan intikamı destekliyor. Dolayısıyla, kendi elleriyle intikamlarını almayı tercih ediyorlar ve kendi tanrıları, yani insanları, bir zorba olarak görüyorlar. İlahi adalet dileyecekleri bir tanrı, replicant için söz konusu değil. Bunun yanında replicantlar sürekli ve sadakat ile birbirlerini korudukları filmde görülür, nitekim, bu durum köle ahlakının bir özelliğidir.
Filmin başında, Leon adlı replicant, bir adam tarafından teste tabii tutulur ve adam umursamaz bir şekilde bir kaplumbağanın ölümünden acıma ve merhamet duyguları barındırmayan bir ses tonunda bahseder. Leon çıldırır ve panikler. Çünkü Leon kendisinin de insanların gözünde bir kaplumbağadan daha değerli olmayan aşağılık bir yaratık olduğunu bilir. Kaplumbağaya değer vermeyen insan, replicanta da değer vermeyecektir. Bu örnek, soylu ve köle ilişkisini bu distopyada yeterince açıklamaktadır.