Gezi Parkı eylemleriyle ilgili çok şey yazıldı çizildi. Birçok yazı kendi perspektifinden olayları incelemeye çalıştı. Ben de bu yazıda olayların bizatihi kendisini değil arkasındaki sosyolojik analizi yapmaya çalışacağım.
Gezi parkı eylemi ülke adına bir demokrasi nişanesi olarak yerini aldı gündemde ve birçoğumuzun zihninde. İnsanlar demokratik hakları için sokaklara döküldü ve sivil bir hareketi başlattı. Eylemin nedeni bir parktan daha basitti aslında. Başbakanın ‘ben istedim, olacak’ tavrından bezmişti halk. Başbakanın rakamlar üzerinden siyasete gitmesi ise bardakları taşıran son damla oldu. Polisin orantısız gücüne ilaveten başbakanın bu hal ve tutumu karşısında beliren öfke ve nefret de pek sağlıklı bir yansıma bulamadı eylemde zira vandalizme kadar giden olaylarla eylemler boyut değiştirmeye başladı. Ama ben bu yazıda boyut ve renk değiştiren direnişin eleştirisini bir kenara bırakıp yalnızca olayın esas karakteristiğine değinmek istiyorum.
Oldukça heterojen bir yapıya sahipti eylemciler. Takdire şayan olan da tam olarak buydu. İnsanlar ideolojik olmayan bir amaç uğruna bir araya gelmişti. Muhafazakârı da
liberali de sosyalisti de alandaydı. Bu bağlamda bu eylem bir tuvale benziyor. Herkesin bir fırça darbesi var tuvalde ve sonucunda ortaya Postmodern bir tablo çıkacak muhtemelen. Bu olayların sonu Türkiye için gerçekten çok iyi olacak. Türkiye’yi ikinci sınıf bir demokrasiden alıp yukarlara taşımak hedefinde olan mevcut hükümet için de, bir sonrakiler için de içinde birçok ders barındırıyor olaylar.
Cumhurbaşkanı Gül olaylara ilişkin düşüncelerini, “Olayları yakından takip ediyorum. Bazılarına şunu söyledim: Bunlar, aslında gelişmiş demokrasilerdeki ülkelerin meselelerine benziyor. İspanya, ABD ve İngiltere’deki meselelere benziyor. Türkiye’de olaylar, olağanüstü haller kalksın, faili meçhuller kalksın diye çıkmıyor. Türkiye olarak geldiğimiz noktanın kıymetini bilelim” şeklinde oldukça olumlu bir ifadeyle belirtmişti. Türkiye’nin uluslararası platformda sahi olduğu konumu da bu noktadan okuyabiliriz. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de yaşanan onca kanlı olayın yabancı medyada esamesi okunmazken, şimdi bir sivil eylemin uluslararası medyada bu denli yer alması dikkat çekici.
Bu olayları değerlendirirken beni düşündüren ve üzen bir nokta vardı. Herkesi ilgilendiren demokratik haklar için yapılan bir eylemde heterojen bir yapı sağlamak kolaydır ama belli bir kesimin hakları için mesela başörtüsü gibi son derece demokratik bir hak için de keşke yürüyebilse binler. Ben bu gezi parkı eylemlerinin Türkiye için bir dönüm noktası olduğunu düşünerek o günleri de göreceğimizi umut ediyorum.
***
Bir atasözü vardır, ‘horozun çok olduğu yerde sabah geç olur’ diye. İşte başbakanın olayları sonlandırma noktasında bu tutumla hareket ettiğini ve onun tek olma yolunda gösterdiği çabalar yüzünden de uzunca bir süre sabahı göremeyeceğimizi düşünüyorum.