Bamberg, Almanya’nın Bavyera eyaletinde 70 bin nüfuslu, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan birçok yapısıyla anılan bir şehir. Hatta 7 tepe üzerine kurulu olması ile İstanbul’u da andıran bir yapıya da sahip. Ancak bu şehrin Miras Listesi’nde yer alan yapılarıyla beraber çok iyi bir organizasyona sahip olan basketbol takımı da var. Sözü fazla uzatmadan Bamberg’in tarihine ışık tutmaya çalışalım.
Kuruluşu 1955 yılında gerçekleşen kulüp, ilk kurulduğunda 1.FC 01 Bamberg ismiyle mücadele ederken, şu sıralarda Brose Baskets Bamberg adı ile yoluna devam ediyor. 1.FC 01 Bamberg ismi ile 33 yıl mücadele eden kulüp, o dönemden itibaren beş sponsorluk değiştirdi ve 2006 yılında Brose Baskets sponsorluğu altında altın çağını yaşamaya başladı. Ancak kulübün esas atılımı ise bundan 10 yıl önce, yani 2003 senesine dayanıyor. Kulüpte 2001-08 yılları arasında koçluk görevini üstlenen Dirk Bauermann, takımın temellerini atarak Bamberg’i iddialı bir takım haline getirme görevini başarı ile tamamladı. Bauermann’ın koçluğu döneminde Almanya Ligi’nde ilk şampiyonluğunu 2005 yılında kazanan Alman ekibi, bir diğer şampiyonluğu da 2007 yılında kazandı. Diğer yandan Bauermann’ın koçluğa gelmesi Bamberg’in Avrupa Kupaları’na katılımı da sağladı. En son 1999 senesinde Koraç Kupası’na katılan takım 5 yıl aradan sonra Avrupa Arenası’na tekrar dönmüş oldu.
Bamberg’in bu atılımı yaparak başarılı olması, Almanların bir işe olan bakış açılarının resmi olarak görülebilir. Bauermann’ı takımın başında yedi sene tutmaları; onların istikrara güvenmelerinin en büyük kanıtı. Tabii bu istikrarı sağlayan alt faktörler de var. Planlı ve sabırlı olmaları da en önemli etkenlerden. Organizasyonda istikrarı korumak istemeleri, takımın özgüvenini yerine gelmesini sağlayarak ilk şampiyonluklarını yaşamalarını sağladı. Bu noktada yaptıkları oyuncu seçimleri de önemli yere sahip. Basketbolun felsefesinde alışkanlık ve doğaçlamanın birleşimi önemli yer tutar. Keza bu felsefenin bir diğer sac ayağı da oyuncuların birbirleri ile olan iletişimine dayanır. Bauermann önderliğinde bunu çok iyi yapan Bamberg, 2008 yılında bu birlikteliğe son verdi ve takımın başına Almanya’nın yükselen koçlarından Chris Fleming’i getirdi.
Fleming’in Artland Dragons’u 2008 yılında ikinci ligden birinci lige taşıması ve o sezonda Almanya Kupası’nı kazanması odak noktalarını üzerinde toplamasına sebep olmuştu. Fleming’in takımın başına gelişi Bamberg’in oyun planında da değişikliğe gitmesine neden oldu. Bauermann döneminde fiziksel olarak güçlü ve savunması sert bir takım olarak bilinen bir takımdı Bamberg. Chris Fleming ise Bauermann’dan farklı bir felsefeye sahipti. Hücum oyununu ön plana çıkartan bir yapıya sahip olduğu için takımın savunma odaklı oyununu hücum yönüne çevirmesi zor olmadı. Bu kabuk değişiminde ilk iki sene çok sancılı geçse de bunun ödülünü son üç senenin şampiyonu olarak fazlasıyla aldılar. Fleming’in bir diğer öne çıkan özelliği de oyuncu gelişimine önem vermesi ve bu konuda başarılı bir profil çizmesi. Hatta Bamberg’in Avrupa’da ”4 Numaraların Parlama Yeri” olarak da bilinmesinde doğrudan katkısı var. 2011 yılında Kyle Hines’ın Olympiakos’a gitmesiyle onun boşluğunu Marcus Slaughter ile doldurdular ve atletik özellikleri ile ön plana çıkan kısa forvet P.J Tucker’ı da kadrolarına kattılar. Kyle Hines’ın gitmesine rağmen oturmuş olan kadroya iki tane hücum gücü yüksek takviye yapan Fleming’in Bamberg’i, o sezon rakip potalara ortalama 89 sayı bıraktı. Tüm pozisyonlara dağılan oyunculara sahip olmaları onları durdurulmaz yapıyordu.
2012 sezonunun sonunda ise Marcus Slaughter’ı Real Madrid’e, P.J. Tucker’ı da Phoenix Suns transfer etti. Fleming, Kyle Hines’tan sonra iki forveti daha parlatarak üst seviyeye getirdi. Bu iki oyuncunun ayrılığından sonra da kariyeri düşüşe geçen Bostjan Nachbar’ı kadrosunu kattı Fleming. Oyun felsefesinden kesinlikle ödün vermeyen Fleming, 2012-13 sezonunda takımını Euroleague’de Top16’ya taşımayı başardı. Ancak Top 16’da işler yolunda gitmedi ve grubu 14 mağlubiyet ile son sırada tamamladılar. Ancak oynadıkları oyun ve parkeye koydukları karakter saygı duyulasıydı. 6-7 maçı son toplarda kaybetmeleri de tecrübesizlik olarak nitelendirilebilir. Çünkü tecrübe kavramı ilk tur ile Top16 gruplarını birbirinden ayıran önemli bir faktör. Bamberg, son toplarda kaybettiği maçlardan birkaçında sayı farkını biraz daha açabilse işler çok farklı olabilirdi. Çünkü bu maçları kazanması aynı zamanda onlara stres yönetimini de nasıl yapacaklarını kazandırabilirdi.
Şampiyonlukla tamamladıkları bu sezonun sonunda da bir 4 numara daha parlatmayı başardılar. Bostjan Nachbar’ın gösterdiği üstün performans onu Barcelona’ya taşıdı. Fleming de Nachbar’ın boşluğunu da yine onun gibi kariyerinde düşüş gösteren Novica Velickovic ile doldurdu. Atmaktan çekinmeyen ve oyununu bunun üzerinden şekillendirmeye devam eden Bamberg, bu sezon Euroleague arenasına daha iddialı girdi. Ancak bu sefer de ilk tur gruplarından Euroleague’e veda ettiler. Bu noktada onlar adına en önemli kırılma noktası; Milano deplasmanının son 1.30 dakikasına 4 sayı önde ve hücum sırası da Bamberg’de iken Jamar Smith daha takım sahaya yerleşmemiş durumda hızlı hücumu tercih edip, yay gerisinden bir atış denedi ve bütün momentumu Milano lehine çevirdi. Bu yüzden son Zalgiris maçında değil, esas bu maçta Top16 biletini kaybettiklerini düşünüyorum. Eğer Jamar Smith orada hızlı hücum kullanmasa ve takımın sahaya yerleşmesini bekleyip, süreye oynasa şu an çok farklı şeyler yazıyor olabilirdik.
Eurocup’ta yoluna mücadele edecek olan Bamberg’in bu organizasyonda başarılı olması için stres yönetimini iyi yapması ve bunun paralelinde maç sonunu nasıl oynayacaklarının çıkarımını yapması gerek. Fleming’in kurmuş olduğu bu başarılı sistem; bazı kazanımlarla çok üst seviyeye gelebilir. İyi bir antrenöre sahip olmaları, İyi 4 numara parlatmaları ve istikrara sahip olmaları Bamberg’i ön plana çıkaran yönleri. Kısacası Alman İşçiliği’nin her izini bulabileceğiniz bir organizasyon.