Çocukluğumda annemin ve hatta dedemin üniversite anılarını dinlerken beni çok şaşırtan bir konu vardı, yabancı akademisyenler… Çoğunluğu Almanya Yahudi’si olan akademisyenlerin Küreselleşmenin ya da ülkemizin gelişmiş sayılabilecek bir ekonomisinin olmadığı bir dönemde nasıl olup da ülkemize geldikleri benim ilgimi çeken bir konuydu. 1930’lu yıllar boyunca birçok Alman-Yahudi bilimadamı, ülkelerindeki Nazi teröründen kaçıp ülkemize geldi. Kimilerine göre bu olay, Türk milletinin insancıllığını ve uygarlığını gösteren, 1492 yılından sonraki İkinci Sefarad, kimilerine göreyse İstanbul ‘un Fethi’nden sonra batıya kaçıp Rönesans’ı başlatan alimlerin bir karşılığıydı…
Almanya’da iktidara gelen Naziler, vakit kaybetmeksizin 7 Nisan 1933’te ”Sivil kamu hizmetlerinin yeniden yapılandırılması” isimli bir yasa çıkarttılar. Buna göre; annesi, babası, büyükannesi ya da büyükbabasından herhangi biri Aryan ırktan olmayan memurun, eğitimine, görevine ya da devlete olan faydasına bakılmaksızın işten çıkartılacaktı. O dönemde Türkiye’de de bir eğitim reformu yapılmak üzereydi. Ülkenin yegane üniversitesi olan Darülfünun, işlevselliğini yitirmiş olması ve çağın dinamiklerine ayak uyduramaması gibi nedenlerle kapatılmış ve 1 Ağustos’ta İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden açılmıştı. Ancak ne yazık ki yeni açılan üniversiteye arzu edilen atılımı yaptıracak kadro henüz bulunamamıştı. Ortak çıkarlar doğrultusunda, Temmuz 1933’te, zor durumda kalan, dalında iki yüzü aşkın Yahudi akademisyen, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere açılacak olan birçok üniversitenin kurucu ekipleri olarak Almanya’dan ülkemize geldi.
[box_light]Einstein Da Gelir miydi?[/box_light]
1933’ün Eylül ayında Albert Einstein, OSE Yahudi Halklarının Sıhhatini Koruma Cemiyetler Birliği’nin Onursal Başkanı olarak Başvekil İnönü’ye, Almanya’daki ırkçı yaklaşımlar dolayısıyla çalışamaz hale gelmiş profesörlerin Türkiye’de istihdam edilmesi amacıyla bir mektup yazdı. Ancak konuya ilişkin olumlu bir cevap alamadı, çünkü o dönemde ünlü cerrah Sauerburch’tan bir liste bekleniyorken Einstein ‘ın listesi geri planda kalmıştı. Sauerbuch, tıp dünyasına katkılarının yanı sıra, Nazi yönetimine karşı yaptığı ağır eleştirileri ve arî ırk yaratma amacıyla fiziksel özürlü ve akıl sağlığını yitirmiş insanların ”Ötenazi T4” yöntemiyle öldürülmesine karşı verdiği mücadele ile de tanınıyordu. Diğer yandan, Nazi Bilimsel Araştırma Kuruluşu ve Askeri Doktorlar Akademisi üyesi olması sebebiyle hakkında karmaşık görüşler olan biriydi. Sauerbuch’un, kendisinin de Türkiye’ye gelmek üzere, şartlar konusunda İsmet İnönü ile görüşmesi beklenirken, Türkiye’ye gelmesi büyük ölçüde kesinleşmiş bilimadamlarının gözden geçirilmesini ve Ankara’daki tıp kuruluşlarında çalışmak üzere uzman bulma işinin kendisine devredilmesini talep etmişti. İstekleri kabul edilen Sauerbuch, zaman içerisinde tamamen Aryan bilimadamlarından oluşan bir liste oluşturdu ve tabi ki hiç biri Türkiye’ye gelmedi. Liste değişikliği zaman kaybından ibaret oldu. Einstein, 1949 yılında yapılan bir röportajda, İstanbul Üniversitesi açıldığında Türkiye’ye çalışmak üzere gelen Alman Yahudisi bilimadamları arasında kendisinin de yer alacağını ancak arkadaşlarının Amerika’ya gitmesi sebebiyle oraya gitmeyi tercih ettiğini belirtmişti.
Bu olaydan ötürü dönemin hükümetine çeşitli eleştiriler yapılsa da, ona ve çalışmalarına ev sahipliği yapmak isteyen, ekonomik durumu yeni kurulan bir Cumhuriyet’ten daha iyi olan o kadar devlet varken, Türkiye’ye sıra gelir miydi pek emin değilim. Ancak o dönem, Einstein’ın değilse de birçok değerli bilimadamının Nazi’lerden kaçarak Türkiye’ye göç ettiği bir gerçek.
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
- Toplumsal Tarih, Ocak 2014, İ. İzzet Bahar, ” 1933 ‘te Nazi Almanya’sından gelenler Hükümetin Yahudi Asıllı Akademisyenler Sorunu”