CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Ergenekon davalarında avukatlık yapan Avukat Murat Ergün, Pazartesi günü Bilkent IR and European Union Politcs Society’nin konukları olarak C Blok Amfi’delerdi. Etkinliğe katılım yoğun olurken, ikilinin konuşmaları sık sık alkışlarla kesildi.
İlk olarak söz alan avukat Murat Ergün, Ergenekon davalarında yaşanan haksızlıklardan söz etti ve şunları söyledi:
“Özel yetkili mahkemeler adaleti gerçekleştirmek için kurulmadı. Hukukta maddi gerçekliği ortaya çıkarmak diye bir kavram vardır. Bunların amacı bu değildi. Bunların amacı tasfiye ve itibarsızlaştırma idi. Davaya Askeri Casusluk ve Fuhuş Davası ismi veriliyor. Sırf bu isim yüzünden toplumda arkadaşlarımızı savunacak kimse kalmıyor. Bu kişileri kendi silah arkadaşlarından bile yalnız bırakanlar oldu.”
Daha sonra söz alan Mustafa Balbay konuşmasına şu sözlerle başladı:
“Bu salonlarda ben çok bulundum. Tabi siz o zaman yoktunuz ama yanda daha dik olan salon vardı onu hatırlıyorum. Çoruh Amfisini hatırlıyorum. En son Mehmet Ali Birand ile 32. Gün programına katılmıştık orada. Sizleri çok özlemişim. Demir parmaklıkların ardında aile hasreti tabi ki öncelikli ama ondan sonra en çok bütün samimiyetimle söylüyorum bu salonları özlemişim.”
Daha sonra, Ergenekon Davası sürecinde yaşadıklarından, Gezi olaylarına; gazetecilik mesleğinden ve siyasete atılma sürecinden, yaşanan son olaylara kadar geniş yelpazedeki konulara değinen Balbay, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Ben 3000 saat hakim karşısında kaldım. Bu, benim tahminim bir rekordur. Ve toplamda 50 saat konuştum. Diyebilirsiniz ki Balbay bak uzun kalmışsın ama ne güzel süre de vermişler, savunmuşsun kendini. Ama 22 iddianame birleşti arkadaşlar ve ben savunmamı yaptığımda sadece iki iddianame birleşmişti. Ona göre bütün sorular da şu haberi niye yazdın, şu haberi niye yazmadın şeklindeydi. Onun dışında şu görüşmeyi niye yaptın, yaptığım en çok görüşme de cumhurbaşkanıyla yaptığım görüşme, Genelkurmay Başkanı ile görüşme, kuvvet komutanları ile görüşme ve öteki gazetecilerle görüşme. Bugün herhalde siz de takdir edersiniz ki Ankara’da gazetecilik yapıp her katla görüşmek zaten görevdir. O ayrı bir konu. Biz savunmamızı bitirdikten sonra, ikinci iddianameden sonra 22 iddianame birleşti ama her iddianameyle birlikte bize yeni suçlar yüklendi. Diyor ki falanca internet sitesi Balbay’ın yazısını kullandı. Bu da suç. Niye kullandı, bağlantın mı var? Şimdi bütün bunlar olunca ben de cevap vermek istedim. Mahkeme şu karşılığı verdi: Sayın Balbay, siz savunmanızı yaptınız. Yani biraz Aziz Nesinlik bir özetleme yapmak gerekirse önce savunmamızı yapın sonra suçlamaları söyleyeceğiz. Tabi beş yıl sürünce bunların tamamının topluma anlatılması çok zordur.”
“Gizli tanık olayı arkadaşlar, dünyada böyle bir örneği yok. Tabi ki gizli tanık koruma uygulaması var. Ama tanık önce açık kimliğiyle mahkemede ifade veriyor, sonra onu gizliyorlar. Ama bizim Türkiye’deki uygulamada her şeyiyle gizleniyor. Sizi cam bölmenin arkasından biri suçlamakta ama siz kim bilmiyorsunuz. Ve suçlamaları yaparken de siz cevap vermek istediğinizde “tanığın ifadesini kesmeyin” uyarısıyla karşılaşıyorsunuz. Yani şöyle düşünün; bu salonda üzerinize ateş ediliyor ve kıpırdamanız yasaklanıyor. Şimdi gizli tanık yemin ederek ifadesine başlıyor, diyor ki namusum şerefim üzerine yemin ederim ki doğruları söyleyeceğim. Bir gizli tanığa sordu mahkeme başkanı; sizi nereden getirdiler buraya? Dedi ki cezaevinden getirdiler. Dedi suçunuz neydi? Yalan beyanda bulunmak dedi. Ona benzer kişilerin ifadeleriyle bu davalar hükme bağlandı arkadaşlar.”
“Yine bir gün gizli tanık arka bölmede bizi görüyor, biz onu göremiyoruz. Mekanik sesle sesi değiştiriliyor. Kamera zoom yapıyor. Aha şunu gördüm dedi. Nereden tanıyorsun dediler. İki yıl önce bir mafya üyesinin bürosundaydı dedi. O kişi de kalktı, “Sayın yargıç, beni dört yıldır tutuklu yargıladığınız için teşekkür ederim” dedi. Tanığın beyanında yanlış varsa tümünün geçersiz sayılması gerekir ama devamında savcı hemen araya girdi, “biz tanığı hazırlayalım, ondan sonra getirelim” dedi. Sonra tekrar getirdiler.”
“Tabi bir gazeteci olarak yapılabilecekler belli. Ben de tutukluluğun ortasında siyasi mücadele yapma kararı verdim ve milletvekili oldum. Bana bu salonlarda siyasete katılmayı düşünüyor musunuz diye soran çok olmuştu. Ben hep onlara “Hayır, ben siyasete katılmak istemiyorum. Bu ülkenin iyi gazetecilere de ihtiyacı var” demiştim. Hala tabi bu ülkenin iyi gazetecilere, Alo Fatih deyince cevap vermeyen gazetecilere ihtiyacı var. Geçmişte de bu mesleğe öylesine tutkundum ki 1995 yılında Ecevit seçimlerden 5-6 ay önce beni meclise çağırdı, çay içelim dedi. Dedim ki ya özel bir demeç verecek ya da manşet olacak bir belge verecek. Gittim, Ecevit, “Sayın Balbay, sizi artık bu tarafta görelim, siyasete girin” dedi. Benim içimden ilk geçen şu oldu: “Tüh be haber değilmiş” dedim. Kendisinden özür diledim ve bu ülkenin iyi gazetecilere de ihtiyacı olduğunu söyledim. Ama tutukluluğumun ikinci yılından sonra siyasi mücadelenin de boynumun borcu olduğunu düşündüm ve girdim.”
“Bir terörist saldırısına uğrayacağımı düşünmüştüm ama bir terörist olarak suçlanacağımı hiç düşünmemiştim. Örneğin; iddianameye göre ben Cumhuriyet Gazetesini bombalayan örgütün üyesiyim. Bunun gibi şeyleri kafaya takarsanız kanser olursunuz. Örneğin; Askeri Casusluk’ta iddianame; bu asker, askeri bilgileri satmış, elde ettiği parayla esrar almış, onunla fuhuş yaparken komutanını öldürme planı yapmış diyor. Bu insanları ruhen çökertmek için planlanmış bir dava ”
“Yeni Türkiye’nin ana unsuru Gezi’dir diyorum. İçeride biz ona ayrı bir umutla baktık. Orada yaratılan bir araya gelme ruhu Türkiye’nin geleceği olabilir.”
Konferansın ardından Balbay, kitaplarını imzaladı.