“Maçka yolları taşlı
Geliyor sarı saçlı
Ne oldu sana yavrum
Böyle gözlerin yaşlı”
Bu türküyle uğurladım silah arkadaşlarımı son yolculuklarına. O gün otobüste benden istedikleri bu türkü, tıpkı son mısrası gibi bıraktı beni geride; gözlerim yaşlı…
Malatya’da toplandılar o gün. Acemi birliğini hepsi başarıyla tamamlamış, usta birliklerine gitmek amacıyla toplanma bölgesi Malatya’ya yeni gelmişlerdi. Hepsi ömrünün baharında, hepsi kahraman birer mehmetçik. Tarih 24 Mayıs 1993. Evet, ne yazık ki, yine 93.
Bundan tam üç gün önce, 21 Mayıs günü, Bingöl Emniyet Müdürlüğü’ne “gizli” kayıtlı gelen belgede, PKK üyesi bir grup militanın Elazığ-Bingöl karayolunda yol kesme eyleminde bulunacağı bildiriliyordu. Yaklaşık 9 ay önce ise Jandarma Genel Komutanlığı’nın yayımlamış olduğu emirde “dağıtımla birliğe gönderilen hiçbir personelin…zırhlı araç, eskort vs. ile gönderilmesi…” cümleleri yer almıştı.
24 Mayıs’a geri dönüyoruz şimdi. O gün, MHP Genç İlçe Başkanı Hadin Ari’nin cenazesi defnedimiş, MHP heyeti geri dönüş yoluna koyulmuştu. Ancak son anda, ‘Yeşil’ Kod Adlı Mahmut Yıldırım’ın araya girmesiyle gitmekten vazgeçilip, Bingöl’e geri dönülmüştü. Yıldırım bir tehlikeyi koklamıştı adeta yolda. Beraberindeki milletvekilinin canı onun sayesinde kurtulmuştu.
Ancak herkes onlar kadar şanslı değildi…
İki midibüsle sevkıyatı yapılan 58 asker geliyordu PKK’nın mıntıkasına. Malatya- Bingöl arası gibi bir yolda birden fazla mola vermişler, her molada şoförün garip davranışlarıyla tedirgin olmuşlardı. Bu tedirginlikleri o denli haklıydı ki, verilen molaların birinde şoförle muhabbete dalan bir çoban, gecenin ilerleyen saatlerinde PKK mıntıkasında serbestçe dolaşmaya devam edecekti.
Saat 18.30 olmuştu. Bingöl’e çok az bir yol kaldı, askerler Çevrimpınar mevkiindeler. Yol PKK’lılar tarafından kesilmiş, trafik sıkışmıştı. Gece karanlığında yokluğa karışan Çevrimpınar, o gün kıyametin provasını yapıyordu. Köy Hizmetlerine ait kepçeyi taşıyan tır alev almış, gökyüzüne boğucu dumanlarını bırakıyordu. Benzinine el koyulamayan bir başka aracın deposuna ateş açılmış, patlamasının verdiği tatmin militanları hunharca sırıtmaya sevkediyordu. Militanlar katliam kelimesinin sınırlarını aşmakta kararlıydılar. Durdurulan bir yolcu otobüsündekiler inmeyi reddedince, zalimce taramaya başlıyor, çaresiz ölümlere her saniye bir yenisini ekliyorlardı.
Sıra askerlerimize gelmişti. Sivil kıyafetli ve silahsızdılar. Arabanın kapısını açanın Şemdin Sakık, nam-ı diğer Parmaksız Zeki, olduğunu söylüyor araçtaki erlerden Osman Portal. Tabi öncesinde olduğu gibi baskın esnasında da şoförün PKK militanlarıyla olan iletişimindeki sır perdesi de hala varlığını koruyor.
Yaka paça indiriliyor erlerimiz. Hemen vadiye, daha önce araçlarından indirilen insanların yanına çıkarılıyorlar. 140-150 kişi var şu an o vadide. Artık bazıları için geri dönüşü olmayan bir süreç başlıyor. Gece boyunca telaşlı dakikalar yaşıyorlar. Geçtikleri köylerde yuhalanıyor, aşağılanıyorlar. Türk ordusuna olan nefret kusuluyor bölgede.
Ve saatler 03.00…
“Hadi tek sıra olun”… Bağırışmalar yükseliyor. Yorgun askerler çaresizce diziliyorlar sıraya. Kimileri kelime-i şehadet getiriyor, kimileri ise sevdiklerini hayal ediyorlar son bir kez.
Ve “ATEŞ” emrinin ardına tam 1547 kurşun sıralanıyor. Tam 1547…
Sözde ateşkes ilan etmiş olan PKK, silahsız 33 cana kıymakta tereddüt etmiyor. O esnada kaçmaya çalışanların bir kısmı yaralanıyor, bir kısmı ise canlarını herkesten önce teslim ediyor. Serbest bırakılanlar ancak sabahın ilk ışıklarıyla bulunuyor, askerlerimizi gördükleri o andaki sevinçleri güneşin ışımasıyla karışıyordu. Onlar sözde şanslı olanlardı.
Eşref Bitlis Paşa‘nın Güneydoğu’da yapmayı planladığı operasyonu, hatırlarsanız önceki yazımda detaylarıyla anlatmıştım. İşte bu operasyonun uygulanamaması ve Paşanın müteakibinde gelen ölümü, karmaşa zincirine bir yenisini eklemişti. Ancak bu operasyonun ortaya çıkması sonucu PKK kanadında gerilen sinirler, bölgede kurulmak istenen hakimiyeti sağlamak adına patlamak zorundaydı. İşte bu sebepledir ki, 33 silahsız erimizin şehit edilmesi olayı Eşref Bitlis suikastından kesinlikle ayrılamaz. İkisinin arkasında aranması gereken güçler aynı eksende bulunacaktır. Bu gücü nasıl adlandırdığımızın bir önemi yok ancak bu gücün karşısında devlet yapısını korumak için muhalefet kültürümüzün gelişmesi gerekmektedir.
Akşam 6’da başlayıp sabah 3’e kadar süren bu macerada ölülerin yanında, elde ettikleri ganimetlerin de tadını çıkarmak isteyen PKK’lıların, bir sigorta acentasının müdüründen çaldıkları 30 milyon liralık çek de yanlarına kar kalıyor. PKK’nın bu eylemi, Türk devlet sistemine bir uyarıydı. Desteklenmesi gereken ne Demirel ne de Erbakan’dı.
- Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Güreş’in hemen müteakibinde başlattığı “ZZ Operasyonu” sonucunda ölü ele geçirilen 28 örgüt üyesi,
- Ömür boyu hapse mahkum edilen Şemdin Sakık’ın, bu olayla ilgili suçlu bulunmaması,
- Olaydan yaralı olarak kurtulan Gazi Erdal Özdemir’in şu ana dek hiç sorgulanmaması,
- Yine Erdal Özdemir’in olay gecesi Abdullah Öcalan’ı gördüğünü iddia etmesi ve
- Görgü tanıklarına göre PKK’lıların çoğunun 15-16 yaş grubunda olması
sizlere ülkemizin sosyal devlet olma yolunda, hukuk devleti olma yolunda, demokratik bir devlet olma yolunda ne seviyede olduğunu sorgulatıyor mu bilmek zor. Ancak devlet mekanizmasının işlerliğini sağlamak adına kullanılması gereken yapılar ne denli düzgün kullanılıyor derseniz, tablo ortada…
İşte, sözde ateşkes ilan etmiş olan PKK terör örgütünün bizlere bıraktığı bilanço ise;
33 cansız beden ve bir militanın dilinden dökülen şu cümleler:
“Yaptıklarımdan pişman değilim. Kırsal alanda 33 Türk askerinin öldürülmesi eylemine katıldım. Bunların paraları ile elbiselerini gasp ettik, diğer yolculara örgütün propagandasını yaptık. Silahlı çatışma sırasında kolumdan yaralanarak sakat kaldım.”
Amacımız ayrılık yaratmak değil, amacımız milli birlik ve beraberliği sağlamak olmalı. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”. Bu söz etnik köken, din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın birlik ve beraberliğimizin teminatıdır. Devlet mekanizmasının işlerliği en iyi bu sözün kanatları altında sağlanacaktır.
Olaylara bakış açımız yıkıcı değil yapıcı olduğu sürece tarih yazımımızı karanlıklara değil aydınlıklara yöneltiriz.
Gölgelerin izindeki yolculuğumuz sürecek…
Not: Konuyla ilgili detaylı bilgi için bakınız: 33 Kurşun, Saygı Öztürk