Tarih bize ondan hiçbir şey öğrenmediğimizi öğretir.
Hegel’in söylemiş olduğu bu söze bakarak “Tarih tekerrür eder mi?” sorusunun cevabını vermek mümkün olmasa da ondan ders almadığımızı ve bunun sonucunda belli başlı sıkıntılarla birkaç kez karşılaşmak durumunda kaldığımızı çıkarmak mümkün.
Bu konuda düşüncelerini açığa vuran tek isim Hegel değil. Usta şairlerimizden M. Akif Ersoy bir adım daha ileri giderek cevabını aradığımız soruya çok daha açık bir yorum getirmekte:
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
İnsanoğlu olarak tarihten gerekli dersleri çıkarmayı bilmediğimizi ve böylece yaşanmışlıkların tekrar gün yüzüne çıkmasına izin verdiğimizi açık bir şekilde dile getiren Ersoy’a göre bu sorunun cevabı evet. Size göre de öyle mi? Bunu cevaplamadan önce tarihin tozlu ancak bir o kadar da hatırda kalıcı sayfalarını karıştırıp benzer nitelikteki olaylara göz atmakta fayda var.
Moskova önlerindeki Rus savunma hattını kırdıktan sonra Moskova’ya giren Napolyon önderliğindeki Fransız kuvvetleri, karşılarında savaşacak asker değil karşı konulamaz bir soğuk buldular. Bu çetin soğuğa yalnızca yaklaşık 40 gün dayanabilen Fransız kuvvetleri için sonun başlangıcı başlamış oldu ve ordu geri çekilme durumunda kaldı. Bunu takiben Rusların kazandığı zafer Napolyon savaşları açısından bir dönüm noktası olurken Victor Hugo’nun “Sefiller” eserinde de belirttiği gibi Avrupa’nın ve dolayısıyla bütün dünyanın kaderini değiştirdi.
1815’te Viyana’da toplanan kongreyle birlikte uluslararası arenada oyunun kuralları değişmiş, 1914’e kadar devam edecek ortak düşmana karşı beraber hareket etme politikası gün yüzüne çıkmış ve Birinci Dünya Savaşı’nın da büyük ölçüde temelini atılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında, 93 harbinde Ruslara kaybedilen doğu topraklarını geri kazanmak ve bölge hakimiyetini kontrol altına almak amacıyla Osmanlı Devletinde dönemin Başkomutan Vekili Enver Paşa önderliğinde Sarıkamış Harekatı başlatılmış ancak 90.000 Osmanlı askeri düşmanla sıcak çatışmaya giremeden soğuğa teslim olma durumunda kalıp şehit düşmüşlerdir.
Söz konusu başarısız harekatların ardından tarihin tekerrür edebildiğini öne süren ve Türk tarafı açısından en basitinden “Savaş ve Barış”ı okusa, yapar mıydı böyle bir hatayı Enver Paşa?” sorusunu ortaya atanların olduğu söylemek yanlış olmayacaktır.
Napolyon ve Enver Paşa’nın yanı sıra Rusya, soğuk ve yenilgi denildiğinde akla ilk gelen isimlerden birisi de şüphesiz Hitler Almanya’sı ile Rusya’da aldıkları, ağır sonuçlar doğuran mağlubiyetleridir. Bir tarafta büyük hedeflerle yola koyulmuş, Moskova kapılarına dayanmış büyük bir ordu; diğer taraftaysa kış ve Ruslar… Sonuç: Kışın zaferi.
Tarih bir kez daha tekerrür mü etmiştir? Bunun kesin cevabını vermek o kadar da kolay değil. Yalnız M. Akif Ersoy’u dinlediğimiz gibi bu konuda yorumlarda bulunmuş farklı bir isme kulak vermekte fayda var: Herakleitos.
Efes’te yaşamış, diyalektik materyalizmin babası kabul edilen bu değerli felsefeciye göre aynı nehirde iki kez yıkanılmaz çünkü ne o nehir yatağında akan su aynıdır ne de o suda yıkanan insan.
Bu anlayış tarihin tekerrür etmesinin imkânsız olduğunun çünkü zamanla beraber aktörlerin ve koşulların da değiştiğinin altını çizer. Kısacası ne Napolyon Hitler’dir ne de sahip olduğu ordu onun ordusudur. Herakleitos “Her şey akar, hiçbir şey durmaz” der. İşte koşullar farklılaşmış, her şey akmış hiçbir şey durmamıştır ve durmayacaktır.
Benzerlikler her zaman her alanda olabilir, olayların birbirini anımsatması o kadar da şaşırtıcı bir şey değildir ve bu tür benzerlikler üstüne birçok yazı yazılmıştır. Ancak tarih tekerrürden ibarettir demek fazlasıyla iddialıdır. Tarihi tekerrürden ibaret görmek kısır bir döngünün içinde sıkışıp kaldığımızı belirtmekten farksızdır ve bu da yeniliklere yapılan bir haksızlıktır.
Yazıma son noktayı koymadan hemen önce yaşanmışlıklardan ders çıkarmanın ne kadar değerli olduğunu ve hayatın seyrini değiştirebileceğini gösteren, bir nevi tarihi tekerrür etmekten kurtaran, oldukça sevdiğim bir fıkrayı sizlerle paylaşmak isterim:
Arslan, kurt ve tilki ormanda gezerken bir av yakalamışlar. Aslan kurda dönüp avı paylaştırmasını istemiş. Kurt avı 3 eşit parçaya bölüp herkesin önüne bir tane koymuş. Kurt ve tilkiyle eşit miktarda pay düşmesine sinirlenen aslan bir pençe darbesi ile kurdu öldürmüş. Ardından dönmüş tilkiye ve bu sefer ondan avı paylaştırmasını istemiş. Tilki yavaş yavaş birçok parçaya ayırmış avı. Aslan tilkinin ne yaptığını anlamamış ve beklemiş. Ardından tilki küçük bir parçayı alıp aslanın önüne koymuş ve demiş: “Kralım bu parçayı şimdi yersiniz, bir sonrakini öğlen yemeğinde, öbürünü akşam yemeğinde, sonrakini hemen yatmadan önce karnınız acıkınca” diye diye tüm parçaları aslanın önüne koymuş. Aslan şaşırmış ve tilkiye bakıp “Nereden öğrendin sen böyle adaletli dağıtmayı?” deyince “Kurdun akıbetini görünce öğrendim kralım” demiş tilki.