1960’lı yıllar Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en çalkantılı yılları olarak gösterilebilir. Zira bu yıllarda Sovyetler Birliği’yle savaşın eşiğine gelinmiş ve dünya, nükleer savaş tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Ancak Soğuk Savaş şartlarının ötesinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin iç siyasetine dahil edebileceğimiz bir olaylar zinciri de 60’lı yıllara damgasını vurmuştur. Demokratik Parti kadrosundan çıkan ABD’nin ilk Katolik Başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin uzak mesafeden vurularak öldürülmesi, sadece ABD’de değil; tüm dünyada bomba etkisi yaratmıştır. Suikastin faili belli kabul edilse de komplo teorileri günümüzde bile gündemi meşgul etmeye devam etmektedir.
John F. Kennedy 1960’taki seçimlerde Cumhuriyetçi aday Richard Nixon’a karşı kazanarak başkan seçildiğinde büyük ses getirdi. Henüz 43 yaşındaydı ve Protestanların hüküm sürdüğü ABD’nin ilk Katolik Başkanı olmuştu. Soğuk Savaş’ın tansiyonu en yüksek yıllarında, yaşı genç bir başkanın seçilmesi soru işaretleri yaratmıştı. Nitekim, planları önceki başkan Dwight Eisenhower tarafından yapılan, Küba’nın ABD karşıtı lideri Fidel Castro’yu indirmek için Küba’dan Amerika’ya gelen eğitimli sürgünlerin kullanıldığı Domuzlar Körfezi çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı. Diğer yandan Avrupa’daki sürtüşme devam ediyordu; Sovyetler Birliği, ABD kontrolündeki Batı Berlin üzerinde baskısını artırmıştı. Bu hassas sürece Sovyetler’in Küba’ya gizlice füze yerleştirmesi eklenince dünya nükleer bir savaşın eşiğine geldi. Kennedy’nin Sovyet lider Hruşçev’in karşısında sönük ve pasif bir politika izlediği öne sürülse de diplomatik girişimler sonuç verdi ve Sovyetler Birliği füzelerini Küba’dan çekti. Bu, Kennedy’ye atfedilen bir başarı olarak tarihte yerini aldı.
Başkan Kennedy ABD iç siyasetinde yaptığı işlerle birçok kesimin sempatisini kazansa da muhafazakârları memnun etmeyen eylemlere de imza attı. Sosyalist olarak nitelendirilen demeçleri ve sosyal devlet anlayışına kayan siyasi hamleleri onu Muhafazakârlar için istenmeyen adam haline getirdi. Özellikle ırk ayrımcılığına açtığı savaş, dönemin şartlarında büyük tepki topladı. Abraham Lincoln’ün köleliği sonlandırmasından itibaren ırk ayrımcılığının bitirilmesi konusunda yeterince yol alınmadığını savunan Kennedy, Amerikan Kongresi’ne bir önerge sundu. Bu, yaptığı son eylemlerden bir tanesiydi.
Kennedy 21 Kasım 1963’te birkaç yerde konuşma yapmak üzere Texas’a gitti. Resmi olarak duyurmamış olsa da başkanlığa tekrar aday olmak istiyordu. Yeniden seçileceğinden emindi. Dallas’ta geçeceği yol üzerinde bir insan seli vardı. Halk, Dealey Plaza’ya giden yolda Başkan’ını bekliyordu. Öğlen 12:30’da, Başkan üstü açık arabasında eşi Jacqueline’le birlikte halkı selamlarken silah sesleri duyuldu. Kennedy vurulmuştu. Eşi ve etrafındakiler panik halinde Başkan’a yöneldi. Durumu ağırdı. Kısa süre içerisinde hastaneye yetiştirilse de boynundan ve başından vurulan Kennedy için yapılacak bir şey yoktu. Saat 1’de ölümü resmen duyuruldu. Kısa bir süre sonra Lee Harvey Oswald suikasti gerçekleştirdiği şüphesiyle tutuklandı ve medyaya servis edildi. Az bilinen gerçeklerden bir tanesi, Oswald’ın aslında başkanı vurmak suçundan yakalanmadığıdır. Oswald, Kennedy’nin vurulmasından 45 dakika sonra Dallaslı polis J.D.Tippitt’i vurduğundan ötürü tutuklanmıştır. Başkanı vurduğuna dair suçlamaları reddetmiştir.
Komplo teorilerini güçlü kılan en önemli olay, Oswald’ın emniyetten hapishaneye nakledileceği sırada, tüm ulusal kanallar canlı yayındayken Jack Ruby isminde bir gece kulübü işletmecisi tarafından öldürülmesidir. Olay hakkında bilgi alınabilecek tek kişinin öldürülmesi gelecekte Başkan Lyndon Johnson tarafından kurulan ve suikasti incelemekle görevlendirilen Warren Komisyonu’nun işini epey zorlaştırmış ve kayda değer bir sonuç alınamamasına neden olmuştur.
Oliver Stone, 1991 yılında çektiği JFK adlı filminde Kennedy suikastine dair edindiği bir komplo teorisini izleyiciyle paylaşmış ve o dönemde suikastin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. Başrol oyuncusu Kevin Costner, filmde Kennedy suikastini yıllar sonra araştıran bir başsavcıyı canlandırmıştır. Kanıt bulunamamasına rağmen günümüze değin taşınan komplo teorileri arasında; suikasti Kennedy’nin Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson’un yaptırdığı, savaş sanayisini yöneten şirketlerin Kennedy’nin Vietnam’dan çekilme planlarını öğrenip Başkan’ı devre dışı bıraktığı, babasının alkol ticareti yaptığı zamandan itibaren ters düştüğü Chicago mafyasının Kennedy’yi ortadan kaldırdığı ve Kennedy’nin Castro’yu öldürme planları yapan CIA mensuplarını görevden alacağını öğrenen CIA’in, suikasti bizzat gerçekleştirdiği yer almaktadır. Lee Harvey Oswald’ın Sovyet destekli Küba’ya sempati duyduğu düşünüldüğünde olayın arkasında Sovyetler Birliği’nin olduğu bile iddia edilmektedir. Bütün komplo teorileri bir yana, John F. Kennedy suikasti dünya tarihinin aydınlanmayan trajedilerinden biridir ve gerçekler tam anlamıyla açığa çıkmadıkça teoriler varlığını sürdürecektir.
KAYNAKÇA
http://edition.cnn.com/2013/11/14/us/jfk-assassination-5-things/index.html
http://www.jfklibrary.org/JFK/JFK-in-History/November-22-1963-Death-of-the-President.aspx?p=3
http://www.jfklibrary.org/JFK/Life-of-John-F-Kennedy.aspx?p=5