Çehov  110 yıldır aramızda değil, fakat 110 yıldır okunuyor ve hiç eskimedi, eskimez de. Başkalarının üzerindeki etkilerini pek bilemem, ben Çehov’u okumayı da izlemeyi de severim. Şu ana kadar Çehov eleştirisinde ileri gideni de görmedim. İnsanlar Çehov’u, demek ki, seviyor.

“Durum” hikâyeciliğini az çok herkes duymuştur. Peki, kimdir bu “durum” hikâyeciliğinin kurucusu? Her seferinde Çehov dediler, güçlü hikâyeleri ile Anton Çehov… Lise müfredatı her daim bunu söyledi, ötesini değil. Fakat neydi bu “durum”?  Ne anlatmaya kalkışmıştı, nasıldı, derdi neydi? Onu da -güya-iki kuru tanım cümlesi açıkladı: “Olayı değil, an’ı temel alır. Hissettirmeye çalışır.”

Türk eğitim sistemine eleştiri yöneltmeyen kimse yok. Benim eleştirdiğim nokta da bu. Evet, bakınız ne güzel Çehov ve “durum” hikâyesi anlatılmış. Biz Çehov’un kim olduğunu öğrendik, onu anlamayı değil.  Belki de nesiller bu yüzden okumanın tadını alamadı, kitaba soğudu.

Erdal Öz şöyle bahseder Çehov’un hikâyeciliğinden, (*)

“O çok alçakgönüllü bir anlatımla geliştirir öyküsünü, öyle bir atmosfer yaratır ki, okuruna aktarmak istediğini, bütün boyutlarıyla ona hissettirir. Çehov kuru bir anlatıcı değil, bir hissettirici öykücüdür.”

Güzel bir özet işte bu. Çünkü Çehov hissettirir, atmosfer yaratır. Seri bir olay akışının olmadığı, hikâyeye bağlayıcı etkenler suyunu çektiği halde onun hikâyesinin insanı sarmalaması çağdaşlarını geçmesi sağlar. Onu büyük bir yazar eder.

Hikâyesi yaşamı gibi sadelik üzerine kurulmuştur. Gorki onun bu özelliği hakkında şunu der,

“O kadar gösterişten uzak, o kadar yalın bir kişiliği vardı ki, onun yanında herkes daha doğal görünme ihtiyacı duyardı.”

Üslubu da öyle değil miydi? Ne fazla bir kelime ne fazla bir dekor görülmedi onun hikâyesinde. Malum, şu silah olayı da buna örnek değil mi? Ne der Çehov, hikâyenin başında bir silahtan bahsedilmişse, o gereksiz değildir, elbet patlayacaktır.

Uzun uzun Çehov’dan bahsedemeyeceğim. Çehov benim için ne Yahya Kemal ne de Peyami Safa. O biraz uzak bir dünya.

Yapmak istediğim ölüm yıldönümünde bir kere dahi olsa hatırlatmaktı. Onun hakkında bir şeyler bildiğimi falan iddia etmiyorum. Belki birisi açar tekrar Martı’ya ve Vişne Bahçesi’ne göz atar.

Çehov ile aynı dünyaya ait değiliz. Okuması hoşuma gidiyor çünkü bir tarafı her daim yabancı. Çehov kalbimde bir yara, okudukça büyüyor.

Solda Anton Çehov, Sağda Gorki.

Solda Anton Çehov, Sağda Gorki.

 

Solda Çehov, Sağda Tolstoy. İki dost, iki dev. (Okuduğum bir kitabın arkasında gördüğüm fotoğrafta Gorki de vardı. Elimdeki kitap 1984 baskısı olduğundan ötürü bu fotoğraftan kaldırıldığını düşünüyorum.)

Solda Çehov, Sağda Tolstoy. İki dost, iki dev. (Okuduğum bir kitabın arkasında gördüğüm fotoğrafta Gorki de vardı. Elimdeki kitap 1984 baskısı olduğundan ötürü bu fotoğraftan kaldırıldığını düşünüyorum.)

(*) Öz, Erdal, Çehov’un Öykücülüğü Üzerine, İmge Öyküler, 2005

 

 

 

Leave a Reply