Günlerdir Gazze’de olan biteni konuşuyoruz tüm dünya gibi. Açık olan şu ki Almanya, Amerika gibi büyük güçler İsrail’in yanında yer alıyor, durumu meşru müdafa ile açıklıyor. İsrail’in yaptığının bir katliam ve haksız saldırı olduğu fikrinde olanlar ise sessiz bir sessizliği bozma oyunu oynuyor.
Bizim Filistin hususunda diyecek çok lafımız olmasına karşın bir devlet politikası olarak gösterecek tepkimiz olmadığından ya da olamayacağından Türkiye’nin Gazze hususundaki iç politikası “Gazze’ye daha duyarlı olma yarışı” haline geldi.
Hatta birkaç dallama yarışın da dışına çıkıp ırkçı söylemlerde bulunarak “daha duyarlı” olacak kadar hadsizleşebiliyor. Bu konuya en iyi ve tanınır örnekler olarak Akit’in kullandığı Hitler fotoğrafı ve vekil Şamil Tayyar’ın atmış olduğu “Başınızdan Hitler’iniz eksik olmasın” tweeti gösterilebilir.
Yazıyı yazma sebebim de biraz budur. Dini hassasiyet barındırmayan ya da en azından toplumun belirli bir kesimine nazaran daha az barındıran insanların, mesela şahsımın “Gazze’ye duyarsızsınız” bakışlarına maruz kalmasından bir hayli yoruldum. Bu bakışların sahiplerinin beni de içine alan gruptan tek kalem daha fazla iş yapmadığı halde Gazze’nin yegane duyarlılarıymış, dünyadaki zulme dur diyen tek kitleymiş gibi bir tavır almaları sinirlerimi alt üst etmeye başladı. Bu sonu olmayan, işlevsiz, yaptırım gücünden yoksun söylemlerden artık midem bulanıyor. Oturup adam gibi üzülemiyorum.
Şayet bu yazıyı okuyanlardan biri bu “bakışlara” sahipse diye söylüyorum. Dünyadaki bir zulme, acıya, katliama, soykırıma ya da en basit hali ile bile haksızlığa karşı olmak için mağdur ile dini, milli ya da etnik herhangi bir bağa sahip olmak gerekmez. Gerekmediği gibi, bu salt, kimliksiz itiraz çok daha yapıcı ve güçlüdür. Örneğin bugün herhangi bir devletin İsrail Devleti’ne karşı “Bizler İsrail’i medeni, insan haklarına ve hayatına saygılı bir hukuk devleti olarak bilirdik. Gazze’de bir haftadır sergilemiş olduğunuz tutum bu tanıma uymuyor. Sizler sağlıklı adımlar atana dek hükümetiniz ile politik, ekonomik ilişkilerimizi askıya alıyoruz” demek “Ulan sen misin benim Müslüman kardeşimi öldüren? One minute!” demekten çok daha kolaydır. Öyle olmasa Ortadoğu’nun “lideri” konumundaki Türkiye sadece kınama açıklamaları yaparak eli kolu bağlı oturmazdı herhalde.
Şu bulantıya sebep olan duyarlılık yarışına dönelim. Elbette bu duyarlılık yarışında bayrağı taşıyanların büyük bir kesimini Filistin’e islamiyet üzerinden ayrı bir yakınlık hisseden muhafazakar vatandaşlar oluşturuyor.
İki çift lafım var kimi ailemin bir bireyi kimi dostum olan bu insanlara. Gelin sadece üzülelim kardeşlerim. Sizler de ben gibi, kelime-i şehadetin kalıbını bozmadan “dünyada paranın sahibi İsrail’dir, Amerika da onun kulu ve elçisidir deyip” yaranıza tuz basın. Zorlu bir kabullenme sürecine girin. Kabul edecek olmazsan diye söylüyorum, bil ki ikna etmek zorunda olduğun kişi ben değilim. Sesini, tepkini İsrail’e, onu da geçtim kendi hükümetimize duyurman gerekiyor.
Ya da solcular, sosyalistler ve komünist görüşlü vatandaşlar gibi emperyalizmi yenmek için saflara katılın. Muhtemeldir, “evlerden ırak, solculuk da nedir!” derseniz önerim şudur;
Ya Gazze böyle, yok İsrail şöyle demek yerine binlerce İsrailli Yahudi’nin yaptığı gibi hükümet binası önüne gidin. “Başbakan’a bu İsrail ile ilişkileri kes. Bizler istikrarı ile övündüğümüz ekonomik gücün sekteye uğramasına hazırlıklıyız, ceremesini çekeriz” deyin. Yalnız Başbakan’ın seçimden altı ay önce ya da seçimlerden bir hafta sonra görüşmelere başlamayacağından emin olun.
“Evlerden ırak olsun” diyeceğiniz, evde adı geçse konuyu değiştirmeye çalışacağınız Grup Yorum üyelerinin Amerika Irak’a girdiğinde yaptığını yapıp, dirayet gösterip canlı kalkan olmak için Gazze’ye gidin.
Sizlerin de pek sevdiği güzel insan Rachel Corrie gibi bir Filistinli ailenin evi yıkılmasın diye ölecek kadar cesaretiniz olsun.
O da gelmiyorsa elinden, hiç değilse Hitler anması yapan insanlığını kaybetmiş vekillerimizi temizleyelim.
Çünkü güzel güzel okullarda okuyup hayatı garanti etmekle, İngiltere, Amerika ya da Kanada’ya yüksek lisans-doktora başvurusu yapmakla, Şamil Tayyar gibi vekil olup torba kadar maaşı ve dokunulmazlığı kapmakla, Gazze’nin vurulduğu saatlerde sanatçıları toplayıp selfie çekmekle Filistin halkı kurtulmuyor. Tüm bunları yaparken sözüm ona haykırmak, klavye delikanlılığı yapmakla ya da beni, şunu, onu İsrail yanlılığı ile suçlamakla hiç kurtulmuyor bilesin güzel kardeşim.
Hamas’ın attığı roketin meşrutiyetini anlatman, anlamayanın ne denli rezil durumda olduğunu söylemen bir şeyi değiştirmiyor kardeşim. Arap devletleri sessiz kalıyor diyerek Filistin’e onlardan fazla yardım etmiş olmuyorsun. Neticede cuma hutbesini, duaları onlar da Gazze’den esirgemiyor sen de biliyorsun kardeşim.
Bu halinle ramazanın üçüncü günü türkü bara oturmuş rakı içip sosyalizmin gelmesini bekleyenler kadar komik oluyorsun.
Gel kabul et, sen de benimle aynısın. Elinden bir şey gelmiyor. Bu gerçekçilik senin fanatizmine, çığırtkanlığına nazaran daha bir acıtır kabul ediyorum.
Ama artık anla istiyorum, cesaret vahiy ile inmiyor.
Ömer Kurun
Fazla alıngan davranmışsınız. Kamuoyunda o derece insanları kıracak şekilde bir duyarsızlık suçlaması yok bence. Fazla duygusal davranıp yanlış tavırlar sergileyen insanlar olabilir. O da bir yere kadar hoş görülmelidir çünkü yaşanan olaylar insanları duygusal yönden zorlayan şeyler. “iki çift lafım var…” ile başlayan paragrafınız tamamen kendi öfke duygunuzu tatmin etmek için yazılmış. Sizin fikrinizin aksine canlı kalkan olmayı değil güzel güzel okullarda okuyup Kanada da doktora yapmayı çare olarak görüyorum. Canlı kalkan olmak, intihar bombacısı olmak veya sonuç vermeyen dayılanmalarda bulunmak çare değildir. Canlı kalkanlar yüzünden Amerika Irak’taki hedeflerinden vazgeçmedi ya da İsrail filistini vurmaktan vazgeçmedi. Yanlış anlaşılmasın, bunun için hayatını feda eden insanlara herhangi bir laf söylemek haddim değil. Sadece bunun çare olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Maddi ve manevi olarak iki kanatlı terakki etmek çaredir. Güzel güzel okullarda okuyup kanada da doktora yapmak da en azından bunun bir parçasıdır. Evet, Filistin bununla kurtulur. Olaya o kadar dar zaman açısıyla başmışsınız ki hemen yarın zahiren çözüm değilmiş gibi görünen bir şeyi kenara atmışsınız. Evet, çare maddi ve manevi terakki etmektir Maddi terakkinin en önemli yolu eğitimdir. Güzel okullulara okuyup Kanada da doktora yapmaktır. İsrail zaten Dünyaya maddi terakkisi sayesinde kafa tutuyor. Onun haricinde gereksiz çığırtkanlıkla ilgili yazdıklarınıza katılıyorum. Tepki kesinlikle olmalı ama bu işi abartarak “Kahrolsun İsrail” sedalarıyla konsolosluğa saldırmak, tekbir sesleriyle ortalığı yıkmak asla çare olamaz.
Orhan Kavas
Ömer öncelik zaman ayırıp detaylı bir yorum yaptığın çin teşekkür ederim. Fazla alıngan davrandığımı düşünüyorsun. Fazla mı bilemem ama haklılığı hususunda diyeceklerim var elbet. Henüz yorumunun başında, “bir yere kadar hoş görülmelidir çünkü yaşananlar duygusal şeyler” tadında bir cümlen var. Cevabın tam da burada saklı olduğuna inanıyorum. Bireyler sözünü ettiğin hatalı-fazla tepkileri olan insanların sözünü ettiğim bakış ya da yaftalamalarından rahatsız olma hakkını saklı tutarlar. Tam da senin ‘bir nebze’ hoş görelim dediğin insanlarda olduğu gibi onların da duygusallıkları ve hassasiyetleri mevcuttur. Unutmamak lazım. Gelelim şu doktora işine. Sen gibi yazıyı yanlış anlayan arkadaşların geliştirdiği ya da benim anlatamadığım bir argüman var. Ben şahsım adına, zaten doktora yapmanın, ilmi, teknolojik, ekonomik ilerlemeler kaydetmenin politika üzerinde gerçek etkisi olan yegane şey olduğuna inanıyorum. Yazı da sözünü ettiğimiz şeyleri yapmayın gidin canlı kalkan olun demek istemiyor aslında. Bu önerileri, işlevsizliği tavan yapmış, elinden bir şey gelmediğinden bana ona saldıran, yaftalayan insanlara yapıyorum. Ancak bu yaftalama ile kendini rahatlatan bir gruba sesleniyorum ve emin ol sayıları pek az değil. Kamuoyunu oluşturmaya yardımcı her adım kabulümdür, doktora örnektir sadece. Ancak MA binası önünde kahveyle tüm gün takılıp, mba ve doktoa çakıp gelip de “ohh unilever olsun, coca-cola olsun, maaşı da bol olsun” tadında yaşarken ya da yaşayacakken gösterilecek duyarlılık pek işe yaramıyor. Önce o doktorayı yapacak sonra arzu ettiğin düşüncenin faydasına kullanacaksın. Bir işlevi olacak. İşlev dediğim tıpkı gazetemizdeki bazı arkadaşların yaptığı gibi gazete yazıları yazmak ya da en basit hali ile bizler gibi lisan bilen insanların başkalarına hatta karşı görüşten insanlara kamuoyu yaratması bile olabilir. Ben bu tip adımları atan, üzgün, dini bütün insanları hedef gösterme niyetinde değilim zaten. Ben elinden gelen tek şey yaftalamak, rahatsız bakışlar atmak olana sesleniyorum. Zira kimsenin bana ya da bir başkasına (yaşadığım bir hadisedir) “sen de allahsızsın, onlar da allahsız! Senin canın yanmıyor tabiii!” deme lüskü yok. Can yakan, iç acıtan Gazze haberlerini bir iç politika, bir ayırım malzemesi haline getirmeye hakkı yok. Sırf muhafazakar diye Gazze’ye benden daha duyarlı olduğunu iddia etmeye hakkı yok. Ben bu tip dallamalara mücahit gibi gezmesinler diye iki satır yazdım ancak dünden beri gördüğüm o ki üzerine alınmaması gereken ne kadar vatandaş varsa üzülmüş, bizzat şahsına yazdığım hıyarlar “o ben değilim” diyor. Derdimi anlatabildiysem ne ala. Sağolasın tekrar. Arzu edersen başka mecrada detaylı da konuşabiliriz. Memnuniyet duyarım
Halil YAZAR
‘Bir başka açıdan Gazze’ diyebileceğimiz ilginç bir yazı olmuş. Ve belki de durup bu cepheden bakmanın gerekli olduğunu bize hatırlatan…