Hollandalı fotoğrafçı Niki Feijen dünya üzerinde artık kimsenin yaşamadığı, terk edilmiş yerlerin fotoğraflarını çekiyor. Feijen’in çalışmalarında görkemli malikaneler, kiliseler, akıl hastaneleri, hapishaneler, oteller ve bomboş kalmış kasabalar yer alıyor. Son çalışması olan “Frozen”ı hayranlarıyla buluşturmaya hazırlanan sanatçının ilgi çekici yanlarından biri, çektiği fotoğrafların dünyanın sonunu betimlemesi. İnsanlık dünyayı terk ettiğinde geriye nasıl bir yer kalırdı?
Feijen, küçüklüğünden beri meraklı olduğu hayaletli kasabaları araştırıp artık kimsesiz kalmış yapıların ruhunu anlatacak fotoğraflar çekiyor. Çalıştığı konu çok ilgi çekici ve farklı olduğundan eserlerine ilgi de oldukça fazla. Gideceği yerleri genellikle Google Earth yardımıyla bulan sanatçı, beğendiği noktaları haritasına ekleyerek Avrupa’yı dolaşıyor. Son çalışması olan “Frozen”ı oluştururken bir yıl boyunca aralarında Polonya, Fransa ve İtalya’nın da bulunduğu 8 ülke gezmiş. Eskimiş ve hatta harabeye dönmüş binalarda kaybolmamak ve yaralanmamak adına çalışmalarını daima 4 kişilik ekibiyle beraber yürütüyor. Doğal olarak çöküntü bir binada sıkışıp kalmaktan ve yaralanmaktan korktuğu için tek başına gitmekten kaçındığını söylüyor. “Eğer ben üstündeyken bir zemin çökerse ciddi anlamda yaralanıp kimseye haber veremeyecek durumda kalabilirim.” Bu mantıklı açıklama bir yana, terk edilmiş hayaletli kasabalara tek başına gitmenin zaten pek tatlı bir tecrübe olacağını sanmıyorum. Eskiden mahkumların kilitlendiği hapishane koğuşlarının, çanları çalan kiliselerin ya da hastaların kapatıldığı akıl hastanelerinin insanda hoş duygular uyandıracağını söyleyemeyiz sanki. Feijen’in bu terk edilmiş yerlere olan ilgisi, o daha çocukken başlamış. Oturdukları yerin yakınında terk edilmiş bir ev varmış ve o burayı görmek için aşırı bir merak duyuyormuş. “Evin önünden milyon kere geçtim ve en sonunda içeri bir göz atabilecek cesareti kendimde buldum. O adrenalin, heyecan… İnanılmazdı.” diyor.
Feijen’in konusuna olan ilgi, hayaletlere olan bitmek bilmeyen merakımızdan mı yoksa terk edilmişliğin hüznünden mi tam bilmiyorum ama ikisinin arasında bir yerlerde herkeste biraz merak uyandırdığını düşünüyorum. Terk edilmiş bir yerden etkilenmemizi sağlayan şey, öncesindeki yaşanmışlığın tamamen kendi hayal gücümüze kalmasından ileri geliyor. Feijen’in fotoğrafları daha önce hiç görmediğimiz bir yerde kendi hikayemizi yaratmamıza olanak sağlıyor. Görkemli ve eski bir otelin yıkık duvarlı, kirli ve harabe halini görmek insanı önceden içinde yaşayanları ve yaşananları düşünmeye itiyor. Parmaklıkları açık, yatakları paslı bir akıl hastanesi gördüğünüzde, kendi yarattığınız hastaların seslerini duyup teşhislerini koyuyorsunuz ki nedense böyle ürpertici şeylerde insan fazlasıyla yaratıcı olabiliyor. Feijen’in tarzında özellikle sevdiğim şey çalıştığı mekanda hiçbir değişiklik yapmaması. Andre Govia gibi aynı konuda çalışan sanatçılar var ki onlar fotoğraflarının ürkütücü olabilmesi için ellerinden geleni yapıp bir korku filmi sahnesi yaratmaya çalışıyorlar. Oysa ki Feijen’in yaptığı şey sade bir şekilde geçmişin hatıralarını ve o anı en güzel anlatabilecek kareyi bulmak.
Eski bir akıl hastanesinden kareler:
Sanatçıya çalıştığı mekanlardan aralarında kendisini daha çok etkileyen bir yer olup olmadığı sorulduğunda Almanya’daki bir otelden çok etkilendiğini söylüyor. Otel bir yangın sonucu terk edilmiş ve neredeyse tüm odalar yangının izlerini taşımaktaymış. Otelin durumunu Feijen “Odalar sanki bir Tim Burton filminden fırlamış gibiydi.” şeklinde ifade ediyor. Kendisine hiç paranormal şeylerle karşılaşıp karşılaşmadığı sorulduğunda ise hayaletlere inanmadığını söylüyor ama o terk edilmiş otelde çekim yaparken sarsıcı bazı şeyler yaşadığını da itiraf ediyor. Esrarengiz kapı çarpılmaları ve gıcırtılar gibi ürkütücü şeylerle karşılaşmış ve çalışmasının sonunda otelle olan işi bittiği için oldukça sevinmiş.
Niki Feijen, 2010’da Ukrayna’daki Çernobil İhraç Bölgesi’ne gitti. Eskiden 50,000 kişinin yaşadığı bölgede 1986’daki nükleer kazadan beri kimse yaşamıyor. Tüm insanlar toplamda 48 saat içerisinde boşaltıldığından buradaki terk ediş ve telaş oldukça etkileyici.
Sanatçı önceki çalışmalarında dünyanın sonunun neye benzeyeceğini çekmeyi hedeflemişti. Ansızın dünyadan tüm insanlar yok olsa arkamızda bıraktığımız dünya böyle olacaktı diyerek fotoğraflarını sergiliyor. Eylülde satışa sunulacak olan “Frozen”da (Donmuş’ta) ise sanki birisi hayatın durdurma tuşuna basmış ve her şey ile herkes süresiz olarak donmuş gibi… Belki de Feijen, insanların hiçbir yere gitmeden de içinde bulundukları zamanda ve mekanda kapana kısılmış olabileceklerini anlatıyor bu sefer. Üç farklı baskı halinde satışa sunulacak olan “Frozen”ın ön siparişleri bir süredir devam ediyor ama resmi satışa sunulmaları 18-21 Eylül’de Berlin Postbahnhof’da yer alacak olan 11. Berliner Liste sanat fuarında gerçekleşecek. 184 sayfalık kitabın fiyatlarından da bahsedecek olursak; standart baskı 49,95 €, sınırlı özel baskı 79,95 € (ön siparişlerin tamamı tükenmiş ama fuarda az sayıda satışa sunulacakmış), koleksiyoncu özel baskısı 349,00 € (bu baskı cam kutusuyla diğer baskılardan oldukça farklı ve çok daha gösterişli. Ön sipariş fiyatı 279,00 € ). Kitaba ilgi şimdiden çok fazla, zaten sanatçının önceki kitabının da 6 ay içerisinde tamamen satıldığı göz önüne alınırsa “Frozen”ın da uzun sure raflarda kalmayacağı söylenebilir.