30 Ağustos: Yıldızınız Parlak Olsun Teğmenler

Bilmem bilir misiniz Teğmen Mustafa’yı? Orta boylu, kumral, yakışıklı biriydi. 26 Ağustos günü yumdu dünyaya gözlerini. 26 Ağustos 1922 Cumartesi günü…

Nureddin PaşaO, I.Ordu komutanı Nureddin Paşa’nın emrindeki subaylardan yalnızca bir tanesi ama o gün Batı Anadolu topraklarında bulunan 6564 Yunan subayının hepsine bedel birisiydi.  Afyon yakınlarına kadar ilerleyişinin arkasında iki neden vardı: Allah ve Vatan aşkı.

Kocatepe sırtlarından taaruzu yöneten Aziz Mutafa Kemal Paşa ve emrindeki 199.283 erin hikâyesini anlatmayacağım ama sizlere. 26 Ağustos’ta başlayan bu şanlı yürüyüş, tarihçilerimiz tarafından Türkiye Cumhuriyeti bünyesindeki her vatandaşa anlatılmaya çalışılmış ve halen de çalışılmaktadır. Ortaokul yıllarımızı dolduran General Trikopis’in esir alınma hikâyesini duymayanımız yoktur neredeyse.

Biz, bu şanlı yürüyüşün Harbiye sırtlarındaki yankılarına kulak misafiri olacağız bugün. Meclisin yukarısındaki geniş arazisinde yetiştirdiği kahraman subay namzetleri ve onların mezuniyetine tanıklık edeceğiz.

Teğmen Emre As

Teğmen Emre As

Her sene 30 Ağustos’ta yüzlerce teğmenin haykırışlarıyla yankılanır Dikmen sırtları. 4 yıllık zorlu bir eğitimin sonuna gelinmiştir. Zaman, ailenin gözündeki mutluluk gözyaşı olma zamanıdır. Kimi helikopter pervanesini döndürecektir bir yıl sonra kimi dağlarda yankılanan bir top mermisinin uzmanı olacaktır. Kimi Yüksekova’da yaşam mücadelesi verecek kimi Teğmen Emre As ile aynı kaderi paylaşacaktır. Ama hepsi omuzlarında taşıdıkları yıldızın hakkını vermek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaktır.

Bir de kimileri var ki, başaramamıştır. Yıldıza giden yol onlara zor görünmüş, askeri hayatın kapılarını arkalarından kapatmışlardır. 14 yaşına girdikleri askeri lisenin onlarda yarattığı vatan aşkıyla kavrulmaya başlayıp, 18 yaşına geldiklerinde siyasi konjonktürde timsali bulunmayan bir milliyetçilik anlayışıyla pişmişlerdir bu gençler. Ergenlik çağlarında kapılar ardında bir hayat sürmek, onlar için bastırılmışlıktan öte fedakarlığın habercisidir.[pullquote_left] Miliyetçi görüşte yer alan üç temel simgeyi onlar hayatlarının her saniyesinde tereddütsüz düşünürler zaten: vatan, bayrak ve ordu.[/pullquote_left] Gelin görün ki, 4 yıllık askeri lise eğitiminin ardından yerleştikleri Harbiye, onlar için beklenen kapı olmamıştır. 165 dönemdir Türk ordusuna yetiştirdiği teğmenlerle haklı bir gurur yaşayan Harbiye, Eylül 1845’te kendisine eğitimli subay aday adayları yetiştirmek amacıyla kurulan askeri lise mezunları için girişi olmayan bir kapı haline gelmiştir.

Bazı insanlar bu ayrılığı iradesizlik, bazılarıysa sivil üniversiteye gitmek isteyenlerin yalanları olarak tanımlamışlardır. Zorlu askeri eğitime dayanamayıp, sivil hayata yelken açmak tabii ki bir insanın hayatında çok büyük kolaylıklar sağlar, değil mi? E sonuçta askeri eğitim alanı yan gelip yatma alanı olmamakla beraber, 1 dakika içerisinde 70 şınav çeken Harbiyeli ile çekemeyen Harbiyeli bir olmamalıdır. Menteş’in sıcağında bir kamp hayatı esnasında tüm amacı su içmekten ibaret olan insandan, mezun olup dağa çıktığında ne beklersiniz ki? Ya da, centilmen olması gereken bir Harbiyelinin, çevresindeki insanlara küfürler savurmasını nasıl kabul edebilirsiniz?

168051

İşte bu sebeplerden ötürü, bir elekten geçilmesi gerekiyordu ve geçildi. Taşlar eleğin üstünde kalır, bilirsiniz. Asıl hasat aşağıdadır. Kullanılmaya hazırdır. Bu sebeple, kimse şunu söyleme hakkına sahip değildir: Ben de elekten geçebilirdim ama beni geçirmediler. Bu öğretmenlerin sıkça kullandığı “O notu ben vermedim, sen aldın.” cümlesinin askeri versiyonudur. Sen geçemedin kardeşim!

Ama bak iyi ki de geçmemişsin. Çünkü şanlı Harbiye’nin eleğinde bir arıza meydana geldi. Nereden geldiği belli olmayan bir el(!) aşağıdaki hasattan üç-dört tutam aldı ve eleğin üstündeki taşların yanına bıraktı. Sonra dönüp aşağıdakilere dedi ki:

“Tarih ancak hak edenleri yazar.”

Ve eleğiyle birlikte gözlerden kayboldu…

Asıl hasat böylece azad edildi. Onlar artık Dikmen sırtlarında sadece ziyaretçi olabilirler. Elekten geçerken yaşadıkları hayal kırıklıkları ne mi olacak?

Bırakın Allah aşkına kimin umurunda olur ki böyle bir şey.

Büyük devrimler(!) büyük zayiatlar gerektiriyor ne de olsa.

İşte bugün elekte kalabilenlerin sevinç günü. Bu yazının yayınlandığı dakikalarda 700’ü aşkın teğmen sınıf okullarına gitmek üzere diplomalarını almış olacaklar. 4 yıllık bir macera onlar için son buluyor bugün. Kimi piyade, kimi jandarma, kimi topçu, kimi tankçı…

Mezun Teğmenler

Hepsi bugün omuzlarına taktıkları bir çift yıldızın gururunu yaşıyorlar. Ben de bu gururu yaşadıkları dakikalarda sevinçlerini paylaşmak ve bundan sonraki meslek hayatlarında başarılar dilemek için yanlarında olacağım. Ama bu yazı vasıtasıyla birkaç şey söylemek istiyorum onlara:

Elekte birlikte yol aldığınız arkadaşlarınız, 30 Ağustos’ları yüzlerinde bir tebessümle karşılamayabilir. Onların hayatı belki altüst olmuş, belki de sonlanmış olabilir. Bu kutlu yürüyüşe başladığınız andan itibaren 30 Ağustos’un anlamının onlar gibi nicelerine daha kötü aşılanacak olması sizleri bir nebze üzüyor, bir nebze yüreğinizi burkuyorsa, adım atmaktan çekinmeyin. Sizler bu ülkenin bekçileri olarak, üstlerinizden devralacağınız nöbeti bir subaya en yaraşır şekilde tutmak ve vakti geldiğinde devretmekle yükümlüsünüz. Bu nöbet esnasında yapabileceklerinizin en iyisini yapın ki vatan topraklarında ağlayan analar çoğalmasın. Muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğuna inananlar, söylediklerimi ziyadesiyle anlamışlardır zaten.

Sevgili Teğmenler,

Yıldızınız parlak, kılıcınız keskin olsun!  

Leave a Reply