Ortadoğu denince ne geliyor aklınıza merak ediyorum. Birden çok basit ve olumsuz sıfatın beynimde canlandığını hissedebiliyorum ama hangisi daha baskın, hangi sıfatın medeniyet tohumlarının atıldığı bu toprakları en iyi şekilde tanımlayabileceğine karar veremiyorum. Bu yüzden bu sekiz yazı olarak planladığım yazı dizime Ahmet Hakan’ın şu Ortadoğu tanımlamasıyla başlayacağım. “Günlük patlama ve ölü sayılarının artık hesaba katılmadığı, ellerin bir an olsun tetikten çekilmediği, ajanların cirit attığı bir kara parçasıdır”. Bu yazı dizisine başlamama neden olan bir olay Ahmet Hakan’ın bu sözlerinin en büyük kanıtı. Gazze’de geçen senelerdeki Ramazan bayramlarında olduğu gibi katliam sürmekteyken haberlerde ölü ve yaralı sayısı belirtiliyordu ve ben kanalı değiştirdim. Çünkü alışmıştım artık bu olaylara. Irak’ta kafalar kesiliyor, Suriye’de sivil evler bombalanıyor, Gazze’de taş üstünde taş üstünde taş baş üstünde baş bırakılmıyordu. Önceleri tapınılan liderler sokaklarda linç ediliyordu. Çocukluğumdan beri bu böyleydi. Sonra sorgulamaya başladım neden diye. Neden bu topraklarda insanlar ölüyor? Neden kanın en az petrol kadar bol olduğu bu topraklarda düzen kurulamıyor diye sorguladım. Bu yazı dizisinde yazmayı planladığım sekiz yazı ile birlikte Ortadoğu ülkelerini daha çok siyasi platformda olmak üzere sosyolojik boyutta inceleyeceğiz. Belki satır aralarında siz bu lanetin sebebini bulursunuz ve bana anlatırsınız.
[box_dark]Kaçarlar[/box_dark]
Yazı dizime İran ile başlamamın net bir sebebi olmamakla birlikte, İran’ın Türkiye ile birlikte Ortadoğu’da devlet geleneğine ve millet kavramına sahip iki ülkeden biri olması ve komşu ülkelerine nazaran istikrarın daha etkili bir şekilde sağlanabilmesi etkili olmuştur. Tarihine baktığımızda İran’ın Kaçar Hanedanlığı, Pehlevi Hanedanlığı ve İslam Devrimi olmak üzere üç farklı dönemden oluştuğu söylenebilir. Kaçarlar döneminde yönetim mekanizmaları büyük toprak sahiplerinden oluşuyor; vergi toplama, asayişi sağlama gibi temel hizmetler bu toprak sahipleri aracılığıyla sağlanıyor ve bir nevi eyalet sistemi uygulanıyordu. Petrolün daha bulunmadığı bu dönemde tarımın ekonominin mihenk taşı olması sebebiyle büyük toprak sahipleri İran sosyal yapısını şekillendiren en önemli unsurdu. Bir nevi sınıf sisteminin hakim olduğu bu dönemde piramidin en üst kısmını yöneticilerden sonra büyük toprak ağalarından oluşuyordu. Toprak sahiplerinin kendilerine ait gelirlerinin olması ve yerel yönetimde yaşanan otorite boşluğundan kaynaklanan nedenler sebebiyle bu dönemde toprak ağaları merkezi yönetimden bağımsız bir yapıya bürünmüştür. [pullquote_left]Bir nevi toprak sahipleri, günümüzün Türk siyasi hayatında popüler önem teşkil eden paralel devletleridir. [/pullquote_left]Daha sonra İslam devrimi ile adından sıkça söz ettirecek olan Mollalar bu zamanlarda topraksız köylü, ağalar ve şehirlerde küçük ticaret işleriyle uğraşan kesim arasında denge unsuru olmuşlardır. 19 yy’ da Ortadoğu’nun karışık olduğu ve büyük oyunun oynandığı bu zamanlarda çevresindeki yönetimlere nazaran Kaçarlar, İran egemenliğini kaybetmemiş ve sömürülmemiştir. Ancak İran ekonomisinin temel unsurlarından olan tütün üretim tekelinin İngilizlere verilmesi ve buna bağlı olarak tütün fiyatlarının artması protestoları başlatmıştır. 1890 Tütün ayaklanması İran muhalif hareketleri içerisinde ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü İran toplumunda başlayan bu hareket geniş toplumsal hareketlerin otoriteye karşı kazanımlar elde edebileceğini göstermiş ve zamanla İran toplumunda sol görüşün etkili olmasını sağlamıştır. Bu yeni oluşan algı sebebiyle 21.yy. İran’da anayasa hazırlamak en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Karışıklıların İran’da yoğun olduğu bu dönemde petrolün bulunması daha büyük sorunlara yol açmış, başta İngilizler ve Ruslar olmak üzere emperyalist ülkelerin İran üzerindeki hesaplarını değiştirmiş ve İslam devrimine kadar uzana toplumda karmaşık bir sosyoekonomik bir yapı oluşmuştur.
[box_dark]Pehlevi Hanedanlığı[/box_dark]
1921 yılında İngilizlerin desteği ile yaptığı darbe sonucu Kaçarlar’ın hakimiyetine son veren Rıza Şah, 1923 yılında başbakan ve iki yıl sonra İran Şahı oldu. Darbenin yapılması ve iç karışıklıkların artması petrolün bulunduktan sonra olduğunu belirtmekte fayda var. Tıpkı Irak’ta, Libya’da olduğu gibi İktidara gelen Rıza Şah Pehlevi’nin ilk icraatı tütün protestoları ile başlayan muhalif hareketleri İngiliz’lerin desteği ile ezmek oldu. Darbe ile kendi Pehlevi hanedanlığını kuran Rıza Şah toplum üzerinde daha önce hiç yapılmadığı kadar baskı politikası uyguladı, yerel dilleri yasakladı, muhalif insanların idamları peş peşe geldi, Fars olmayan topluluklar baskı ile kendi kültürlerinden soyutlanmaya çalışıldı. Bunların yanı sıra İran’da sanayisinin oluşumu ve ilk yükseköğretim kurumlarının kurulması bu dönemde yapılmıştır. Politik ilişkilerde tabiri caizse petrolden ağzı sulanan İngilizlerin desteğini almasına rağmen Sovyetler ile denge politikası yürüten Şah, Adolf Hitler ve Mussolini gibi diktatörlerin ortaya attığı baskıcı yönetim anlayışını benimsedi ve özellikle Ari ırk kavramını destekleyen bir tutum sergiledi. Benimsediği bu politik anlayış nedeniyle Sovyet Rusya ve İngiltere tarafından istenmeyen adam ilan edildi. Zaten özellikle İngiltere’nin petrol denizi olan İran’ı Nazi Almanya’sına yedirtmeyeceği su katılmaz bir gerçek. 2.Dünya savaşı sırasında İran demiryollarını kullanma adı altında İran’ı işgal eden İngilizler ve Sovyetler’in Almanlar’ın sınırdışı edilme talebine olumsuz yanıt veren Şah, kendi sonunu kendi hazırladı ve tahtan oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine feragat etmeye zorlandı.
[box_dark]Muhammed Rıza Pehlevi Dönemi[/box_dark]
Babasına göre daha ılımlı bir politika benimseyen Muhammed Rıza döneminde demokratik reformları uygulamaya çalışmış, siyasi tutuklular serbest bırakılmış, sansür kaldırılmış, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin verilmiştir. Bu noktada özellikle örgütlenme hakkı serbestliği İran’ın kaderini değiştirdiği rahatlıkla söylenebilir. Sesini duyurma olanağına kavuşan çeşitli muhalif hareketler bu balayı ortamından yararlanarak yeniden reform taleplerini daha yoğun bir şekilde dile getirmeye başladılar. Sonraki yıllarda ülkenin çehresini değiştirecek, sol fraksiyonu benimsemiş bir parti olan Tudeh (Kitle) partisi bu dönemde kuruldu ve kadın hakları, toprak reformu ve işçi yasası gibi geniş toplumsal kesime hitap eden talepleri sayesinde İran halkından önemli ölçüde destek buldu. Otorite boşluğu sayesinde askeri kamyonların Sovyetler’e petrol taşındığı bu yıllarda, Tahran konferansının ardından dönemin üç büyüğü İngiltere, Sovyetler ve ABD tarafından İran yeniden şekillendirilmeye tabii tutuldu. 2. Dünya savaşı sırasında İngiltere ve Sovyetler tarafından işgal edilen İran’da bu iki emperyal devletin petrol yataklarını bulma ve işletme konusunda gerçek değerinin çok azında bazı anlaşmalar yapması ve geniş kazanımlar elde etmelerinin getirdiği rahatlık sonucu İran işgaline son verildi. Toplumda yaşanan çalkantılar bu anlaşmalardan sonra tavan yapıyordu. Özelikle petrol yatakları konusunda İngiltere ve Sovyetlere adeta peşkeş çekilmesi, ülkedeki milliyetçi grupların muhalefetini artırmıştı. Öyle ki dönemin İran’ında en elitist mekanların kapısında şöyle bir tabela bulunması mümkünd: “Köpekler ve İranlı’lar giremez”. Hatta dahası İran İslam Devrim’ine katılmış ve sonradan devlet kademesinde görev almış bir kişi anısında şöyle bahsediyor.
“Bir şeyler almak için şehre giderdim, şirket tarafından işletilen otobüs hattındaki durakta beklerdim. Yazın ortasında 50 derecelik sıcakta yaklaşık yarım saat otobüsün gelmesini beklerdim. O sırada bir sürü otobüs geçerdi ancak üzerinde kırmızı bir şerit olurdu. Bu yalnızca İngiliz çalışanlara ait olduğu anlamına gelirdi ve bu otobüse binemezdim. Sadece İranlı’ları taşıyan otobüslere binmem gerekirdi”.
Bunun gibi bir çok olaylar milliyetçi duyguların toplum nazarında giderek yaygınlaşmasına ve ulusal cephe olarak adlandırılan siyasi oluşumun giderek etkinliğini artırmasına neden oldu. Bunun en önemli göstergesi ise halkın büyük çoğunluğunun talebi üzerine petrol tesislerinin millileştirilmesi hususunun meclise taşınması ve kabul edilmesini sağlanmasıydı. Ancak emperyal devletlerin güdümünde olan başbakan Razmeran buna karşı çıktı ve diyetini hayatı ile ödedi.
[box_dark]Muhammed Musaddık[/box_dark]
Razmeran suikastı sonrası hem politik hem de toplumsal anlamda giderek istikrarsızlaşan İran’da ayaklanmalar başladı. Bu durum ile baş edemeyen Şah, ulusal cephe lideri ve İslam Devrim’ine kadar adından sıkça söz ettirecek olan Muhammed Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. İlk işi petrolün millileştirilme teklifini onaylamak olan Musaddık, bu durum neticesinde İngiltere ve ABD tarafından hanesine hiç silinmeyecek bir not yazdırdı. Musaddık’ın orduyu denetim alma çabaları ve Sovyet yakınlaşmasından rahatsız olan ordu içindeki bir grup tarafından CIA’nin desteği ile bir darbe düzenlendi ve Şah, Musaddık’ı görevinden almaya çalıştı. Ancak tüm bu devirme çabalarına rağmen görevini kaybeden Şah oldu ve Romanya’ya kaçmak zorunda kaldı. İngilizlerin bölgede valisi olarak tanımlanabilen bir Şah’ın ülkeden kaçmak zorunda kalması, İngiltere ve onun emperyal çıkarlarına tokat gibi geldi. Musaddık’ı devirmek, Şah’ı tekrar iktidara getirmek amacıyla İngiltere ABD ile TP-Ajax adıyla bir plan hazırlandı ve dönemin ABD başkanı Eisenhower tarafından onaylandı. Galeyana getirilen halk, sokaklarda cirit atan ajanlar, para ile satın alınan çeteler ve bir takım şah yanlısı generaller… Sokaklar karıştı, olaylar körüklendi ve bu durum karşısında Musaddık köşesine çekildi. 19 Ağustos 1953 günü tutuklanan Musaddık vatana ihanetten yargılandı ve üç yıl hapiste kaldı. Sonunda ev hapsine mahkum edilen Musaddık 1967 yılında öldü. CIA bu darbedeki etkin rolünü uzun süre reddetse de 2000 yılında ABD Dışişleri bakanı Madeleine Albright ve 2009 yılında başkan Obama ABD’nin darbedeki etkin rolünü kabul etti. Her ne kadar darbe ön amacı itibarı ile başarılı gözükse de İslam devrimini tetiklemesine, ABD ve İngiliz düşmanlığının doruklara ulaşmasına ve Şah’ın İran halkı gözünde emperyal bir kukla durumuna düşmesine neden olmuştur. Ayrıca ideolojik olarak İran toplumunda sosyalizm, liberalizm ve milliyetçilik akımları yerini İslam Devrimine yol açacak olan İslami köktendinciliğe bırakmıştır. Artık İran’da devrim yakındır !
Not: Sekiz yazı olarak planladığım yazı dizimin 2.yazısı devrim süreci, devrimden sonra İran’ın politik ve toplumsal değişimleri ile ilgili olacaktır.