Dedemizin kitaplar arasında biriktirip yaz tatillerinde bizlere verdiği pullar, izlemeye doyamadığımız dünya kupaları, anın boşluğuna çeken plaklar, bozulunca sarmaktan keyif aldığımız kasetler, sevdiğimiz sanatçıların yaşamlarından izler taşıyan objeler ya da her seferinde yüzümüzde kocaman bir gülümse yaratan atmaya kıyamadıklarımız… Her biri aslında saklama ve yaşatma duygusunun bizlere armağanı. İlgi duyduğumuz objeleri önce biriktirmekle başlayan sonra da koleksiyonerliğe dönüşen kocaman bir tutkunun serüveni bu aslında ya da küçük küçük şeyler ile başlayıp kocaman şeylere dönüşen bir aile…
Koleksiyonerin tutkusu önce kalbinde başlar, sonra yavaş yavaş ellerine akar. Ellerden akıp gitmesine asla izin verilmez, tutku her zaman önce düşüncede sonra da ellerde can bulmalıdır. Tutkudan sonra azim ve sadakat gelir… Koleksiyonda eksik kalan bir parça için günlerce uykusuz kalınır, koşturulur, hayaller kurulur; kavuşulduğundaki mutluluğun tarifi ise bir başkadır, tatmayan bilemez.
Kitaplar, süt şişesi, sakız ambalajı, oyuncak bebek, kalem, cam şişe, böcek, kaktüs, kitap, pul ve daha binlercesi… Bir şeyleri toplamayı seviyorsanız, başladıktan sonra yarım bırakıp terk etmeyeceğinize ve sonuna kadar peşinden gideceğinize inanıyorsanız neden siz de koleksiyoner olmayasınız? Biriktirdiğiniz ya da koleksiyonerliğini yaptığınız şey her ne ise yavaş yavaş size bağlanır ve sonra da sizinle anılmaya başlar. Artık kimliğinizin bir parçası olmuştur. Yeri gelir, aradığınız parça için yaşadığınız yeri terk edersiniz; yeri gelir hesabınızdaki son parayı çekip aç kalmaya razı olursunuz. Dedik ya, tutku… Sizinle bütünleşen, kalbinizde başlayıp önce hayallerinizde sonra da ellerinizde can bulan…
İstanbul’la tanıştığımız ilk andan itibaren o tutku beni de sarmaya başladı. Önce her fırsatta gitmek istemek; sonra yaş ilerledikçe, sokaklarında kaybolup şehri ve insanlarını tanıyıp anlama arzusu… En sonunda, bu tutkuyla savrulurken, kendimi İstanbul ile ilgili kitaplar ararken buluverdim. Ünlü yazarların araştırma, gezi ve romanlarından daha ziyade rafların arasında saklı kalmış kitapları tercih ettim. Okuduğum her serüven ve anıda kendimi onlardan biri gibi hissedip dünyanın en eski kentlerinden biri olan bu şehirde saatlerce kayboldum. Hala da kaybolmaya devam ediyorum… Şimdi kütüphanemin iki rafı bu kitaplardan oluşuyor ve umarım dahası da gelecek.
Günümüzde çağdaş sanatların yükselmesiyle birlikte özellikle resim ve antika objeler üzerine olan koleksiyonlar hızla artmaya başladı. Bu şekilde de, adeta tutkudan çok bir yatırım aracına dönüşüyor. Eskiden yaptığımız pul koleksiyonları, anneannelerimizin porselen takımları ve kitaplar günden güne değer kazanıyor. Kıymet veren ve takip edenler içinse müzayedelerin sayısı dünyada oldukça fazla. Birinci basım kitaplar, çeşitli yazarların ilk eserleri, eski daktilolar, el yazmaları; değeri artanlar içinde sadece bazıları. Fakat karşımıza bazen öyle ilginç koleksiyonlar çıkıyor ki çağdaş sanatları ve eski kitapları adeta geride bırakıyor.
Ülkemizden örnek vermek gerekirse, Emre Kamçılı ve İlker Kara’nın koleksiyonları alışılmış koleksiyonları geride bırakacak cinsten. Son zamanlarda birçok tv programına katılan ünlü bir koleksiyoner Emre Kamçılı. Dean Martin’e olan hayranlığı ile hobi olarak başladığı koleksiyon serüveni bugün beş binin üzerinde parçanın bulunduğu; “Efsanelerin Hazineleri” (The Legends’ Treasures) isminin verildiği çok özel bir koleksiyona dönüşmüş. Koleksiyonda; Dean Martin, Tony Bennett, Elvis Presley, Marilyn Monroe, Beatles, Elizabeth Taylor, Charlie Chaplin, Frank Sinatra ve James Dean gibi dünyaca ünlü pop kültür efsanelerinin ve daha birçok ismin çok özel parçaları bulunmakta. İlker Kara ise, ülkemizdeki ilk bira koleksiyoneri. 16 yıl önce değişik tür ve markalardan biraları toplama tutkusu bugün öyle bir noktaya ulaşmış ki, sonunda evi bira müzesine dönüşmüş. Kara, evinin neredeyse tüm bölümlerini kaplayan değişik marka bira şişeleri, kapakları ve aksesuarlarından oluşan koleksiyonunu sonunda internette açtığı www.birramania.com sitesiyle sanal bir müze haline de getirmiş.
Maneviyat ve heves bu işte ne kadar önemli olsa da; maddi kaynakların yetersizliği, ülkemizde koleksiyonlara ve koleksiyonerlere gerekli desteğin verilmemesi her geçen gün bu hevesin kaybolmasına ve tutkunun yitirilmesine neden oluyor. Almanya’da 750 bin, Fransa’da 700 bin, İtalya’da 600 bin ve Amerika’da 2.500.000 koleksiyoner ve bunları güvence altına alan yasalar ya da kurallar var. Türkiye’de ise koleksiyoner sayısı sadece 800 kişi civarında.Sanırım bizdeki biraz koleksiyoner koleksiyonerliği… Müzelerde yıllardır açılmamış sikkeler, el değmemiş arşivler, sandıklardan çıkarılmayan tarihi eserler koleksiyona verdiğimiz değeri gözler önüne seriyor.