Bundan tam 3.5 milyar yıl önce, Dünya dediğimiz mavi gezegenin üzerinde hayatın ilk tohumları atıldı. RNA gibi kendi kendini kopyalayabilen önemli biyolojik moleküllerin Dünya üzerinde oluşmasından sonra ilk canlı organizmanın ortaya çıkışı, yaşamın tarihinde bir şafaktı. Tek hücreli olduğu düşünülen ve suda ortaya çıkan bu ilk organizma, yaşamın kökeniydi ve bu kök, aynı bir ağacınki gibi filizlenerek gelişti, büyüdü ve dallanıp budaklandı. Bunun sonuncunda Charles Darwin’in 24 Kasım 1985’de yayınladığı Türlerin Kökeni adlı kitabında basitçe çizdiği “Hayat Ağacı” gibi bir yapı oluştu. Ne yazık ki bu ağacın dallarının birçoğu çoktan kırılmış; yani birçok canlı türünün nesli tükenmiş durumda. Buna rağmen, size, hâlâ Dünya üzerinde sayıları milyonları bulan evrimin harika -her ne kadar çarklarından büyük bir kısmı rastgele meydana gelen bir mekanizma için harikalıktan bahsedemesek de- ürünleri olan değişik canlı türlerinin ağacı ayakta tuttuğunu söylemek beni çok mutlu edecektir. Bu yazı dizisinde size Dünya üzerinde nesli tükenmiş veya hâlâ varlığını sürdürmekte olan tek kelimeyle “tuhaf” olan bazı hayvanları tanıtma amacındayım. Bu hayvanların, insanı hayrete düşürecek özelliklerini okurken onların bizimle bağlantılı olduğunu da düşünmenizi isterim. İnanın bana, yakın veya çok ama çok uzak kuzenlerinizin neler yapabildiğini görmek sizi şaşırtacak.
[box_dark]Büyük Beyaz Köpekbalığı[/box_dark]
İlk olarak National Geographic gibi ünlü belgesel kanallarının vazgeçilmez konusu bu biyolojik canavardan bahsetmek istiyorum. Birçoğumuzun ilk kez Jaws filminde tanıdığı boyu 6 metreye kadar ulaşabilen bu canavar belki de birçoğumuzun çocukluk kâbusuydu. Öyle ki bazı insanların hayat boyu denizden korkma nedenleri oldu bu hayvanlar. Yaklaşık 2.6 – 15.9 milyon yıl önce yaşamış atası Megalodon’un, kahvaltısını balina ile yapan 18 metrelik bir canavar olduğunu düşünürsek belki de büyük beyaz köpekbalığı, ününü abartılı bir şekilde almış; ama bu başka bir konu. Büyük beyaz köpekbalığı, kötü şöhretine rağmen hayran olunması gereken bir canlı. Neden mi? Öncelikle, çenelerinde 3000’e yakın kesici diş bulunmaktadır ve işin ilginci bu dişlerin yerini bir yenisi, herhangi bir kopma veya kırılma anında hemen alabilir. İlginç bir şekilde bu kadar kesici dişlere sahip olan çeneler, düşündüğünüz kadar da güçlü değil. Bir sırtlanın çenesi ile uyguladığı ısırma kuvveti, büyük beyaz köpekbalığından daha büyük. Bunun nedeni avlarının etlerini parçalarken, çenelerini açıp kapatmak yerine sağa sola sallayarak eti sıyırıp yutmak için bir yöntem geliştirmiş olmalarından gelmekte. Bunun yanı sıra bu inanılmaz avcılar 100 litre suda bir damla kanın kokusunu alabilmekte; yani eğer Avustralya’da aç bir büyük beyaz ile aynı sulardaysanız ve kanamanız varsa, bir fokla aynı talihsizliği yaşayabilirsiniz.
Bunun yanı sıra, benim en etkileyici bulduğum özellikleri ise büyük beyazların 6 duyusunun olması: Bilinen 5 duyuya ilaven sudaki elektriksel yük değişimini algılama. 0.005 mikrovoltluk değişimleri fark edebilirler ve bu sayede kör sularda bile avlarını, atan kalplerinin ya da solungaçlarının yarattığı elektriği fark ederek bulabilirler. En son olarak ve bence en önemlisi, büyük beyaz köpekbalığını, denizlerin kralı yapan sembolik hareketi: 7.5 metreyi bulabilen ölüm sıçrayışı.
Tuhaf doğa canlılarını konu alan bu yazı dizinin sıradaki konusu tuzlu su timsahları hakkında ve bu iki vahşi canlıdan hangisinin avcılıkta daha iyi olduğunu görmek için takipte kalın!