Marquez’in herhangi bir kitabını elinize alıp okumaya başladığınızda, eğer daha önce Marquez’ in eserlerinden birini okuma fırsatı bulduysanız, daha önce okumuş olduğunuz kitapla arasındaki benzerlikler ve paralellikler gözünüze çarpar. Olay örgüleri ve karakterler farklı gibi gözükse de, olayların arka planında yatan sebeplerin ve karakterler arasındaki bağlantıların aynı temel üzerine oturduğunu fark edersiniz. Kitaplar arası bu benzerlikler, düşünülenin aksine kitabın değerine değer katar ve okuyucunun kitaba olan bağlılığının artmasını sağlar. Şer Saati’ni elime alıp okumaya başladığımdan itibaren, daha önce okumuş olduğum Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi adlı romanlar ile arasındaki benzerlikler hoşuma gitti ve bunları altı ana başlıkta topladım.
1) Mekân Benzerlikleri: Güney Amerika, her daim Latin edebiyatı yazarlarının vazgeçilmezi olmuştur. Yazarımızın diğer kitaplarında olduğu gibi; olaylar adı belirsiz bir Güney Amerika ülkesinin, adı belirsiz bir kasabasında geçiyor. Yazarın; kitaplarında mekân olarak tercihini her zaman Güney Amerika’dan yana kullanması, yazarımızın birazcık da olsa Latin Amerika milliyetçiliğini anlama konusunda okurlar için önemli bir gösterge. Güney Amerika denince akla gelen, toplumların kozmopolit yapısı kitapta karşımıza çıkıyor. Kitabın içinde Arap’ından Asyalısına kadar bir sürü karakter var ve yazarımız kitapta kahraman bakış açısını kullandığı için okur, karakterler arası geçişler süresince farklı milletlerle tanışma fırsatına sahip oluyor. Marquez’in kitaplarını sevmemi sağlayan sebeplerden bir tanesi de Güney Amerika’dır diyebilirim.
2) Karakter Sayısının Fazlalığı: Kitapta tabir-i caizse bir karakter enflasyonu var. Kitabı okurken zaman zaman geriye dönüşler yaparak, adı geçen karakterin kim olduğunu ve daha önce kitapta nerede geçtiğini bulmaya çalışıyorsunuz. Kitabın bu özelliği, okuyucunun kitaptaki olaylara daha fazla bağlanmasını sağlıyor. Şer Saati‘nde karakterler arasındaki geçiş, Kırmızı Pazartesi kitabında olduğu gibi mükemmel. Karakterin biriyle kasabada dolaşırken, bir diğer karakterle karşılaşıyorsunuz ve olayları artık onun gözünden görmeye başlıyorsunuz.
3) Dedikodu ve Dedikoduların Doğurduğu Cinayetler: Kasabanın sakinleri arasında dilden dile dolaşan ve hiç kimsenin bilmediği zannedilen ama aslında herkesin bildiği dedikodular; kitabın ana eksenlerinden birini oluşturuyor. Kırmızı Pazartesi kitabında bir dedikodu sonucu hayata gözlerini yuman Santiago Nasar’ın yaşadıklarını; bu kitapta, kasabanın papazı yaşar. Cesare Montero, dedikodulara daha fazla göz yumamaz ve gidip papazı öldürür. Ailelerinin namusunu korumak isteyen ikiz erkek kardeşlerin, Santiago Nasar’ ı öldürmesi gibi. İki kitapta da olaylar, namus cinayetiyle başlıyor.
4) Dinmek Bilmeyen Bir Yağmur ve Kehanet: ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ kitabında Macondo’yu esir alan yağmur, bu sefer Güney Amerika’nın küçük ve mütevazı kasabasını esir alır. Kitabı okurken, yazarın ustaca betimlemeleri sayesinde, yağmurun oluşturduğu kasvetli ve bunaltıcı havayı karakterlerle birlikte soluma fırsatı bulursunuz. Kasabanın sakinleri fark etmese de; dinmek bilmeyen bu yağmurlar iki kasabanın da sonunu hazırlar. Bu yağmurların kasabanın sonunu getireceği kehanetinde bulunan, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’da Bueno ailesinin dostu çingene bir kadın olurken; Şer Saati’nde kehaneti öngören kişi, kasabanın dulu Montiel olur.
5) Dikta Rejimleriyle Başı Belada Olan Halk: Marquez’in hayatının dikta rejimleri ve darbeler arasında savrulduğu düşünüldüğünde okuyucuya çok da şaşırtıcı gelmese de, yazarın okuduğum kitaplarında mutlaka bir darbe lafzı geçmekte. Marquez’ in bu özelliği, aslında yazarların yaşadığı dönemdeki olaylardan nasıl etkilendiğini ve yazarların eserlerini okurken, eserleri bir de bu bağlamda değerlendirmenin önemini göstermekte. Kitapta, Yüzyıllık Yalnızlık’ ta darbe yapan karakter olan ‘Albay Aueraliano Buendia’nın ismi zikredilerek yazarın başyapıtına bir göndermede bulunulmaktadır. Şer Saati’nde de darbeyle başa gelmiş olan başkomiser karakterinin halka yaptığı zulüm ve halkın bu zulme karşı tepkisiyle ortaya çıkan darbe hareketi; kitaptaki odak merkezlerinden bir diğeridir.
6) Toplumsal Bozuklukları Mizah Çerçevesinde Eleştirme: Marquez’in bir diğer ve son özelliğiyse; eserlerinin satirik bir yön içermesidir. Toplumda gördüğü yozlaşmaları alaycı bir dille eleştirmekten hiçbir zaman çekinmeyen bir yazar olmuştur Marquez. Özellikle yönetimdeki insanları eleştirmekten vazgeçmemiş; ancak eleştirirken kullandığı dil hiçbir zaman aşırılığa kaçmamıştır. Yazar bu yönüyle düşünüldüğünde, toplum için sanat anlayışını benimsemiş denilebilir.
Şer Saati, yazım ve anlatım olarak klasik bir Marquez yapıtı olmakla birlikte, yazarın ilk eserleri arasında yer alması hasebiyle Yüzyıllık Yalnızlık ve Kolera Günlerinde Aşk adlı kitaplarına giden yoldaki ilk kilometre taşlarından. Marquez’i daha iyi anlamak için okunması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Yazarın anlatım ve olay örgüsündeki gelişim sürecini görmek için bile okunmaya değer bir kitap.