Bağır, Bağır ki Ayırasın

Din, her toplumda olduğu gibi yaşadığımız toplumun kültürünün de önemli bir parçasıdır. Türkiye 1950’lerden bu yana hissedilebilen aile ve akrabalık bağlarının hızla zayıflaması ve yapısal bir kimlik  -yani kurumlaşmış ve bir karşılaştırmada etken rol oynayabilecek ve kısmen sabit bir faktörün- zemininin kaybolmaya başladığı bir döneme girmiştir. Buna bağlı olarak toplumlarda genelde kültüre bağlanma görülür. Böyle bir durumda da toplumun dine bağlanması oldukça doğaldır. Toplumumuzda son yıllarda görülen “dini canlanma”nın bir sebebi olarak da yine bu durum gösterilebileceği gibi Tanzimat’tan bu yana gelen ‘modernleşmenin dikte ettiği’ problemler de -bunlar tarihte çoğunlukla modernleşmeyle birlikte gelen dini tamamen ortadan kaldırma ya da toplumdaki etkisini azaltma olarak ortaya çıkmıştır- buna bağlanabilir. Bununla birlikte İslam’da radikalizm, yani topluma kendi kurallarına göre yön verme, yeni bir şey olmamakla birlikte zamanın getirileriyle birlikte evrimleşme ve bunu topluma adapte etme zaten mevcuttur. Çoğu zaman bunun aksini savunanların azınlıkta kalmasının da yardımıyla beraber İslami radikalizmin ve canlanmanın var olabilmesi sağlanmıştır. Bununla birlikte yaşadığımız toplumda; şehirlerde, okumuş sınıfın ve eğitimli Müslüman din alimlerinin hakim olduğu yerlerde daha dogmatik, sistemleştirilmiş, eşitlikçi ve çok daha katı bir İslami yorum hakimken kırsala gidildiğinde bunun çok daha zayıf, tasavvufa yönelmiş ve duygusal halini görebiliriz. Modernleşmenin önemli bir unsuru olan merkezi otoritenin güçlendirilmesi de kırsaldaki din anlayışının şehirdeki yorumun hızlı yükselişine kafa tutamamasına ve daha katı olan ‘şehirli’ din anlayışının baskın gelmesine sebep olmuştur. Bu da modernleşme sırasında dinin, sadece toplumun kurum ve kesimlerine göre değişim geçirmesinden ziyade;  aynı zamanda çok daha örgütsel ve sistematik bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır. (Yıllarca aynı yolda yürüyen, fakat ayrılıkları tüm ayrılıklar gibi herkesi yasa boğan Cemaat-AKP ilişkisinden bahsetmiyorum. Bahsettiğim şeyde duygulardan çok daha duygulardan arınmış bir inanç sistemi var.)

Demokrasilerin vazgeçilmezi protesto hakkı

Bu getiri, dinin zamanla rasyonelleşmesi ve bir nevi idealize edilmesini de beraberinde getirmiştir. Toplumumuzda bugün dış dünyaya entegre olmaya kapalılık yani kapitalizme, sosyalizme, materyalizme, ‘Batı değerlerine’ ve gerekirse demokrasiye kapalılığı da rahatlıkla görebiliriz.Son zamanlarda artan, tarih bilgilerini henüz mantıklı bir çerçeveye sığdıramadığım “bu topraklar bilmem kaç yıldır İslam’la yoğrulmuştur; bir hakkımızı almayız, biz hak veririzciler” olsun, demokrasinin verdiği haklarla demokrasiyi imha etme isteğinde bulunanlar olsun var da var.  Televizyon programlarında artık sıkça görebildiğimiz, bana kalırsa eskidikçe bir yenisinin ortaya sürüldüğü,  derdini bağırış çağırış anlatan, işine geldiğinde anayasaya başvurmayı ihmal etmeyen ve modernizmin bir temsilcisi olduğunu öne süren -bu konudaki haklılığı yukarıda anlattıklarıma dayanarak tartışılmaz- yeni ‘gazeteci’ ve ‘yazarların’ varlığı buna bir göstergedir.

Bağıran hanımefendilerden Elif Çakır

Bağıran hanımefendilerden Elif Çakır

Kaldı ki yine bu kişilerin ve onları bu programlara salıverdiklerini düşündüğüm kişilerin radikalliklerine karşılık, dünyanın değişmesine ve dinin de bu değişim karşısında kendini korumaya çalıştığı savları da pek yeterli gelmiyor. İçinde yaşadığımız dünyanın ve toplumun dinamizminin farkındayım, yanlış anlamayın. Fakat bu kişilerin takındığı tutumlar, ettiği sözler ve çığırtkanlıkları açıkça gösteriyor ki değişen şey ne kadar toplum ya da dünya olursa olsun, esas olarak onların dini görüşleri ve çıkarlarıdır. Bu tutumlar hiç de geleneksel topluma ya da geleneksel din anlayışına ait değildir. Kaldı ki önceden veremediğim Cemaat-AKP ikilisi örneğini şimdi verecek olursam, bu durum için herhangi bir tarafı suçlamak diğerine büyük haksızlık olur. Gösterdikleri radikalleşmenin dindar kesimi rahatsız etmesi gerektiği gibi, bir dini inanca sahip olmayan benim ve tahminimce benim gibi düşünenlerin yüzünde bir gülme –sinir sisteminin çökmesiyle birlikte-, zaman zaman tahammülsüzlük ve kanalı değiştirmeye yönelik bir hareketten de öte radikalleşmesine sebep oluyor. Toplumun bu konudaki gittikçe büyüyen ayrımının tek suçlusu olarak bahsettiğim insanları göstermek ve böyle düşünmek tabi ki doğru olmaz, fakat bu oldukça büyük bir etkendir.

Leave a Reply