18- 28 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nin bünyesinde barındırdığı dikkat çekici oyunlardan biri de, 27 Kasım’da Şinasi Sahnesi’nde oynanan, Sondan Sonra’ydı.
Sondan Sonra, İngiliz yazar Dennis Kelly tarafından yazıldı ve ilk kez 2005’te İngiltere’de oynandıktan sonra çeşitli ülkelerde izleyicilerin karşısına çıktı. Bize gelince; oyunu Emre Kınay’ın kurucusu olduğu henüz çok genç bir tiyatro olan Duru Tiyatro sayesinde izleme olanağına sahibiz. İki kişilik oyunda aynı zamanda yönetmen koltuğunda da oturan Emre Kınay Mark’ı, rolüyle Afife Jale ödülünü kazanan Ahu Türkpençe ise Louis’i canlandırmaktayken, oyunun stresli ruhuna uygun; akılda kalıcı müziklerini Mert Canka ile Engin Hızarcı oluşturmuş.
Büyük bir nükleer saldırı olmuştur, her yer cesetlerle dolu ve toz bulutuyla kaplıdır. Mark, kucağında Louis’i taşıyarak merdivenlerden aşağı iner. Bu kasvetli yer onun sığınağıdır. Olup biteni görmemiş olan Louis’e durumu anlatır; bundan sonra sığınakta yaşamaları gerektiğini, dış dünyanın çok tehlikeli olduğunu söyler. Louis’in başka çaresi yoktur ve dışarının ne halde olduğunu sürekli düşünmesine rağmen ‘En iyisi dışarıyı hiç düşünmemek.’ diyen Mark’a boyun eğer.
Başlarda Louis’e gayet düşünceli davranan; zeki, hazırcevap ve eğlenceli bir karakter çizen Mark, izleyiciyi yer yer güldürerek kalbini çeler ancak; gitgide hastalıklı tarafının ortaya çıkması ve potansiyel bir katile dönüşmesiyle onları sempati duyduklarına pişman ettirir.
Bir yandan iyi toplumun, gücün, faşizmin, paranoyayla dolu korku dünyasının anlatıldığı oyunda; bir yandan da Mark’ın Louis’e olan saplantılı aşkı, geçmişte Louis’in onu aşağılamasının, dışlamasının bıraktığı izler seyirciye sunulmaya başlar ve böylece oyunun iki dinamiği; erkeğin kadına ve güçlü devletin güçsüze olan iktidarı yüz on dakika süresince düşmeyen bir gerilimle hissettirilir. Mark, sözde her şeyi Louis’in iyiliği için yapmaktadır, buna sırf onunla oyun oynamadı diye Louis’i aç bırakmak, sığınağın kapağına gitmesin diye onu zincirlemek de dahildir. Bu sahnelerden birinde, Mark, Louis’in yemeğini sadece Louis onunla politik düşünceleri açısından hemfikir değil diye azaltır ve Louis oyun boyunca en çok alkış alan repliği ‘İnsanlar seni ancak bir şekilde mahvedebilir, seni olduğundan başka birine dönüştürerek.’ söyleyerek yemek tabağını geri iter. İlerleyen anlarda Louis gücü ele geçirse ve Mark’a karşı üstün gelse de bu kısa sürer ve Mark gene kontrolü ele geçirir, Louis için aslında dış dünyadan daha korkunç olan sığınakta ölüm kalım savaşı devam eder. Orada geçen zamanın sonu; Mark’la Louis’in birbirine bağırışlarını duyan dışarıdan birilerinin kapağa vurmasıdır. Ardından; ‘Sondan Sonra’ başlar.
Bu sahnede neler mi oldu? Bu etkileyici oyunun gizemini daha fazla bozmamak ve Mark ile Louis’i canlı canlı yaşamayı önermek en doğrusu belki de; onları hem kadın- erkek, hem de 12 Eylül sonrası Amerika- Irak olarak değerlendirecek; akıl sağlığının dış koşullarla nasıl adım adım bozulduğunu, insanları bir şeylere zorlamaya itenin ne olduğunu sorgulayacak izleyicilere.
‘Ben.. Ben bana benziyor muyum Mark?’ -Louis