Radikal İslamcılık ve Nazizmde Düşman Kavramı

“Ya onlar ölecek, ya biz!” Bu cümle, 2025 yazında Leman dergisi önünde bir grubun ağzından döküldüğünde yalnızca bir siyasi öfke patlaması değil, aynı zamanda derin bir siyasal epistemolojinin işaret fişeği gibiydi. Büyük Doğu Akıncıları Derneği İstanbul İl Başkanı’nın sarf ettiği bu sözler, siyasal mücadeleyi bir görüş farklılığı olmaktan çıkarıp varoluşsal bir ölüm kalım savaşına dönüştürüyordu. Bu tür söylemler, Almanya’nın Weimar döneminden tanıdığımız hukukçu ve siyaset kuramcısı Carl Schmitt’in “siyasal olanın özü” diye tarif ettiği dost–düşman ayrımıyla birebir örtüşmekteydi.

Schmitt’e göre siyasal alanı belirleyen temel ayrım, düşmanın kim olduğudur. Bu düşman herhangi bir muhalif değil varlığıyla tehdit oluşturan “öteki”dir. Bugün Türkiye’de radikal İslamcı hareketlerin kullandığı söylemler, bu Schmittçi siyasal anlayışın modern bir yansımasını temsil etmektedir. Tıpkı 1930’ların Almanya’sında Nazizmin “Yahudi sorunu” üzerinden inşa ettiği düşman tahayyülünde olduğu gibi İslamcı radikalizm de kendi varlığını meşrulaştırmak ve tahkim etmek adına bir “mutlak düşman” inşa etmekte, siyasal alanı buna göre şekillendirmektedir.

Carl Schmitt (1888–1985), 20. yüzyılın en tartışmalı ama bir o kadar da etkili siyaset kuramcılarından biridir. Schmitt, özellikle Weimar Cumhuriyeti’nin çözülme sürecinde yazdığı metinlerde, liberal demokrasinin içsel çelişkilerini teşhir etmeye çalışmış ve siyasetin özünü “dost–düşman ayrımı” üzerinden tanımlamıştır. Ona göre siyasal olan, ekonomik, ahlaki ya da estetik kategorilerden bağımsızdır; siyasetin kendine özgü ölçütü bir grubun kendisini başka bir gruba karşı “biz” olarak tanımlayabilme yetisidir. Bu tanım, soyut bir uzlaşıdan değil gerçek bir varoluşsal tehdidin idrakinden doğar. Schmitt’in ifadesiyle: “Siyasal olan, en uç noktada düşmanla ölümüne mücadeleye hazır olmayı gerektirir.”

Carl Schmitt

Schmitt’in bu düşüncesi, siyasal mücadeleyi rekabet veya diyalogdan değil, çatışma ve savaş potansiyelinden türetir. Bu nedenle onun siyaset anlayışı uzlaşıcı değil, istisnai durumlara dayanır. Liberal demokrasinin bireyci ve normatif doğasına karşı, Schmitt, siyasal düzenin ancak egemenin –yani istisnai durumda karar verecek otoritenin– kararlılığı ile sürdürülebileceğini savunur. En meşhur eserlerinden biri olan Politik Olanın Tanımı‘nda dost-düşman ayrımının ahlaki ya da kişisel nefretten değil, kolektif bir varoluşsal ayrımdan kaynaklandığını özellikle vurgular. Düşman “kötü” olmak zorunda değildir sadece bizin varlığına alternatif teşkil ettiği için siyasal alanda karşıt olarak belirir.

Schmitt’in bu teorisi, modern dönem totaliter rejimlerinin söylemsel ve ideolojik aygıtlarında etkili olmuş, özellikle Nazizmin “mutlak düşman” yaratımıyla paralellikler kurmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda bu düşünce, sadece Almanya’da değil, siyasal İslam’dan post-faşist hareketlere kadar farklı ideolojik geleneklerde de yankı bulmuştur. Çünkü dost–düşman ayrımı, karmaşık sosyo-politik çatışmaları basit bir ikili karşıtlığa indirger ve bu sadeleştirici söylem, kitlelerin mobilizasyonu için güçlü bir araç haline gelir.

Nazizm’de “Yahudi” ve Siyasal İslam’da “Seküler” Figürü

Nürnberg Yasaları

Carl Schmitt’in dost–düşman ayrımı temelinde şekillenen siyasal tahayyül, Nazi ideolojisinin inşa sürecinde merkezi bir işlev görmüştür. Nazizm, Alman ulusunun varoluşsal tehdit altında olduğunu iddia ederek, bu tehdidin taşıyıcısı olarak “Yahudi figürü”nü konumlandırmıştır. Bu figür, yalnızca bir dini ya da etnik kimliği temsil etmez; aynı zamanda kozmopolitizmin, modernizmin, Marksizmin ve finans-kapitalin taşıyıcısı olarak kurgulanır.

Nazi söylemine göre Yahudi, Alman halkının birliğini, kültürel saflığını ve biyolojik bütünlüğünü bozan içsel düşmandır. Dolayısıyla Yahudi karşıtlığı yalnızca biyolojik ırkçılığa indirgenemez; daha geniş bir siyasal kurgunun parçasıdır. Bu figür Alman milletinin hem kültürel hem siyasal varlığını tehdit eden mutlak öteki olarak tanımlanmıştır. Yahudi, biz olmayan ve asla olamayacak olandır ve varlığıyla Alman milletinin siyasal/toplumsal varlığını tehdit eder.

Benzer bir söylemsel yapı, radikal İslamcı hareketlerin sekülerlik karşıtı söylemlerinde de gözlemlenebilir. Siyasal İslamcılık, özellikle Türkiye bağlamında, seküler figürü tıpkı Nazilerin Yahudi figürü gibi bir iç düşman olarak konumlandırır. Bu figür, sadece dinden uzak olmakla kalmaz; Batılılaşmanın, ahlaki yozlaşmanın, “milletin köklerinden koparılmasının” temsilcisi haline getirilir. Böylece sekülerlik, bir yaşam tarzı tercihi değil, topyekûn bir tehdit olarak kodlanır. Radikal İslamcı söylemde seküler kişi, toplumun “imanla örülmüş bütünlüğünü” tehdit eden, “yerli ve milli” olandan sapmış bir unsur olarak konumlanır. Radikal İslamcı söylemde seküler kişi kısaca sadece dinî vecibeleri yerine getirmeyen biri değil aynı zamanda Batı’nın kültürel, siyasi ve ahlaki hegemonyasının yerli taşıyıcısı olarak görülür.

2025 yazında Leman dergisi önünde sarf edilen “Ya onlar ölecek, ya biz!” sözü tam da bu zihinsel çerçevede anlam kazanır: Sekülerlik artık bir görüş değil düşman saftaki bir konumdur ve varlığı tolere edilemez çünkü onunla birlikte yaşamak, İslamcı tahayyüle göre imkânsızdır.

Bu tür figüratif düşman kurguları, gerçek toplumsal çelişkilerin üzerini örten ve siyasal alanı etik, hukuki ya da demokratik tartışmalardan tamamen arındıran bir söylemsel stratejidir. Düşman mutlaklaştırıldığında, artık onunla diyalog değil mücadele mümkündür; hatta gereklidir. Böylece siyasal mücadele, bir rekabet olmaktan çıkar ve bir savaş haline gelir.

Nazizmin Yahudilere dönük uyguladığı soykırım siyaseti işte bu retoriğin uç noktasıdır. Siyasal İslamcılık da benzer şekilde düşmanı mutlaklaştırarak linç kültüründen hukuki dışlamaya, hatta şiddet meşruiyetine kadar uzanan bir yolun zeminini döşemektedir. Sonuç olarak,Yahudi karşıtlığı yalnızca biyolojik ırkçılığa indirgenemez; daha geniş bir siyasal kurgunun parçasıdır. Bu figür, Alman milletinin hem kültürel hem siyasal varlığını tehdit eden mutlak öteki olarak tanımlanmıştır.

Kaynakça

Sosyopat TV. Leman Dergisi Önünde “Ya Onlar Ölecek Ya Biz” Tehdidi – Büyük Doğu Akıncıları. YouTube video, 7:20. June 28, 2025. https://www.youtube.com/watch?v=NoFgBxh6Vic.

Sözcü Gazetesi. “Leman Dergisi Önünde Şok Tehdit: ‘Ya Onlar Ölecekler, Ya Biz Öleceğiz’.” Sözcü, June 30, 2025. https://www.sozcu.com.tr/leman-dergisi-onunde-sok-tehdit-ya-onlar-olecekler-ya-biz-olecegiz-p189477.

Arendt, Hannah. The Origins of Totalitarianism. New York: Harcourt Brace, 1951.

Çınar, Alev. Modernity, Islam, and Secularism in Turkey: Bodies, Places, and Time. Minneapolis: University of Minnesota Press, 2005.

Griffin, Roger. The Nature of Fascism. London: Routledge, 1991.

Karabela, Mehmet. “What Is Political about Political Islam? The Case of Carl Schmitt.” Philosophy & Social Criticism 44, no. 3 (2018): 274–300. https://doi.org/10.1177/0191453718757702.

Leave a Reply