Piet Mondrian: ‘Sanatçının konumu önemsizdir. O sadece bir araçtır.’
Sanat akımları, belirli bir zaman aralıklarında bazı idealleri, yöntemleri ya da yaklaşımları paylaşan sanatçılar tarafından o üsluplara verilen adlardır. Rönesans ve barok gibi bazı sanat akımları, akımın gerçekleşmesinden çok sonra, geçmişe yönelik adlandırılırken fütürizm ve gerçeküstücülük gibi bazıları sanatçıların kendileri tarafından, bir grup oluşturdukları zaman bu ismi almışlardır. İzlenimcilik ve kübizm gibi bazı akımlar ise eleştirmenler tarafından kazara ya da küçümsenerek verilen isimlerle anılmaktadır.
Bütün sanat akımlarının ortak yönü; aylar, yıllar gibi belirli zaman periyotlarında oluşmalarıdır. Bu sebeple, günümüzde bir sanatçı rokoko üslubunda bir resim yapsa da bu dönem geçmişte kaldığı için akımın bir parçası olmamaktadır. Sanat akımlarının çoğu, bazı sanatçıların kabul edilmiş kurallardan ya da geleneklerden ayrılmalarıyla ve daha önce üretilen sanattan önemli seviyede farklılık gösteren ürünler ortaya koymalarıyla başlamaktadır.
Sanat tarihinin en büyük ve önemli dönemlerinden biri olarak görülen Rönesans’a gelme aşamasında sanat, pek çok gelişim aşamasından geçmiştir. Bu aşamalardaki sanat akımlarından bazıları; tarihöncesi, Eski Yunan ve Roma, Bizans ve Ortaçağ şeklinde incelenmektedir.
TARİH ÖNCESİ SANAT
Tarih öncesi sanat, okuryazar olmayan kültürler tarafından yapılan, ilk eserleri kapsayan çok geniş bir dönemi tanımlamaktadır. Sanatsal etkinliklerin 500.000 yıl önceye kadar gittiğine dair kanıtlar bulunsa da tanınan tarih öncesi sanat formları, yaklaşık olarak MÖ 50000-3000 yılları arasında yapılmıştır. Tarih öncesi sanat, çağ ve kıtaya göre değişim göstermekte ve genellikle sosyal sistemleri ve inançları temsil etmektedir. En bilinen alanlardan biri, büyük hayvan resimleriyle dolu olan ve 17.000 yıl öncesine dayandığı tahmin edilen, Fransa Lascaux’daki Paleolitik mağara kompleksidir. Mağaralarda yer alan sayısız hayvan resimlerinden bazıları minerallerden ve bitkilerden elde edilen pigmentler kullanılarak karmaşık renk tonları ve doku özellikleri verilerek boyanmıştır.
Tarih öncesi sanatın amacıyla ilgili pek çok teori ortaya atılmıştır. En çok kabul gören teori, bu dönemdeki sanatın muhtemelen başarılı avlanma için yapılan dini ritüellerin bir parçası olduğudur. Mağara sanatı haricinde dünyanın çeşitli yerlerinde tarih öncesinden kalma küçük Venüs heykelleri doğurganlığı ve kadınlığı sembolize eder. En ünlüsü, yaklaşık olarak MÖ 28000-25000’li tarihlerden kalma, Avusturya’da yer alan Willendorf Venüsü’dür.
Bu mağara resimlerinin bir kısmı, Buzul Çağı sırasında Fransa’da ve İspanya’da yapılmıştır. Bilinen en eski kaya sanatı 28.000 yıl öncesine dayanır ve Kuzey Avustralya’da yer alır. Cezayir’de bulunan ve yaklaşık olarak MÖ 4000’e tarihlenen kaya resimleri, artık soyu tükenmiş hayvanların izindeki avcıları ve hayvanları betimler. Sibirya’nın doğusunda ve Japonya’da yaklaşık MÖ 1000 yılında üretilen eserler de bulunmaktadır.

(Prehistoric cave art. Ennedi Plateau, Chad. Encyclopedia Britannica.)
ESKİ YUNAN VE ROMA SANATI
Kusursuz oranlıları ve odak noktasında yer alan estetik duygusuyla Eski Yunan ve Roma sanatı, Batı sanatının temelini ve esin kaynağını oluşturdu. Eski Yunan İmparatorluğu’nda binlerce yıl boyunca üretilen resimler, heykeller, mimari yapılar ve çömlekler güzellik ideallerini somutlaştırdı. Yunan halkları çok uzak mesafelerde ve farklı şehir devletlerinde yaşamalarına rağmen aynı dili ve dini inançları paylaşıyorlardı.
Aralarında çok kesin bir geçiş olmamakla birlikte, sanatları Geometrik, Arkaik, Klasik ve Helenistik olmak üzere dört ayrı döneme ayrılır. Kusursuzlaştırdıkları teknikler arasında heykel oyma ve döküm yöntemleri, fresk boyama ve bina inşa etme yer alır. Pantheon gibi büyük yapı projeleri, dönemin mimari eserlerinin ve heykellerinin ihtiras ve görkeminin somut bir örneğidir. Helenistik Yunan sanatçıları canlılığı, çeşitliliği, gücü, güzelliği ve uyumu daha da geliştirdiler. Bunları Romalı sanatçılara devrettiler, onlar da Roma İmparatorluğu döneminde kendilerine ait teknikler ve fikirler geliştirdiler. Duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve mimari eserler ürettiler.
Tarihte ilk kez, bazı sanatçıların isimleri tanınmaya başladı. Heykeltıraşlar Polykleitos, Phidias, Myron ve Praksiteles; ideal güzelliğe ve oranlara sahip, canlı gibi görünen, dinamik ve kusursuz insan figürleriyle ün kazandı.

(Greek and Roman Art | The Metropolitan Museum of Art.)
BİZANS SANATI
MS 300’den itibaren Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte, Yunan ve Roma sanatının gerçekçiliği terk edildi. Tanrıların sıradan insanlarmış gibi tasvir edilmesi bazı bölgelerde putperestlik olarak algılandı. Bizans sanatı, o dönemin Konstantinopolis’inde yaklaşık 330-1453 yılları arasında gelişmiştir. Yunan, Roma ve Mısır sanatındaki unsurlardan yola çıkan Bizans sanatı, çok güçlü bir düzen duygusu ifade etmektedir. İzleyicilere Tanrı’yı, azizleri ve kutsal yazıtları anlatmak için yapılan Bizans sanatının büyük çoğunluğunda nü ya da anlatı imgesi bulunmamaktadır.
Bizans sanatı, Hristiyanlıkla birlikte Ravenna, Venedik, Sicilya, Yunanistan ve Rusya gibi başka yerlere yayılmıştır. Günümüze kalan örnekler arasında, her yerde var olan Tanrı’yı ifade etmek için yapılmış geniş kubbeli kiliseleri süsleyen freskler ve mozaikler yer alır. Bunların dışında ahşap panel resimler, küçük oyma rölyefler ve yaldızlı elyazmaları da bulunmaktadır. Kutsal figürlerin dekoratif, düz ve stilize edilmiş ikonaları çoğunluktadır, sanatçılar ise isimsizdir. Tanrı’ya duyulan saygı ön planda olduğundan bireyler önemsizdir. Her şeyden çok kutsal olanı temsil etmekle ilgilenen Bizans sanatının amacı, natüralizm değildir; gücün ve gizemin aktarılmasıdır. Bizans sanatı, Roma İmparatorluğu yıkılsa da Venedik ve Norman Sicilyası’nda hüküm sürmeye devam etmiştir.

(Empress Theodora and her retinue, mosaic, 6th century; on the south wall of the apse, church of San Vitale, Ravenna, Italy. Byzantine art. Encyclopedia Britannica.)
ORTAÇAĞ SANATI
Ortaçağ sanatı Roma İmparatorluğu ve Bizans’ın sanatsal mirasından doğmuş, Kuzey Avrupa’nın sanatsal kültürüyle iç içe geçmiştir. Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne uzanıp yaklaşık Rönesans’ın başlangıcına dek süren ortaçağ sanatı, etkileyici bir çeşitliliğe sahiptir. Genellikle mimarisiyle belirlenen üç döneme ayrılır: erken Hristiyanlık, romanesk ve gotik. Erken Hristiyanlığın en eski örnekleri, Roma’nın altındaki katakomplarda ya da yeraltı mezarlarındadır. Karanlık çağın ve ilk bin yılın ardından özünde Eski Roma örneklerine dayanan romanesk sanat ve mimari ortaya çıkmıştır. Epey uzun süren gotik dönem, bir gelişme dönemi olarak kabul edilir.
Refahın artması ve ticaret yapan şehirlerin yükselmesiyle, saraylar ya da kilise için çalışan bireysel ve profesyonel sanatçılar ortaya çıktı. Gotik sanatın büyük bir kısmı, daha eski sanatlarda da olduğu gibi yok edildi. Günümüze kalanlar arasında elyazması illüstrasyonlar, duvar resimleri, kiliselerde bulunan dekor ve taş heykeller ve özellikle ortaçağda özel dualar ve adaklar için yapılan resim ve heykelcikler yer aldı.
Çoğu ortaçağ sanatçısı, gerçekçi imgeler yaratmaya çalışmak yerine Tanrı’nın büyüklüğünü ve merhametini göstermeye odaklanmıştır. 12. yüzyıldan itibaren sanatçılar, geriye kalan Yunan ve Roma heykellerini incelemeye başlayıp bunların bazılarını ilham almış, fakat genellikle kendi estetik anlayışlarını geliştirmeyi tercih etmişlerdir.

(Ravenna, S Apollinare Nuovo, mosaic showing an illustration of Christ, c. 500; photo credit: Erich Lessing/Art Resource, NY. Medieval Art and Architecture | Oxford Art.)
KAYNAKÇA
Susie Hodge, Sanatın Kısa Öyküsü. Çeviri: Deniz Öztok. 2019.
https://www.oxfordartonline.com/page/medieval-art-and-architecture
https://www.britannica.com/art/Byzantine-art
https://www.metmuseum.org/about-the-met/collection-areas/greek-and-roman-art
https://www.britannica.com/art/prehistoric-art#/media/1/474770/113927