“Tüm ihtimallere rağmen, Likud adına büyük bir zafer kazandık. İyiyle kötüyü ayırt edebilen İsrail halkıyla gurur duyuyorum. Şimdi bizi, tüm halkımızın güvenliğini tesis edecek bir koalisyon kurma görevi bekliyor”  Benjamin Netanyahu

17 Mart Salı günü İsrail’de gerçekleşen seçimlerin sonuçları belli oldu. Mevcut başbakan ve Likud lideri Benjamin Netanyahu, seçimden 23.73% lük oy oranıyla birinci çıkarken, son zamanlardaki anketlerde görülen sonuçlar üzerine seçimi birinci göğüsleyeceği düşünülen Isaac Herzog – Tzipi Livni ittifakındaki Siyonist Birlik partisi, 19.06% oy oranıyla ancak ikinci sırayı alabildi. Bu oy oranlarına göre, Likud partisi 120 sandalyeli İsrail Parlamentosuna (Knesset) 30 milletvekiliyle girmeye hak kazanırken, Herzog-Livni ikilisine ek olarak 22 milletvekili eşlik edecek.

Diğer partilerde de genel olarak anketlerde öngörülen sandalye sayısına sahip oldukları gözlemlenirken, bir önceki seçimde 12 milletvekiliyle parlamentoya dahil olan Naftali Bennett önderliğindeki aşırı sağ HaBeyit HaYahudi (Yahudi Evi) partisi bu sefer yalnız 8 sandalye kazanabildi. Üç partinin bir araya gelmesiyle oluşan Birleşik Arap Listesi 14, Yeş Atid (Gelecek Var) 11, Kulanu (Hepimiz) 10,  Şas, 7, Birleşik Tevrat Yahudiliği 7, Yisrael Beitenu (İsrail Evimiz) 6 ve Meretz 4 sandalyeyle Knesset’te temsil edilmeye hak kazandı.

Kazananı açısından seçim, sandıkların tamamının açılmış olmasına bir iki saat kala açıklanan anketlerin bile aksinin ispatlaması sebebiyle büyük bir sürprizi barındırıyor denebilir. Anketlere göre seçimde en fazla 22 sandalye kazanması beklenen Likud’un, kısa süre içinde 8 milletvekilini  daha dahil edecek oy kapasitesine ulaşması hiç şüphesiz şaşkınlık uyandırdı. Ancak Netanyahu’nun bu zaferini bazı detaylara odaklandığımızda pek şaşırtıcı bulmamak ve olağan karşılamak da mümkün.

Kazanana tek şaşırmayan kişi Netanyahu'ydu.

Kazanana tek şaşırmayan kişi Netanyahu’ydu.

Seçim kampanyası boyunca muhalif partilerin kötüye giden ekonomi üzerine yaptıkları propagandanın aksine, Netanyahu tıpkı en sıkı müttefiki ABD’yi ve AB’yi karşısına alarak Kongre’de yapmış olduğu konuşmada da gözlemlenebileceği gibi, “kimlik” ve “güvenlik” üzerinden bir propaganda yapmayı tercih etti. Nitekim bir önceki seçimde Dışişleri Bakanı Lieberman’ın Yisrael Beitenu partisiyle ittifak yapıp da almış olduğu 31 milletvekilini bu sefer tek başına sadece 1 sandalye az alarak neredeyse başarmış olması oldukça dikkat çekici.

Seçim kampanyası boyunca “Tekrar başbakan olursam, Filistin devleti diye bir şey olmayacak” diyen, Yahudileri “sürüyle oy vermekte olan Arap vatandaşlarına” karşı videoyla uyaran ve seçim öncesinde dahi “diğer milliyetçi partilerle” temasta olduğunu söyleyen Netanyahu, aslında bu zaferini İsrail siyaset arenasındaki bir takım değişikliklere de borçlu.

İsrail toplumunda gün geçtikçe artan kutuplaşma aslında çok fazla fraksiyonu barındıran İsrail siyaset arenasında da bir nevi safların sıklaşmasına ve oyların “ehven-i şer” gibi görülen partilere kaymasına sebep oldu. Güvenlik anlamında neredeyse Netanyahu ve Likud’tan farklı hiçbir şey söylemeyen Naftali Bennett ve HaBeyit HaYahudi partisinin 4 sandalye kaybetmesi aslında ikisi arasında kararsız kalan seçmenlerin bu seçimde doğal olarak daha güçlü olan Likud’u tercih ettiğini gösteriyor.

Sadece İsrail sağında değil, oldukça farklı ideolojilerle siyaset yapan üç Arap partisinin (Hadaş, Balad ve Ta’al) de birleşip toplamda geçen seçimlerde edindikleri 11 sandalyenin üstüne 3 tane daha sandalye kazanmaları, “kutuplaşmanın” sonucunda İsrail toplumundaki tarafların birlik algısına daha fazla adapte olduklarını bize gösteriyor.

Seçim sonuçlarına göre İsrail siyasetinin geleceği

Her ne kadar Netanyahu seçimden galip ayrılsa da kanunlar gereği seçimin kazananı ya 61 milletvekili çıkartarak ya da diğer partilerle koalisyona gidip bu sayıya ulaşarak hükümeti kurma hakkına sahip olabiliyor. Yani, Netanyahu kural gereği yıllardır koalisyon görmüş İsrail’i bu sefer de bir koalisyon iktidarında yönetecek. Koalisyon kurma konusundaysa, sol partilere ve bölünmüşlüklerine nazaran Netanyahu’nun eli daha rahat.

Seçimden sonra ilk işinin Naftali Bennett’la görüşmek olduğunu söyleyen Netanyahu’nun ilk olarak Bennett’ı koalisyon ortağı görmesi işten bile değil. Bunun yanında hükümette yer almamak kaydıyla ortak olabileceğini söyleyen dindar Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği partileri de Netanyahu’nun diğer muhtemel koalisyon ortaklarından. Netanyahu hariç herkesle koalisyona varım diyen Lieberman ise, bu söyleminde geri adım attıktan sonra Netanyahu’nun yine 2013’teki gibi ancak pastadan daha az pay almak kaydıyla, koalisyon ortağı olabilir.

Seçimin en çok kaybedenlerinden birisi de "Arapların başını baltayla kesilmesini" öneren Avigdor Lieberman'dı.

Seçimin en çok kaybedenlerinden birisi de “Arapların başını baltayla kesilmesini” öneren Avigdor Lieberman’dı.

Koalisyondaki kilit isim ve parti ise, Likud’tan ekonomi bakanlığı bile yapmış ve ülkedeki cep telefonu fiyatlarında indirimi sağlamasıyla prestij kazanan Moşe Kahlon’un Kulanu partisi. Güvenlik tartışmalarına hiç odaklanmayıp sadece kötü giden ekonomiyi düzelteceğine dair vaatlerde bulunan Kahlon’un, ekonomide koltuğu devralmak kaydıyla hükümette yer alacağı beklenebilir. Bununla beraber, Kahlon’un Netanyahu’nun olası bir koalisyon kurma başarısızlığında Siyonist Birlik ve sol partilerle koalisyona gitmeyeceğinin garantisi yok.

Netanyahu her ne kadar “güvenlik” üzerine kurmuş olduğu propagandasıyla sürpriz bir zafere imza atmış olsa da, ABD’yle içinde bulunduğu gergin hava ve AB ülkelerinde art arda gelen Filistin’i sembolik tanıma olayları, bu güvenlik “yeminin” İsrail sınırları dışındakiler için yenilir cinsten olmadığını gösteriyor. Haliyle, yalnız bırakılan ve hatta Araplara karşı IŞİD’le mücadele adına daha da sempatiyle yaklaşan Batı ülkelerinin karşısında İsrail’in bu güvenlik savı da orta vadede geçersiz kalabilir.

Ancak kuruluşundan önceki 30 yıldan itibaren günümüze kadar bu topraklarda Araplar tarafından en çok istenmeyen ülke olmasından dolayı her daim güvenlik endişesiyle yaşayan bir halkın ve ülkenin bu seçimde Netanyahu’ya oy vermesi hiç de şaşırtıcı değil. Bu durum akıllara şu sahneyi getiriyor:

House of Cards adlı dizide başkan Francis Underwood, hayat hikayesini yazdırdığı yazar Thomas Yates’e üzerinde çok çalıştığı istihdam programını kesintiye uğratarak, programın mali kaynağını doğal afet fonuna aktaracak bir yasa tasarısını imzalayıp imzalamaması gerektiğini sorar. Yazarın cevabı etkileyicidir:

“Dürüst olmak gerekirse, imzalamanız lazım. Çünkü insanlar ölürse, zaten çalışamazlar.”

 

 

 

Leave a Reply