İlk kitabı 3 Nefes ile kendisini tanıma fırsatı bulduğum, hatta kitabı ile ilgili naçizane fikirlerimi de gazetede birkaç ay önce yazdığım bir yazıyla belirttiğim değerli yazar Nur Algün ile keyifli bir röportaj yaptık. Bizi kırmayıp soruları tüm içtenliğiyle cevapladığı için kendisine teşekkür ediyoruz.

ERG_1515GazeteBilkent: Öncelikle klasik soruyla başlayalım. Kimdir Nur Algün? Kısaca kendinizden, geçmişinizden bahseder misiniz?

Öncelikle hevesli ve parlak gençlerin hazırladığı GazeteBilkent’le röportaj yapmaktan çok mutlu olduğumu belirtip teşekkür etmek istiyorum. Kimdir Nur Algün sorusuna gelecek olursak; anne, eş, evlat, kardeş, dost, reklamcı ve yazar gibi sıfatları taşımaktan son derece mutluluk duyan, ama her insanın varoluşunu anlamlandırması gerektiğini düşünerek elinden geldiğince bilginin peşini bırakmayan meraklı bir dünya insanı. Daha spesifik, kariyer bazlı bilgi vermem gerekirse de; işletme eğitimi sonrasında yüksek lisanslarımı Birmingham ve Harvard Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra, Türkiye’nin global reklam ajanslarında çok uzun yıllar çalışarak yöneticilik yaptım. Hayatımın en büyük kariyerine –anneliğe- başladıktan sonra da, reklam hayatıma ara verdim. Kızımla yola çıktığım bu yeni kariyer, bana kendimi anlama/ tanıma sürecinde çok büyük bir imkan ve zaman sağladı. Yıllardır aldığım eğitim, tuğlalarını büyük bir azimle dizerek yükselttiğim ve daha da yükseltmekten başka bir arzumun olmadığı kariyerimin bana yetmediğini fark ettim. Gidebileceğiniz ama sonunda ne olduğunu bilmediğiniz bir seri tünellerin merkez noktasında durduğunuzu düşünün, elinizde meşale hangisine girmeniz gerektiğini düşünerek bekliyorsunuz. İşte, bir dönem öyle bir ruh hali içindeydim. Çok amiyane olacak ama şöyle bir örnek vereyim; canınız bir şey yemek istiyor, onun arzusundan ölüyorsunuz ama ne olduğunu bilmediğiniz için almaya gidemiyorsunuz. İşte böyle bir dönemde hangi tünelin sonuna gitmek ya da canımın ne çektiğini anlamak için her şeyi denedim ve biraz geç de olsa (aslında şikayet etmeyeyim, arayışının sonunda hiç bulamayan insanlar da olabilir) onu buldum.

GazeteBilkent: Bulduğunuzu kastettiğiniz şey yazmak değil mi?

Hem evet, hem de hayır. Yazmak benim için bir araç mı; yoksa gelişme sürecimde bir amaç mı sorusunun cevabını kendi içimde ben bile veremiyorum. Özellikle ikinci kitabımda, hala devam eden yazma sürecimde günlerce yazmadan sadece okuyorum ve bu beni neredeyse yazmak kadar mutlu ediyor. Konu sadece bilgiye ulaşıp öğrenmek değil, öğrendikleriyle insan olarak hep ileriye gidebilmek. Yazmak da bunu somut hale getirerek insanlarla paylaşmanın bir yolu.

GazeteBilkent: Yani yazar olmanızda etki eden faktörlerden biri de, içinizdeki öğrenme arzusu. Peki, diğer nedenler neler?

Üretmek; içinde yer, zaman, karakterlerin bana ait olduğu dünya yaratıp orada onlarla yaşamak ve bu dünyayı diğer beyinlerle paylaşmak. Yazmak çok yalnız yapılan; bazen iki dünyada aynı anda yaşadığınız, az biraz da şizofrenik bir iş. Ama neticesinde yarattığınız dünyayı ve düşüncelerinizi kitabı eline alan insanlarla birebir paylaşabiliyorsunuz, bu da inanılmaz büyük bir haz.

GazeteBilkent: Peki yazmaya nasıl başladınız ve neden şiir veya öykü değil de roman yazarlığı?

İlk sorunun ilginç bir cevabı var. 3 Nefes öncesinde eğitim ve iş hayatımda yazdığım yazılar dışında kalemi elime almamıştım. Bir sabah uyandım ve eşime ben yazmaya başlıyorum dedim. Yazdıkça konu gelişti, karakterler geldi, kendini tanıttı ve romana yerleşti. Bazen onlara o kadar kendimi kaptırıyordum ki, gerçek dünyaya dönmek istemiyordum. Anlayacağınız oturdum ve ilk yazım romana dönüştü. Kitabın dilinin üçüncü ya da birinci tekil şahıstan nasıl yazılması gerektiğini dahi bilmeden oturduğum masadan kendime göre bitirme sürecine kadar tekniği öğrenerek kalktım. Tabii, bunda kendimi bildim bileli çok okumamın da etkisi büyük. Böylece neden şiir ya da öykü değil sorunuzun cevabını verdim sanıyorum.

GazeteBilkent: İlk kitabınızdan konuşalım biraz… Tibet; gerek anneliği, gerek hayat arkadaşlığı, gerekse evlatlığıyla çok güçlü bir karakterdi. Siz bu karakteri oluştururken nelerden etkilendiniz? Her yazar eserinde kendinden bir parça sunar derler. 3 Nefes de sizin için öyle miydi, yoksa tamamen kurmaca bir roman mıydı?

Bu sorunuza net cevabım, 3 Nefes’in tamamen kurgu bir roman olduğudur. Bence her yazar, yazdığı her romanda yarattığı büyük küçük tüm karakterleri kendi gözlemlerine göre oluşturduğundan kendinden bir şey katar. Fakat bazen de karakterler öylesine ete kemiğe bürünür ki, siz ona kendi görüşünüzle bir şey yaptıramazsınız. Tibet olsun, diğer karakterler olsun benim için öyleydi. Bir süre sonra onlara yakışan şekilde ya da olması gerektiği gibi hareket ettirmem gerekti. Bence kitaplarda karakterlerin gerçekçiliğini sağlayan şey de bu.

Bu arada Sözcü gazetesinde Yasemin Candemir, 3 Nefes’le ilgili yaptığı bir yorumda “Neden kafamız global olabilirken, ellerimiz yerel kalıyor?” demişti. Bir okuyucu olarak değerlendirdiğimde, en çok satanlar listesine baktığınızda Türkçe olanlar ya ilişkiler, ya politika, ya din ya da kişisel gelişimle ilgili. İstisnalar olsa da, hayal gücü ve araştırma ile yazılan kurgu roman konusunda hala çok zayıf olduğumuzu düşünüyorum. İnsanların elinden telefon ve bilgisayarı düşürmediği, öğlen yediği yemeğin resmini paylaştığı sosyal medya platformlarının olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Artık sadece ülke sınırları dışına çıkanlar değil, eline bunları alan herkes dünya vatandaşı olabiliyor. Madem böyle bir dönemdeyiz, o zaman yazarların da kabuklarını kırıp global düşünmeleri gerektiği fikrindeyim. Tabii bu yorumum yanlış anlaşılmasın; ben bunu bir yazar olarak değil, bir okuyucu olarak söylüyorum.

GazeteBilkent: 3 Nefes ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız. Roman ile ilgili dönütler nasıldı?

3 Nefes, farklı konusu ve örgüsü olan bir kitap açıkçası. Hal böyle olunca geri dönüşlerin nasıl olacağını ben de başta kestiremiyordum. Kitap basıma çıkmadan güvenerek okuttuğum kişiler çok beğenileceğini söylese de, farklı olan bende belirsizdir. Fakat 3 Nefes; ilk romanım olmasına rağmen çok ilgi gördü ve olağanüstü yorumlar aldım, hala da alıyorum. Yazmak çok yalnız yapılan bir iş demiştim ama sonrasında aklınızı, düşüncelerinizi açtığınız insanlardan gelen olumlu tepkiler, ayağınızı yerden kesecek kadar mutlu ediyor. Tabii ikinci romanım için şimdi beklentiler çok yüksek; ama açıkçası bu beni endişelendirmek yerine, daha da heveslendirip kamçılıyor.

GazeteBilkent: Yeni bir roman projesinin müjdesini verdiniz. Kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni romanda ne gibi sürprizler bekliyor?

Aslında planım yaz başı olmakla beraber, yeni kitabın konusu gerçek tarihe ve olaylara oturtularak kurgulandığından tahminimden çok daha uzun sürdü. Neticede gerçek tarihi kullanmak hata kabul etmez ve çok iyi araştırma gerektirir. İkinci kitapla ilgili bu kadar heyecanlı olmamın nedeni de bu sanırım. Yazarken kendimin ve tahminen birçoğumuzun bilmediği pek çok  şey öğrendim ve bunları paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

 GazeteBilkent: Çıkacak olan kitapla 3 Nefes arasında ortak özellikler var mı?

Yazım tarzı dışında yok. Konu bazları farklı. 3 Nefes tamamen kurgusal bir romandı. Yeni kitapta,, gerçeklerden yola çıkarak çok farklı yer ve zaman dilimlerinde geçen bir kurgu oluşturdum. Bir ipucu vermem gerekirse; 4. Haçlı Seferleri esnasında İstanbul, yani o zamanki adıyla Konstantinopolis, ileri geri tarih değişiklikleri ile kitabın çok önemli bir kısmını oluşturuyor.

GazeteBilkent: Çiçeği burnunda bir yazar olarak, edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Yayın aşamasında benim yaşadığım en büyük problem, yayınevlerinin yeni yazarlar yerine kendini satış rakamları ile ispatlamış yazarlara öncelik vermesiydi. Maalesef, bir yayınevi kitabınızı kurula sokuyorsa şanslı hissetmeniz gerekiyor. Yayınevleri açısından baktığımda, onların da hayatlarına devam etmesi için garantili yazarlara öncelik tanımasını anlıyorum ama en azından her sene en az birkaç yeni yazar adayına şans tanımaları gerektiğini, bunu Türk edebiyatı ya da romancılığı için yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Eminim dışarıda, benim kadar şanslı olmadığından eseri yayınlanmayan bir sürü parlak yazar vardır.

GazeteBilkent: Yaratıcı yazarlık kursları ile ilgili bir tecrübeniz var mı? Bu kursları faydalı bulur musunuz yazar olmak isteyenler için, yoksa yazmak daha çok yetenek midir size göre?

Tüm sanat ya da spor dallarında olduğu gibi, yazmak da yetenekle alakalı bir şey; fakat her işte olduğu gibi azim ve sebat yoksa yetenek de bir işe yaramaz. Herkes piyano çalmayı öğrenebilir, ama Fazıl Say gibi dünyaca ünlü bir piyanist olamaz. Yazarlık kurslarına gelecek olursak, hayır hiçbir kursa gitmedim. Bu tür kurslar metot öğretebilir; ama eğer yeterince istekliyseniz işin kişide bittiğine inanıyorum.

IMG_2187

Nur Algün’ün ”yaşayan efsane” olarak adlandırdığı Hıfzı Topuz ile fotoğrafı

 

GazeteBilkent: Son olarak genç yazarlara verebileceğiniz bir tavsiye var mı?

Okumayan yazamaz. Birinci öncelik, farklı türlerde kitapları okuyarak tarzlarını ve nasıl bir yazar olmak istediklerini keşfetmeleri olur. İkinci olarak; kolaya kaçıp basmakalıp konular yerine, kutunun dışına çıkarak farklı düşünmeleri. Keza, güneşin altında aşk ya da duygularla ilgili söylenmeyen çok fazla kelam kalmadı. Son olarak, özellikle kitabım çıktıktan sonra “Ben de yazmak istiyorum.” diyen birçok insanla karşılaştım. İstemekle kalmadan, azimle işe başlamalarını öneririm. Nasıl spor yaparak kaslarımızı geliştiriyorsak, bence kalem kasını da bolca yazarak geliştirebiliriz. Ben yazmaya kendim için başladım. Kimse okumasa bile ben yazarken kendimi buluyorum ve mutlu oluyorum diye düşündüm. Kitabım basılınca ve beğenilince de bu benim için pastanın üzerindeki krema oldu. Özetlemem gerekirse benim tavsiyem; bolca okuyup, farklı düşünmeye çalışıp, işin “İstiyorum.” kısmını bırakıp, hemen yazmaya başlamaları. Hangi işi yapıyorsanız yapın, eğer size aitse ve somutlaştırıp paylaşabiliyorsanız, benim tanımımda işte mutluluk budur…

Leave a Reply