Güneşli, çiçeklerin açtığı, sıradışı olmayan her zamanki günlerden birine uyandı Uğur Böceği. Aynaya bakıp uğur dağıtan siyah beneklerini kontrol ettikten sonra sıcak bir duşa girdi ve en güzel kanatlarını taktı. Beyaz kelebekle buluşmak için artık hazırdı. Ah! Az daha unutuyordu ona aldığı hediyeyi yanında götürmeyi. Uğur böceği yarı uçarak yarı yürüyerek biraz da etrafında dönerek neşe içinde papatyaların, rengarenk lalelerin olduğu Hayal Bahçesine gidiyordu. Burası beyaz kelebekle hep buluştukları yerdi. Sanırım biraz erken gelmişti çünkü beyaz kelebek daha gelmemişti. Çiçeklerin arasına uzandı uğur böceği ve gökyüzüne baktı. Günün en sıcak zamanıydı ve güneş kavuran sıcaklığıyla tüm vücudunu ele geçirmişti sanki. Bir mahkum gibi hissetti ve bir o kadar da yalnız… İçinden “Hem beyaz kelebek hala neden gelmedi?” diyordu. Sinirle karışık geleceğine emin bir tavırla bekledi. Oğlunu savaşa gönderen annenin, pencerede oğlunun okuldan dönmesini beklediği gibi bekledi. Güneş batmıştı, yıldızlar birer birer parlamaya başlarken, Uğur Böceği, içine ateş düşmüş gibi birden kalktı ve yalpalaya yalpalaya uçmaya başladı. “Evet, evet; Beyaz Kelebek muhtemelen odasında derse dalmış olmalıydı” diye düşünürken, Beyaz Kelebeğin evine varmıştı bile. Kapı aralıktı, içeri girdi. “Beyaz Kelebek nerdesin?” diye haykırırken üst kata çıkmış odasına girmişti. Beyaz kelebek yoktu. Çantası her zamanki gibi kitaplarla dolu, masasının üzerinde bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda şarkılar bulunan mp3’ü vardı. Birden bir mektup uğur böceğinin gözüne çarptı. Kırmızı kalemle, telaşla yazılmış bir cümle yazıyordu mektupta: “Bir daha geri dönmeyeceğim.” Ne demekti bir daha geri dönmemek! Nereye gitti ki geri dönmeyecek? Eğer Beyaz Kelebek bir daha geri dönmeyecekse, Uğur Böceği onu bir daha göremeyecekti. Koşarak çıktı odadan, Tırtılın yanına gitti ve olanları anlattı. Tırtıl, “O bir daha geri dönmeyecek, bekleme” dedi. Sonra Ağustos Böceğinin yanına gitti. Gitarını çalan Ağustos Böceğinin keyfi gayet yerindeydi. Sonra Çekirgenin, sonra diğerlerinin yanına gitti. Herkes koro şeklinde “O uçtu, bir daha geri dönmeyecek” diyordu. Uğur Böceği sinirlenmişti. Belki kendisi kızmalıydı Beyaz Kelebek’e habersiz gidişinden dolayı.
Uçmaya çalıştı Uğur Böceği ama yükselemiyordu istediği kadar. Eğer Beyaz Kelebek uçup gittiyse onu bulabilirdi göklerde. Ama Uğur Böceği o kadar güçsüzdü ki uçamadı. Bulamadı Beyaz Kelebeğini. Haykırdı: “Söz veriyorum sen ders çalışırken bir daha kurşun kalem hışırtısı yapmayacağım. Söz veriyorum bütün kanatlarımı sormadan kullanabilirsin Beyaz Kelebek. Söz veriyorum seni bir daha asla bırakmayacağım. Nerdesin Beyaz Kelebeeeeeeeeeeek?” Siyah benekleri tüm vücudunu kapladı Uğur Böceğinin ve bir hamam böceği kadar kapkaraydı şimdi. Umudu da Beyaz Kelebekle birlikte gitmişti.
Bulutlara Ulaşan Merdivenler…Uğur Böceği tırmanmaya başladı sonsuz görünümlü merdivenleri. Bulutlara ulaşabilirse, göğe yaklaşır ve bulurdu belki Beyaz Kelebeği. Tırmandı, tırmandı…Ve sonuna geldi yolunun. Beyaz bulutlara sordu Beyaz Kelebeğini, gene “O uçtu” dediler. Bu sefer şaşırmadı. Uğur Böceği kanatlarını çıkardı kapkara bedeninden ve kendini bıraktı göğe uzanan merdivenlerden aşağıya. Evet, evet şimdi o da uçuyordu tıpkı Beyaz Kelebek gibi. Hem düşüyordu hem uçuyordu ama umutluydu ve bir kırmızı benek belirdi kapkara vücudunda. Gökten damlayan mutluluk gözyaşı düştü yeryüzüne. Bir çiçek açtı kırmızılı beyazlı. Uğur Böceğinin kırmızısından Beyaz Kelebeğin beyazından…Bir çiçek gülümsedi gökyüzüne, kırmızılı beyazlı bir çiçek…