Politik teoriden önümüzü aydınlatmasını, pratiğin, hayatın gerçekliğinden beslenmek zorunda kalıp bir bütün halinde karmakarışıklaştırdığı koşulları karşısında daha hazırlıklı olabilmemiz için gereksindiğimiz düşünsel desteği sağlamasını ve bir bakıma bize politiğin kıvrımlı yollarında rehberlik edecek ipuçlarını göstermesini beklemeli değil miyiz? Teori böylelikle bir mantık yargısı hazırlayacak, politik etkinliğin sınırı ve geçerliliği üzerine, aklın ilkelerini öne sürerek, yapılması ve yapılmaması gerekenlerin belirlendiği kanunlar ile bize yönelecektir. Bizi inandırmak için var gücüyle çabalayacaktır teori: pratiğimizin neliğine dair kimi zaman sesini korkunç biçimde yükseltip rahatsız edecektir bizi, kimi zaman da okşayıcı bir fısıltı ile konuşacak, sedası ile ferahlık veren olacaktır. Teorinin bütün varlığı, politik aktörlerin, eylemlerinde, akıl yürütmelerinin derinliklerine konumlanmış sorgu araçlarına yönelmelerine bağlıdır, ki bu araçların iktidarın haşmetinde silinip gitmeye yüz tutmuş veya olanca sessiz bırakılıp bir kenara atılmış sorular suretinde pratiğe dair memnuniyetsizlik karineleri olduklarını söylemek, belki şimdilik, haksızlık olmayacaktır. Teori, dolayısıyla, yalnızca bu sorulardan beslenmiştir, pratiğin yaratıcıları teorik düşünceye ancak bu muhalif karakter taşıyan soruları keşfederek başlayabilirler, ortada düşünsel bir mahkeme vardır ve eylem, eleştirilmek, etraflıca sorgu altına alınmak, yargılanmak üzere değerlendirilmektedir. Teorinin görevi, yaparak bir tanım, bir gerçeklik kazandığı ve düşünsel süreçlerin temsilciliğini üstlenebildiği şey budur.

Carl Schmitt politik birliğin, dolayısıyla da politik eylemin, diğer bütün sosyal gerçekliklerden hiyerarşik bir düzlemde üstün geleceğine dair iddiasını temellendirirken, bu eylem tarzının, savaşa karar verme erkini elinde bulundurmasını ve bu yönüyle de insanın fiziksel yaşamı üzerinde en gerçekçi söz hakkına sahip oluşunu öne sürüyordu. [1] Burada Schmitt bize şunu sunuyor: eylem en keskin suretine politiğin ellerinde bürünür, öldürücü özelliklerini siyasi birliğin selâmeti uğruna kolaylıkla edinir, insanın yalnızca bedeni değil zihni üzerinde de korkunç bir kuşatıcılıkla, politika, tasarruf hakkını kendisinde, iktidarında, meşruiyetinde, eylem aracıyla görür. Schmitt’in aydınlattığı bu durumlar ile eylemin öncesinin mühim kılındığı ortadadır: pratik öyle ya da böyle, derin ya da yüzeysel, gerçek veya yapmacık; bir şekilde teorinin parçalarından esinlenerek eylemine ruh üfler. Faust’a haksızlık isnad edebilir haldeyizdir artık: başlangıçta eylemin değil, eylemin hem evveli hem ahiri hem de cevheri olan teorinin var olduğuna kanaat getirip genç Goethe ile burun buruna gelebiliriz. Bu cüretkârlığımız da kökenleri hadsiz bir heyecana sarılmış teorimizin eylemimize verdiği destekte yeşermiş değil midir?

Politikanın şekillenmesi teorinin yol göstericiliğine göre ilerlemediği, eylemin teoriyle olan bağı yıkıcı bir yüzeyselliğe indirgendiği, radikal saplantıların, mutlak ön kabullerin teorik süreçlere dahil edilmek istenip düşünsel hilelerin el üstünde tutulduğu; teorinin en açık ifadesiyle suistimal edilip çarpıtıldığı bir sistem, bozulmuşluğunu pratiğindeki çarpıklıklarıyla kaçınılmaz olarak gün yüzüne çıkarır. Burada Platon’un filozof kralı ile yan yana tasavvur edilen bir politik aktörün eksikliği değildir olayın kahramanı; teorinin varlığından dahi haberdar olmayan ve politik eylemin ardında kurulması gereken mantık yargısının hiçbir aşamasını anlamlandıramamakla beraber faydalı da görmeyen, aklının ürettiği ilk düşüncenin çoğunlukla belirleyici olduğu, radikalliğin gözünü rahatlıkla karartabildiği yalnızca burnundan ibaret bir dünyanın öznesi halindeki zavallı siyasetçidir. İktidar, emirlerle ve tabularla dolu gölgesinde teoriyi bozmaya, sökmeye, elini kolunu çaprazlama kesmeye fazlası ile meyyaldir: iktidarın teorisyenleri sorularla değil cevaplarla hareket ederler ve teorinin soruya muhtaç doğası ile çatışma içindedirler. O düşük siyasetçi de bu koşulların çocuğudur, rahatlığını cevapları ile edinmiştir, sorulardan her daim rahatsız olacak, mantığın hükümleri ile tatlı canı hep sıkılacaktır.

[1] Schmitt, Carl. “The Concenpt of The Political”. Tranlated by George Schwab. Rutgers University Press. New Jersey. 1976. s. 43

Küçükalp, Derda. “Siyaset Felsefesi”. Say Yayınları. İstanbul. 2011.

 

Leave a Reply