Klasik müzik konserleri; ruhu beslemek ve günlük koşuşturmacalardan bitkin düşen zihinlerimizi dinlendirmek için oldukça verimli bir arazi niteliği taşımakta. Onlarca farklı tınının ahenkli dansı kulaklarımızda rengarenk bir şölen yaşatıyor adeta. Klasik müziğin çeşitli dönemlerinde onlarca hatta yüzlerce değerli eser vermiş; her biri hem çok yetenekli hem de çok saygıdeğer klasik müzik sanatçıları, kullandıkları değişik enstrümanları tekniklerle yoğurarak farklı lezzetlerde eserler ortaya koymaktalar. Her birey, kendi kulak zevkine göre herhangi bir dönemi favori olarak seçerek bu ses ziyafetine dahil olabilir.
Barok, kesin bir başlangıç ve bitiş tarihi olmamakla birlikte 14. ve 18. yüzyıllar arasında mimarlık, resim, müzik gibi sanatın temel kolları çerçevesinde gelişen; yoğun anlatım biçimiyle dikkati üzerine çeken ve detaylara önem veren eserlerin yoğunlukta olduğu dönem. Bu dönemin en dikkat çeken müzisyenleri arasında J.S. Bach ve G.F. Handel bulunmakta. Konserde Bach ve Handel dışında J.W. Hertel ve A. Corelli’nin eserlerini de dinleme şansı elde ettik.
Bilkent Konser Salonu’ndan içeri girdiğimiz anda beklemediğim bir kalabalıkla karşılaştım. Konsere ilgi oldukça yoğundu ve katılım diğer konserlere kıyasla daha fazlaydı. Balkona yeni yıl kutlaması nedeniyle asılan kırmızı ve yeşil süslemeler salona oldukça neşeli bir hava katmıştı. Salondan girdiğimde dikkatimi çeken diğer bir unsur ise yaylılar ağırlıklı olmak üzere az sayıda müzik aletinin sahnede oluşuydu. Öncelikle piyano zannettiğim sonradan tınısı ile piyanodan çok farklı bir karaktere sahip olduğunu algıladığım çembalo ile tanıştım. Çembalo diğer bir adıyla klavsen, piyanonun atası sayılabilmekte; ama çalışma mekanizmaları ve ses özellikleri bakımından hiçbir benzerlik göstermemekteler. Yaylı grubunda keman, viyola, viyolonsel ve kontrobas yer alırken; üflemelilerde obua ve trompet vardı.
Konsere asıl lezzetini katacak solistler; trompetinin heyecanlı sesini orkestranın müziğiyle harmanlayarak tam bir şölen yaşatan Reinhold Friedrich ve yumuşacık sesiyle bizleri çok uzak diyarlarda derin hayallere daldıran güzel soprano Elenore Marguerre idi. Reinhold Friedrich, çağdaş ve eski müziğin karşıt değil aksine yakından bağlı iki unsur olduğunu savunan solo trompetçisi. Üflemeli çalgılar ailesinin üyesi olan trompet, eğlenceli ezgileriyle salonu parlak renklere boyadı. Friedrich’in özellikle alkış aralarında yaşanan yanlış anlaşılmaları espritüel jest ve mimiklerle karşılaması salonda eğlenceli dakikalar yaşattı. Eğlenceli ve neşeli tavırları dinleyenlere geçen Friedrich, trompetine adeta kahkahalar attırdı.
Mürdüm rengi, uzun tuvaleti ile sahneye çıkan soprano Eleonore Marguerre, öncellikle güzelliği sonrasında sesi ile tüm salonu büyüledi. Uzaklara dalarak yumuşacık sesiyle pür dikkat eşlik ettiği ezgiler sanki canlandı. Hem asil duruşu hem de sahneden inmeden önceki alçak gönüllü tavırları seyircinin kalbini kazanan Marguerre uzun süre alkışlandı.
İki bölümden oluşan konserin ilk yarısı G.F. Handel ve J.W. Hertel ezgilerini taşırken; ikinci yarıda A. Cortelli ve J.S. Bach eserlerini dinledik. Handel’in eserinin Largo e Staccato, Allegro, Adagio ve Allegro bölümlerinin tam olarak ne zaman yazıldığı bilinememekle birlikte İngiliz Kraliyet ailesi mensuplarının düğünleri için bestecinin eski konçertolarından yararlanılarak yazıldığı düşünülmekte. Diğer iki eserinden Tempo e del Disinganno dört alegorik karakter olan güzellik, zaman, zevk ve sezginin felsefik sorgulamaları üzerine kurulmuşken; Tu del ciel ministro eletto güzelliğin gerçeği bulduğunda zevke tövbe ederek kalbini Tanrı’ya açtığını anlatmakta. Hertel ise daha çok vokal müzikle tanınmakta ve besteci çalgısal müzik alanında az sayıda senfoni yazmış, daha çok konçertolara yönelmiş. Trompet konçertosu klasik konçertoların üç bölümlü modeline uymakta.
İkinci yarıda çalınan Corelli, müzik tarihinde yalnızca çalgısal müzik yazarak uluslararası üne kavuşan besteci olarak bilinmekte. Aynı zamanda modern konçertonun öncülerinden sayılmakta. Noel Konçertoları dizinin en çok tanınan konçertosu ve eserin son bölümü İsa’nın doğumunun ilk çobanlar tarafından duyulduğu inancına dayanarak serbest pastoral bölüm ile noktalanmış. J.S. Bach hayatının merkezine kantatları almış. Kantat, 17. yüzyılın başında İtalya’da ortaya çıkan opera etkili müzik türü ve din dışı somut olmayan ancak ima edilen dramatik bir akışa sahip. Bach’ın Jauchzet Gott in allen Landen kantatı dört bölümüyle Tanrı’yı yüceltmekte.
Hem solistlerin sempatikliği ve enerjisi hem de yeni yıl öncesinde enerji dolu renkli sunumuyla Yer Gök Barok konseri biz dinleyenlere unutmayacak bir gece yaşattı. Her notayı, yüzlerimizdeki küçük tebessümlerle ruhlarımıza sindirdik. Opera ile arası çok da iyi olmayan birisi olarak konserden bir an bile kopmadım; aksine iyi ki gitmişim diyorum. Klasik müziğe doymanız dileklerimle…
Kaynakça
“Yer Gök Barok” konser programı
https://tr.wikipedia.org/wiki/Barok