Dizinin ilk yazısı için tıklayınız.
Türk edebiyatı dersleri, öğrencilerin lise hayatının olmazsa olmazıdır. Sıkıcı ve külfetli sıfatlarıyla birlikte öğrencilerin dimağlarına kazınan bu dersler, öğretici olmaktan da bir hayli uzaktır. Yazılıları verebilmek adına son dakikada yapılan üstünkörü ezberler veya üniversite sınavı için çözülen içi boş sorular da bu öğreticilikten uzak eğitimin en önemli destekçisidir. Olayın aslını, neden ve sonuçlarını bilmeden yapılan bu “ritüellerin” belki de en önemli kurbanı, Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasında cereyan eden Zemzeme ve Demdeme münakaşasıdır. Sadece basite indirgenerek anlatılan ve ezberletilen bu münakaşanın, detaylı bir şekilde analiz edilirse, Türk edebiyatında kendisinden sonra gelecek ve büyük yankı uyandıracak birçok münakaşanın çıkış noktası olduğu görülebilir. Aynı zamanda dönemin edebiyat çevresini anlamak adına bulunmaz bir nimet olan bu münakaşayı, elimden geldiğince, genel hatlarıyla ve yer yer de detaylarıyla anlatmaya çalışacağım.
Münakaşanın başlangıcı, Muallim Naci’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesindeki edebi sütunu idare etmeye başladığı 1883 yılına dayandırılabilir. Gazetenin sahibi Ahmet Mithat Efendi tarafından Kısm-ı Edebî sütununu idare etmek üzere özel istek götürülen Muallim Naci görevi kabul eder ve hem yazmaya hem de sütunu idare etmeye başlar. Kısm-ı Edebî’de çıkan yazılar çeşitlilik göstermektedir: Nabizade Nazım’ın şiirlerine, Menemenlizade Tahir’in şekil ve fikir bakımından yeni tarz şiirlerine, sırf Türkçe bir şiire veya Goethe’den manzum bir tercümeye de yer veren geniş bir spektrum hâkimdir. Aynı zamanda kendi şiirlerini de yayımlayan Muallim Naci, kendi şiirlerine nazire yapan genç şairlerin şiirlerine de sütunda sık sık yer vermiştir.
Meşhur edebiyatçı Abdülhak Hamid’in gönderdiği Zincir şiirini de yayımlayan Muallim Naci, Hamid’in “Zincir ile Bağlı Küçük Bir Kız Çocuğu” ve başka bir gazelini ise yayımlamamıştır. Bunun üzerine Bombay’dan Recaizade Mahmut Ekrem’e mektup gönderen Hamid, durumdan şikâyet etmiş ve Muallim Naci’yi eleştirmiştir. Bu mektup sonrasında devam eden mektuplarında, ikili, Muallim Naci’ye olan eleştirilerine devam etmişlerdir. Naci’nin Tercüman-ı Hakikat’ten kovulmasına kadar mektuplarda kalan bu eleştiriler, bu kovulmayla birlikte Recaizade Mahmut Ekrem tarafından açıkça neşredilmiş ve bu neşrediliş, tartışmanın fitilini ateşlemiştir.
Bir süre sonra Kısm-ı Edebi’nin sütunları Divan edebiyatında bile son dönemde örnekleri azalan aşk ve şarap konulu şiirlerle dolmaya başlayınca, gazeteye şikâyet mektupları yağmaya başlar. Önce Naci’yi savunan ve Naci’nin bu durumda bir suçu bulunmadığını söyleyen Ahmet Mithat Efendi, sonrasında ise Naci hakkında çıkan ve Naci’nin aşk ve meyperest olduğunu ifade eden dedikoduların gazetesinin itibarına zarar vermesi sebebiyle, damadı olan Muallim Naci’yi gazeteden kovar. Kovmasının ardında -çıkan dedikoduların yanında- Naci’nin yazılarındaki laubaliliği, münakaşaya meyli, hiçbir kıymet ifade etmeyen gazelleri yayımlaması ve üstüne de bu gazellere olan hayranlığını belirtmesi gösterilebilir. Kovulmasıyla birlikte uzun süredir Naci’ye olan eleştirilerini mektuplar üzerinden yürüten Recaizade, Zemzeme’nin III. Mukaddimesi ve Takdir-i Elhan yapıtlarıyla imalı bir şekilde Naci’ye laf etmeye başlamıştır. Yapıtlarında yolsuz tenkit yapanları eleştirmiş, bu yolsuzluğu övenlerin şarlatanlıkta şöhret kazanmaya çalışanlar olduğunu ve gülünç olduklarını da sözlerine eklemiştir. Yolsuz tenkit yapanlar ifadesi ile Muallim Naci’yi ima ettiği açıktır.
Yapıtlarındaki başka bölümlerde ise Muallim Naci’nin şiirlerinin lafzen güzel olduğunu, his olarak tesirsiz olduğunu ve bu yüzden de gazeteden kovulduğunu üstü kapalı olarak ifade etmiştir. Bu ifadelere bir hayli kızan Muallim Naci, Saadet gazetesinde tefrika ettiği Demdeme adlı eseriyle Recaizade Mahmut Ekrem’e çok ağır bir dil ve ithamkâr bir üslupla cevap vermiştir. Eserinde Recaizade’nin gençlik şiirlerinden örnekler veren Naci; Recaizade’yi küstahlık, idraksizlik, edepsizlik vb. sıfatlar ile açık açık suçlamıştır. Münakaşayı takip eden Ali Kemal Bey’in naklettiğine göre, Naci’nin eserinde yer verdiği Urfa mutasarrıfı Celal Bey’in Recaizade hakkında yazdığı aşağılama içeren hicviye tarzındaki şiirleri; bırakın gazetede yayımlanmayı, dost meclisinde konuşulamayacak kadar ahlak dışıdır. Bu sebeple Matbuat Müdüriyeti de eserin neşrini durdurmuştur.
Münakaşanın devamını anlatmadan önce, Zemzeme ve Demdeme kelimelerinin anlamları üzerinde durmak gerektiği kanısındayım. Ezgili, nağmeli söz anlamına gelen Zemzeme yapıtına karşılık Naci’nin yazdığı Demdeme’nin kelime anlamı ise hoşa gitmeyen sözler, hiddetli, gürültülü sestir. Anlaşılacağı üzere Muallim Naci yapıtının ismini seçerken bile Recaizade Mahmut Ekrem ile alay etmiş ve ona saldırmaktan geri durmamıştır.
Bundan önceki kısımlarda hep Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasındaki birebir atışmadan söz ettim ancak, her münakaşada olduğu gibi, münakaşa birebir atışma olmaktan çıkmış, sınırları genişlemiş ve bütün edebiyat sahasında yankı bulmuştur. Edebiyat sahasında vuku bulan bu geniş yankı, o dönemin edebiyat neslinin ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Ukkâz-i Osmanî adı ile toplanan ve Saadet gazetesinde yazan bir zümre Naci’nin taraftarlığına soyunmuş; buna karşılık İzmir’de, Ukkâz-ı Şübban adıyla Ali Kemal, Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Tevfik Nevzad, Halid Ziya gibi kalemler toplanmış ve Hizmet gazetesinde Recaizade taraftarlığına başlamışlardır. Adı geçen kalemler dışında, bu münakaşalara birçok farklı isim katılmış ve çok farklı konularda birbirleriyle kalem münakaşalarına girmişlerdir.
Münakaşanın bitişi ise devlet eliyle olmuştur. Recaizade Ekrem’in İçişleri Bakanlığı’na başvurmasıyla devlet münakaşaya müdahale etmiş ve münakaşa son bulmuştur. Edebiyat ile ilgili bir münakaşanın sona erdirilmesi için devletin yardımına muhtaç duyulacak bir noktaya gelinmesi, Tanzimat Dönemi’nde eleştiri faaliyetlerinin ne büyük kargaşa ve curcuna içinde yapıldığını gözler önüne sermektedir. Münakaşanın “resmi” olarak bitişinden önce Naci’nin vakitsiz ölümü ve etrafında kendisi gibi kuvvetli edebiyatçıların değil, eskiyi savunanların toplanması; kendisinin eski tarzın mümessili, gerici vb. yaftalarını yemesine sebep olmuş ve vefatından sonra büyük hücumlara uğramasına yol açmıştır. Oysa bugün, edebiyattan nasıl faydalanabileceğimize ilişkin ileri sürdüğü fikirleri ve muhtelif edebi konularda yazdığı yazıları incelenirse; kendinin sanılanın aksine çağdaşlarına göre gerici değil, ilerici olduğu anlaşılabilir. Aynı şekilde sanılanın aksine, Recaizade Mahmut Ekrem tamamıyla Batı hayranı ve eski edebiyatın karşıtı değil, duygulandığı anlarda ilk olarak eski edebiyata başvuran hisli bir şairdir. Ne kadar resmi olarak münakaşa sona erdi desek de, münakaşa günümüze kadar -yanlış anlaşılmalarıyla birlikte- gelmiş ve bu yanlış anlaşılmalar, bir tarafın ilerici bir tarafın ise sadece gerici olacak şekilde iki boyutlu olarak genç dimağlara anlatılmasına ön ayak olmuştur.
Yazının başında belirttiğim üzere, Zemzeme ve Demdeme münakaşası döneminde birçok büyüklü-küçüklü münakaşaya sebebiyet vermesinin dışında sonraki yıllarda da birçok münakaşanın çıkış noktası konumundadır. Ahmet Mithat Efendi ve Servet-i Fünuncular arasında cereyan edecek olan, edebiyatımızın önemli ve verimli Dekadanlar münakaşası bunlardan biridir. 1897’de Hüseyin Cahit ve Halide Edip arasındaki münakaşanın da çıkış noktası olan Zemzeme ve Demdeme münakaşası, sonraki yıllarda farklı şekillere bürünerek edebiyat dünyasında yankı uyandırmaya devam etmiştir.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Tansel, F. A. (1953). Muallim Naci ile Recaizâde Ekrem Arasındaki Münakaşalar ve Bu Münakaşaların Sebep Olduğu Edebî Hâdiseler. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası, 159-200.
Tökel, D. A. (1998, Ekim). Muallim Naci – Recâizâde Mahmut Ekrem Tartışmaları Zâviyesinden Tanzimatta Tenkit Faaliyetlerine Umumi Bir Bakış. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 237-249.
Esma
Allah razı olsun çok teşekkür ederim.Emeğinize sağlık
Fatih Eren Şaşmaz
Recaizade etrafında “toplanmış taraftarlar” ifadesi ve isimlerinin sayılması, Muallim Naci’nin etrafından toplananların ise “bir zümre Naci taraftarlığına SOYUNMUŞ” ifadesini karşılaştırmak bile bu yazıyı yazan öğrenci arkadaşın konuya pek de AKLÎ değil ama hissî yaklaştığının dayanağı olabilir.
Naci’nin sütunlarının nasıl olduğuna dair verilen bilgilerden sonra “Naci’nin yanlış anlaşıldığı ve aslında geri kafalı olmadığı”na dair telakki Ahmet Hamdi Tanpınar koksa da bir çelişki oluşturmuş. Nitekim yazının başındaki “edebiyat öğretiminin eksikliği”nden vurulan deme bakınca daha fazla bir şeyler bekledim yazıdan.
Genel olarak beğenmedim. Üçüncü sınıf öğrencisinden ve Bilkent gibi bir üniversitenin çıkardığı gazeteden bundan fazlasını beklerdim.
Engin Enes Can
Yorumunuz için teşekkürler. Yorumunuz dolayısıyla birkaç açıklama yapmak istiyorum:
Öncelikle, kullanan ifade ”bir zümre” değildir, ”Ukkâz-i Osmanî adı ile toplanan ve Saadet gazetesinde yazan bir zümre”dir. Bu zümrenin üyelerini teker teker saymamanın ve Recaizade Ekrem’in etrafında toplananları misal kabilinden saymanın nedeni; sayılan isimlerin bazılarının tanınan ve bilinen isimler olmasıdır (özellikle Halit Ziya). Gönül ister ki olayı en ince ayrıntısına kadar açıklama imkanına sahip olayım ancak olayın ve olayda yer alan herkesin en ince ayrıntısına kadar yazılması, gazete yazısının olağan mahiyetiyle bağdaşmamaktadır.
İkinci olarak, tarafsız olmadığıma dair beyanınız üzerine, yazıyı bir kez daha okudum. İddia ettiğiniz gibi, herhangi bir yanlı üslupla karşılaşmadım. Kullandığım kaynaklarının içeriğini elimden geldiğince yazıma aktarmaya çalıştım. Ek olarak, yazımda geçen isim ve olaylara karşı herhangi bir ön yargı veya eğilime de sahip değilim.
Yapılan eleştiriler, bizim gibi amatör yazarları çokça geliştiriyor. Ama bu eleştiriler yazının genel içeriğine yönelik olmadığında veya yapıcı saik taşımadığında, maalesef ki, minimum yarar sağlıyor ya da geliştirmekten çok uzak oluyor. Tekrardan, yorumunuz için teşekkürler.