Çimlere uzanmıştım. Başımı kaldırdım. Ne görüyordum?  Pembe bir bizon muydu o? Hayır, hayır sanırım elindeki pamuk şekeri birbirine fırlatan ağaçlar. Vazgeçtim, balon şişiren ejderhalar.

Ya da…boyhood

Çocukluğumuzda neler yaşadığımızı kaçımız hatırlayabiliyoruz? Ya da kaçımız durduğumuz yerin gerisine dönüp bakıyoruz? Richard Linklater’in Çocukluk adlı filmi, küçüklük anılarımın tekrardan canlanmasını sağladı. Dışarı çıkıp oyun oynamak belki de en büyük zevkimdi o zamanlar. Salıncağın başında sıranın bana geçmesi için beklerken bir yandan da çok uzun zamandır sallananlara laf yetiştiriyordum. Ama kim bilebilirdi ki ilk arkadaşlıkların böyle kurulacağını. Gözüme birini kestirip hiç beklemeden arkadaşım olup olamayacağını sormam… Daha o yaştayken fark ediyoruz aslında nasıl bir hayatın içine düştüğümüzü; bazen bencil ve bazen beklentileri karşılayan. En çok üzüldüğüm durum ise yaşlarımız ilerledikçe o sabırsız, isteklerini kolayca dile getiren tavrımızın değişmesi.

131535

Beni bu düşüncelere sürükleyen filmi izlememin sebebi adının sadece Çocukluk olması değildi. Filmle ilgili en dikkat çekici unsur ise çekimlerinin on iki yıl sürmüş olmasıydı. Filmi film yapan o unsurdan koparan bir gerçeklik katmıştı bu ilginç detay. Çocukluk, bir ailenin yıllar geçtikçe değişimini özellikle Mason adındaki altı yaşındaki çocuğun on sekiz yaşına gelene kadar yaşadıklarını aktarmıştı. Mason’un yaşadıklarından çok karakterini yansıtmayı hedeflemişti film. Film boyunca kendimle ilgili birçok şey gördüm; kız kardeşinin Mason’u sinirlendirdiği sahnede ya da arabada kavga ettikleri sahnede benim de gözümün önüme ağabeyimle yaptığımız kavgalar, arabadaki tartışmalarımız, evdeki bağrışmalarımız geldi.

Gel zaman git zaman, Mason gibi biz de büyüdük ve sessizlik oyunumuz başladı. Rahatsızlık mı verdik? O zaman sessizlik oyunu vakti. Saçma (!) sorular mı sorduk? Sıra sessizlik oyunundadır. Oysaki filmde Mason’un sorduğu gibi neden dünyada Elfler yok demek istiyorduk. Ya da kalemtıraşa taş sıkışmasının nedenini ucunu kurşun kalem gibi sivriltebildiğini düşündüğümüzü söyleyebilmek. Kurallar mıydı bizi kısıtlayan? Ya da yaşın fikir ile doğru orantılı olarak ilerlediği anlayışı mıydı göz ardı edilmemize neden olan?

Çocukken her detaya önem gösteririz. Farkında olamadan yaşadıklarımız, etrafımızda izlediklerimiz ve tepkilerimiz bizi gelecek hayatımızda da kovalar. Bunu saklambaç oyunu gibi düşünebiliriz.  Bir ebe vardır, bütün çocuklar ebe saymasını bitirinceye kadar saklanır. Arkam sağım, solum…  Bazıları saklandıkları yerden çıkmayı tercih etmezler, risk almak onlara göre değildir. Bazıları heyecan peşindedir, sayma işlemi bitince koşturmaya başlarlar. Bazıları strateji peşindedir, en az riskle en iyi şekilde oyunu kazanmak ister.  Ama tek bir ortak nokta vardır. O da bu durumun döngü şeklinde devam etmesi ve her seferinde en az bir kaçan bir de kovalayan olmasıdır. Karakterimiz, çocukluğumuzdan itibaren kendini göstermeye başlıyor. Riski seven, heyecanlı, rasyonel… Çocukluğumuzda kazandığımız o karakter, anılar, izlenimler bizi kovalamaya hep devam eder. Ta ki “yeter daha oynamayın” denilinceye kadar.  Bir başka deyişle oyun vakti doluncaya kadar…

11

Detaylara verdiğimiz önem, hayatı sorgulamamız, farklı bir bakış açısına sahip olmamız ve hayal gücümüz yaşımız ilerledikçe bazen kendimizden kaynaklanan sebeplerle bazen de dışarıdan gelen uyarılarla körelir. Ama şunu unutmamak gerekir ki çocukluğumuz, anılarımız ve izlenimlerimiz bizi takip ederken sorgulayıcı bakışlarımız da içimizde bir yerlerde durmaktadır. Bunu keşfetmek için arkaya dönüp bakmak belki de kolaylık sağlayacaktır. Belki de en güzeli aynılaşmak yerine öze dönmektir.

Ben büyüdüm. Çimlere uzandım. Başımı kaldırdım. Ne görüyordum? Mavi bir gökyüzü üzerinde bulutlar. Şekilden şekle girmiş bulutlar. Orada biraz fazla siyah bulut var acaba yağmur mu yağacak? Yoğunlaşınca mı oluşuyordu, öğretmen öyle demişti sanki. Güneş var tabii onu unutmamak gerek. Bir de ışınları. Peki, ışın kılıçlarına ne demeli?

Filmden bize kalan: Coldplay- Yellow

Leave a Reply