Dün gece Şırnak-Irak sınırında bombardıman yapan Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları 35 sivilin ölümüne neden oldu. Hükümetin uzun süren bir sessizliğin arkasından yaptığı açıklamanın odak noktası ise “olayın bir operasyon hatası olduğu ve 33 Kurşun olayına benzetilmemesi gerektiği”.
Adı geçen 33 Kurşun olayı 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde yine 33 köylünün jandarma tarafından kurşuna dizilip öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. Katliamın hükümete ve kamuoyuna sunulan sözde gerekçesi ise “Rus askerlerinin sınıra dayanması” idi. İşin aslında gelindiğinde, yine bilindik bir olayı, “Dersim Katliamı’nı” hatırlatan, son derece planlı ve yetkililerin bilgisi doğrultusunda yürütülmüş, minaresi çalınırken kılıfı da eksik edilmemiş bir katliam duruyor karşımızda. Sınırın İran tarafında yaşayan ve Türk dostu olarak bilinen Misto aşiretinin koyunları dönemin kaymakamının önderliğinde gasp edilir. Koyunlarını geri isteyen aşiret liderinin çağrısı “Gelir karını da alırız!” şeklinde yanıtlanınca hayvanları geri almak için sınırı geçen 33 köylü tutuklanarak önce karakola, ardından da kurşuna dizilmeye götürülür.
Biraz daha geriye bakıp Dersim’de 1937 yılında yaşanan olaylara gelirsek, son günlerde Kürt Açılımı adı altında Dersim Katliamı AKP’nin dilinden düşmediği için, bu konuda ayrıntıya girmeye gerek yok gibi gözüküyor. Ancak, bugün Şırnak’ta yaşanan katliamı doğru bir şekilde değerlendirebilmek için Dersim olaylarının neden ve sonuçlarına kısaca değinmekte yarar var. Olayları “Dersim İsyanı” adı altında değerlendirenler tarafından görünürdeki problem bölgede yaşayan Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti rejimine karşı isyan etmesi olarak kaydediliyor. Diğer yandan devletin bölgedeki otorite boşluğunu silah yöntemiyle doldurmaya çalışması ve binlerce sivilin evlerinden toplanarak kıyıma götürülmesi olayı katliam boyutuna taşıyor.
Dün Şırnak’ta yaşanan acı olay tarihe hangi adla geçecek bilmiyoruz. Uludere Olayı, Katliamı, Operasyonel Hatası ya da her neyse… Görülmesi gereken nokta, yıl 2011 ve aynı acı olayları tekrar tekrar yaşıyor oluşumuz. Bu durumda hükümetin ya da TSK’nin yaptığı açıklamaların tutarlılığı, hatanın kimde olduğu, asıl olarak neyin amaçlandığı, olayın neye benzeyip neye benzemediği gibi sorular önemini yitiriyor. Yıllardır aynı topraklar üzerinde yaşayıp aynı kaderi ve acıyı paylaşmış halklar olarak uyanma vaktimizin çoktan gelip geçtiğini söylüyor ne ilk ne de son olacak Uludere…