Ortaçağdan bir sürrealisti anlatacağım bu gün sizlere. Dilimden hiç düşürmediğim, herkese tablolarını ısrarla gösterdiğim, cehennem müziğini dinlettiğim, karşıma her yerde çıkmasına rağmen biraz kenarda kalmış Hollandalı bir ressamı tanıtacağım. Hieronymus Bosch, Hertogen-bosch şehrinde 1450 civarında doğar. Hayatıyla ilgili kesin bilgilere ulaşmak zordur. Babasının ve dört amcasından üçünün ressam olduğu bilinir ve babasının ölümünden sonra resim atölyesinin abisi Goosen’e miras kalır. Bosch’un ilk eğitiminin burada başladığı düşünülür. Bosch doğduğu şehirde yaşar ve çalışır. Yerel belgelerden hayatıyla ilgili kopuk bilgiler edinilmiştir. Bu belgelere dayanarak Bosch’un zengin bir aristokrat aileden gelen bir kadınla evlenerek toplum içindeki mevkisini yükseltiği ve daha sonra kendini Meryem Ana Kardeşlik Birliği’nde, ibadet etmeye ve hayır işlerine adadığı bilinir. 9 Ağustos 1516 tarihi geldiğinde Bosch için ciddi bir cenaze töreni düzenlenir.
Çoğu büyük yeteneğin aksine Bosch’un hayatında dramatik herhangi bir olaya rastlanmaz. Resimlerindeki karanlığın, karmaşanın ve şiddetin buradan gelmediği açıktır. Bosch’un tablolarında dinsel ögelere sıklıkla rastlarız. Mistisizm, korku ve gerilim batıl inançlarla birleşerek Bosch’un tablolarında yer bulmuştur. Hissedilmesi belki de hayal edilmesi biraz zor olan bu duyguları Bosch’un tablolarını incelerken içinizde hissedebilirsiniz Aklınıza gelmeyecek işkenceleri ve zevkleri Bosch’un tablolarında rahatlıkla görebilirsiniz. Bu rahatsız edici ve dinsel temaları saygısız ve şeytani temalarla anlatıldığı tablolar yüzünden Bosch, 16. yüzyıl Hollandasında giderek artan sapkın mezheplerin fikirlerinden yana olmasıyla suçlandığı söylenir. Bosch’un eserlerinde Cennet ve Cehennem tasviri sıkça görülür, bu tasvirlerin en belirgini ise Dünyevi Zevkler triptiğinde bulunur.
Triptiğin sol panosunda Dünyevi Cennet’in parlak manzarasının arkasında dünyaya sızan kötülük kendini göstermeye başlar. Panonun sağ alt tarafındaki çukurdan ve ortadaki sudan çıkan garip yaratıklar bu kötülüğe gönderme yapar. Bu panoda Havva’nın yaratılışı ve İsa kılığındaki Tanrı tarafından Adem’e sunuluşu işlenir. Panodaki hayal ürünü hayvanlar ve nesnel ortaçağın izlerini açıkça gösterir. Ortadaki pano ise yeryüzüdür ve inanılmaz bir karmaşa hakimdir. Bu panoda şehvet tasvir edilmiştir ve sol üst köşede kırmızı bir meyveyle göğe yükselen kanatlı insan figürü şehvet üzerine kurulu zevkin geçiciliğini vurgular.
Müzisyenler Cehennemi, triptiğin sağ panosunda yer alır ve ilgimi en fazla çeken bölümdür çünkü bu panoda gerçekten Cehennemin Müziği’ni duyabilirsiniz. Pano triptiğin sonuç kısmı gibidir. Dünyevi zevklerde kendini kaybeden insan bu panoda hak ettiği gibi korkunç cezalara çarptırılır ve hiçbir şekilde bu cezaların geri dönüşü yoktur. Acı ve korku sonsuzdur. Panonun karanlığı, yaratıklar ve işkenceler ürkütücüdür. Müzik aletleri birer işkence aletine dönüşmüştür. Resmin sağ tarafında “kuş kafalı bir yaratık, lanetlileri yutar ve dışkı olarak bir havuza boşaltır. Bu havuza ayrıca bir cimri, cezasının bedeli olarak altınlarını atar; oburluğu için cezalandırılan bir diğeri de yediği yemeği kusar. Şeytan’ın tahtının dibinde, göğsüne kurbağa resmedilmiş çıplak bir kadın uzanır ve bir şeytanın arkasındaki aynada yüzünün aksi görülür: Bu, gurur günahını işlemenin cezasıdır’’(Demir,50).
Sağ taraftaki müzik aletlerinin altında yatan adamın kalçasında notalar görülür. Bu notaların nasıl bir ses çıkardığını yani cehennem müziğini merak ederseniz buradan dinleyebilirsiniz. Korkmadan dinleyebilirsiniz. Aslında bakarsanız, cehenneme göre oldukça sevimli bir müzik. Bosch’un karanlığı ve her şeyi gerisinde bırakan hayal gücü belki de Bosch’un hayatını yansıtmıyordu ama içindeki din, Tanrı ve ortaçağın bıraktığı mistisizm çarpışıyordu ve bu çarpışma ortaya bu tabloları çıkartıyordu. Cehennemden korkmak için artık bir sebebimiz daha var. Şimdi, iyilik yapmaya başlayabilir, Tanrı’dan af dileyebiliriz. Tabi Tanrı’da o kadar af var mıdır bilinmez. Sanırım ben de Bosch gibi biraz olumsuzum. Acı ve karanlık sonsuz belki de bizim için…
Buraya küçük bir teşekkür yazısı da eklemek istiyorum. Beni derinden etkileyen ve hayatımın her yerine yerleştirmeye çalıştığım bir ressamı benimle yıllar önce tanıştırdığı için ve yıllardır hayatımda kaldığı için, ilkokuldan beri beni fikirleriyle, sanata bakışıyla, iyimser ve sevgi dolu gözleriyle, dostluğuyla değiştirdiği, etkilediği ve yalnız bırakmadığı için Hristo’ya binlerce kez teşekkür ederim. Arkadaşlığımızın başlangıcı olan Bosch hakkında benimle sıkılmadan konuşan, varlığıyla bile beni destekleyen, sesi gözlerimi parlatan, küçücük ayaklarıyla benimle uzun yürüyüşler yapan Deniz’e de binlerce teşekkürler…