Edebiyat, gelişen teknolojinin kurbanı olmaya başladıkça ondan bir o kadar uzaklaşmaya başladık. Sanki bu teknolojinin gelişiminde insanoğlunun parmağı yokmuşcasına bir nimet gibi kabul ettik bütün getirilerini. Her şeye ulaşmak bir ‘tık’ ile mümkün olmaya başladı. Ne kütüphanelerde saatler geçirmek kaldı aklımızda ne de kütüphane isimleri… Ne getirdiyse karşımıza öylesine benimsedik ki şiir, sosyal paylaşım sitelerinde bir akrabamızın günaydın mesajı oldu. Günaydın resminin üstüne yazılan iki üç satırdan ibaret oldu Attila İlhan, Cemal Süreyya, Can Yücel ve nice şairimiz… Kim yakıştırdı bir görselle şiiri önemsiz artık. Bir resmin üzerine yazılan şiir daha cazibeli gözüktü çünkü. Üstüne saatlerce konuşulan şiirler bir ‘tık’ ile günaydınlarımıza günaydın kattı ve yarın daha iyisini bulmak için saatler geçirdik internette, kütüphaneler dururken…

Bir resmi yorumlamak şükür ki kalkmadı tedavülden. Görsel olarak verdiği haz hemen herkesi memnun ediyor hala. Peki, neden bir şiiri yorumlamak üşengeçlik kisvesi altında kalmışcasına istenmiyor artık? Bakmak daha kolay bir sanat tutkusu mu oldu okumaktansa? Aslına bakarsanız şiirin bu türleri de mevcut. Somut şiir adı verilen bu türde görsellik hakim.

Güzel sanatların bütün dallarıyla ilişkisi olan şiirin, resimle bağı çoğunlukla sözcükler yoluyla yaratılan imgesel görüntüyle sınırlıdır. Somut şiir, şiirin sözcüklerinin sadece imgesel olarak değil, aynı zamanda görsel olarak da kullanılmasını amaçlayan bir şiir anlayışıdır. “Desen şiiri”, “şekilli şiir”, “görsel şiir”, “deneysel şiir” olarak da anılan somut şiir, dilin görsel-çizgisel boyutlarını da araştırır. Gördüklerini, duyduklarını, algıladıklarını sözcüklerle harmanlayan şair, somut şiirlerle, dilsel olanı görsel olana dönüştürür.

181108_10150936345304514_840863318_n

Kathleen McCullough “Somut şiir ne değildir?” sorusunu şöyle cevaplar: “Çizgisel, sözdizimsel, ritmik değildir. Bütün bunlar, alışıldık şiirin özellikleridir. Somut şiir, biçimlerin ve dışavurumların özgürlüğüdür.

Türk edebiyatına bakacak olursak eğer, Nazım Hikmet’ten itibaren Türk şiirinde görsel denemeler yapılmıştır. 1921-1924 yılları arasında Rusya’da bulunan Nazım Hikmet, Mayakovski’den izlerle döner ve 1929 yılında yayınladığı 835 Satır’da koyu renkli dizeler, farklı puntolarda dizilmiş harfler ve sözcükler kullanır. “Salkım Söğüt” başlıklı şiirinde Nazım Hikmet, atlıların gün batışıyla ufukta kayboluşunu anlatırken sözcüklerin anlam değerleriyle birlikte giderek küçülen harflere yer vererek de bu uzaklaşmayı anlatır. Her dizedeki sözcük sayısının giderek azalması da seslerin tükenişini verir. Böylece şair, hem imgesel hem görsel hem de dilsel olarak amacına ulaşır ve bir duyguyu her açıdan bütünler.

SALKIM SÖĞÜT
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat…
Atları rüzgâr…
Atları…
At…

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkım söğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

Şiirin orijinal bu iken bizim karşılaştığımız günaydınlı modern somut şiir ise aşağıda ki gibi ne yazık ki…

N.H.

Şiirin olanaklarını genişleten ve mimarlık, resim, heykel, fotoğraf gibi sanat dallarıyla bağlarını güçlendiren bu deneysel şiir anlayışı, çağdaş dünyanın bilimsel ve toplumsal değişmelerinin bir sonucu olduğu kadar, edebiyatın bütün bu olup bitenlere verdiği tepkinin de görsel bir ifadesidir. Bu nedenle hem evrenseldir hem de okura sunduğu okuma çeşitliliğiyle bireyseldir. Şair, şiirin iç ve dış boyutlarını genişletir, derinleştirir; duyumları ve algıları karıştırarak okuru şaşırtır, düşündürür; eserinin yorum ve okuma olanaklarını arttırır, çeşitlendirir. Dilerim, somut şiirle ilgili bu küçük hatırlatma şiire olan tutkumuzu sosyal medya paylaşımlarından öteye taşıyabilir ve şiirin renklendirilmeye ihtiyacı olduğu düşüncesi kırılabilir.


Kaynakça

http://atolyeler.edebiyatdefteri.com/konudetay/15/31

http://vildanpoyraz.blogspot.com.tr/2013/09/yusuf-bal-ile-siir-ve-gozkusag-uzerine.html

GÖKALP-ALPASLAN, G. Gonca. “TÜRK EDEBİYATINDA SOMUT (GÖRSEL) ŞİİR.”

Leave a Reply

1 comment

  1. İlimdar

    Eline, diline,kalemine sağlık çok güzel anlatmışsın. Başarılar diliyorum.