Eğer bu dünyada büyü diye bir şey varsa, bu başka birinin seninle paylaştıklarını anlama çabası olmalıdır. Biliyorum, bunu başarmak neredeyse imkânsız, kim umursar ki? Ama cevap çaba göstermek olmalıdır.
Eğer aranızda bu büyülü üçlemeyle henüz tanışmamış ya da bir yerlerde karşılaşıp izlemeye fırsat bulamamış olanlar varsa bu yazıyı okumanızda ısrarcıyım. Bu hafta sonu gün ışığının etrafında dolaşan bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?
Beni kendine ilk sahnesinden itibaren hayran bırakan bu hikayenin başlangıcı şöyle: Yan sıradaki koltuklarda hararetli Almancalarıyla tartışan çiftten rahatsız olan Celine, sırt çantasını ve kitabını alıp birkaç sıra arkadaki koltuklardan birine geçer ve bu onun hayatını değiştiren en önemli karardır. Çünkü bu sefer yan sırasında oturan Jesse yalnızca onu rahatsız etmeyecek, onun hayatını değiştirecektir. Viyana’ya yabancı bu iki genç, o trende anlamlandıramadıkları bir bağ kurarlar ve trenden atlayıp birlikte şehri turlamaya karar verirler. Ve burada unutulmaz üçlemenin ilk filmi başlar.
Before Sunrise (Gün Doğmadan, 1995)
İlkler her zaman için en güzelidir klişesini bizlere unutturmayacak olan bu film de birçok izleyici tarafından serinin en beğenilen filmi kabul edildi. Viyana’yı sabahın ilk ışıklarına kadar gezen Celine ve Jesse sayesinde siz de şehrin tadına bakacaksınız. Viyana’dan eşsiz görüntülerle birlikte uzun diyalogların da başrolde yer aldığı bu filmde beni ve birçok izleyiciyi çeken nokta şüphesiz ki Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin doğal ve etkileyici oyunculukları. Filmin başından sonuna kadar Celine ve Jesse ile sohbet ediyormuş gibi hissetmeniz mümkün. Hatta film bitince bir kitabın kapağını kapattığınızı düşünürseniz hiç şaşırmayın. Richard Linklater’ın yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiği film, sizi başından sonuna kadar hayat, aşk, ölüm gibi konularda köşeye sıkıştıracak sorularla zorluyor ve inanılmaz öğütler veriyor.
Celine: Dünyada kayıp, bilinmeyen kişiler fikrini hep sevmişimdir. Ben küçükken, ailen veya arkadaşlarından öldüğünü bilen yoksa gerçekten ölmüş gibi olmadığını düşünürdüm. İnsanlar senin için en iyisini veya en kötüsünü düşünebilir.
Filmin sonunda Celine ve Jesse’nin geçtikleri mekanların boş halinin gösterilmesi ise filmle ilgili hoş bir ayrıntı. Örneğin o trenin yemek vagonunda Jesse ile Celine utangaç bir sohbetin içinde değilken o vagonun varlığı hiçbir şey ifade etmiyor. Richard Linklater son sorusunu burada soruyor ve bizi yarım bir sonla başbaşa bırakıyor. Şehirleri ve mekanları anlamlı kılan şey doğru zamanda doğru kişiyle orada bulunmamız mı?
Before Sunset (Gün Batmadan, 2004)
Eğer geçmişle mücadele etmek zorunda değilsen, hatıralar harika şeylerdir.
Serinin ikince filminde dokuz yıl aradan sonra Jesse ve Celine Paris’teki ünlü kitapçılardan biri olan Shakespeare and Company’de karşılaşırlar. Bu sefer Jesse dokuz yıl önceki on dört saatlik o anısını yazdığı kitabının turnesindedir ve Celine bu tanıdık anının söyleşisine gelmiştir. Bu sefer gün batımında uçağına yetişmek zorunda olan Jesse, Celine ile bir kahve içmek ister ve Paris’in büyülü sokaklarının şahitliğinde dokuz yıl önceki sohbetlerine kaldıkları yerden devam ederler. İzleyicinin aklını kurcalamayı ve izleyiciyi bir girdap gibi içine çekmeyi seven bu seri bu sefer bize şu soruyu soruyor: “Giden biriyle ya ikinci bir şansın daha olsaydı?” Önceki karşılaşmalarındaki kadar aptal olmadıklarını düşünen karakterler bu şansı bir kez daha yakalayamayacaklarının farkındadırlar.
Bu defa filmin senaryosunda Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin de imzasının olmasından anlaşılabileceği gibi oyuncular da artık karakterleri benimsemişler ve bu ayrıntı filme kesinlikle yansımış. Serinin ikinci filmine değil gerçek bir anıya şahit olduğunuz yanılsamasına kapılırsanız şaşırmayın. Bu, Akademinin de gözünden kaçmamış ki film o yıl “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında Oscar’a aday gösterilmiş.
Before Midnight (Geceyarısından Önce, 2013)
Serinin en farklı ve en çok eleştiri alan filmi olma sıfatını taşıyan Geceyarısından Önce, bu sefer bizi Yunanistan’da bir yürüyüşe çıkarıyor. Önceki iki filminden farklı olarak Ethan Hawke ve Julie Delpy’e eşlik eden karakterlerin olması filmin büyüsünü kaçırdığı gerekçesiyle oldukça eleştirilmiştir. Ayrıca bu filmde evlenmiş olan Celine ve Jesse’in sohbetlerinin konusu iş hayatı, evlilik ve çocuklar olmuştur, artık hayata bambaşka bir açıdan bakmaktadırlar. Tüm bunlara rağmen Oscar ödüllerini alan senaryo, yine oldukça gerçekçi ve sürükleyici. Film boyunca karakterler kendilerini, birlikteliklerini sorgulasalar ve ciddi kavgalar etseler de yine filmin sonunda soru işaretleri yok edilmiştir.
On sekiz yıl önceki anlık kararından hâlâ eminsen gerisini sorgulamaya gerek var mı? Aldığımız kararlar bizi hayatta beklenmedik yolculuklara çıkarıyor. Bu yolculukta engellerle karşılaşsak da aldığımız karardan memnunsak ve “iyi ki”ler ise hayat arkadaşılarmız, gözümüzü kapatıp engelleri yok saymanın tam zamanı.
Görsel Kaynakları: