Günümüzün politik, sosyal, ekonomik olaylarını aydınlatmada bir metot olarak benimsenen ve Cicero’yu Roma’nın en önemli devlet adamlarından biri haline getiren soru: Cui Bono? Yaşanan bir cinayet sonrası, müvekkilini savunmak üzere araştırma yaparken kullandığı ve Türkçe anlamı ‘’kimin menfaati’’ olan bu soruyu konu olan bu yazı, hem Roma’nın o dönemdeki toplumsal ve politik yapısını aydınlatma hem de Cicero’nun neden büyük bir düşünür, devlet adamı ve hukukçu olduğunu gözler önüne serme amacı taşımaktadır. Keyifli okumalar dilerim.

İÖ 146 yılında, ünlü Roma- Kartaca Savaşları’nın üçüncüsü, yaklaşık elli bin Kartacalının köle olarak satılmasıyla sonuçlanır. Roma’ya gelen ve latifundia diye adlandırılan büyük ve ticari amaçlı tarlalarda çalışmaya başlayan o dönemin köleleri, eskinin Kartacalıları; marketteki ürün bolluğunun artmasına ve bunun doğal sonucu olarak da, marketteki fiyatların düşmesine sebebiyet verir. Dışarıdan iyi bir değişim olarak adlandırılabilecek bu olay, Roma’nın sosyal yapısına zarar verir: Romalı birçok çiftçi ailesi, latifundia’lar ile baş edemediği için, çiftçiliği bırakmak zorunda kalır. Bu zorunluluk, toplumsal ihtilafları da beraberinde getirir. İÖ 88 dolaylarında Patrikler (o dönemin asilzadeleri) ve Plebler (avam tabakası) arasında başlayan bu ihtilaf; Patriklerin Optimates, Pleblerin Populares isimli siyasi partileri kurmasıyla beraber siyasi arenaya da taşınır. Populares partisinin başında  Gaius Marius varken, Optimates’in başında dönemin savaş kahramanı Lucius Cornelius Sulla vardır. İÖ 82’e kadar hem politikada hem de sokaklarda devam eden bu çatışma ortamı, Sulla’nın Marius’u Latium’da yenilgiye uğratıp ordusuyla beraber Roma’ya girmesiyle son bulur.

Lucius Cornelius Sulla (kaynakça: goodreads.com).

Lucius Cornelius Sulla (kaynakça: goodreads.com).

Sulla, Roma’ya girdikten sonra, aklında uzun süredir bulunan ve devletin bekasına olacağını düşündüğü reform hareketlerine girişir. Bunun için, öncelikle, sıkı yönetim ilan eder ve kendini diktatör ilan ettirir. Roma’daki diktatör kavramı; günümüze taşınmış olsa da, bu taşınma sadece etimolojik olarak kalmış, mahiyeti değişmiştir. Roma’daki diktatör kavramı, mutlak bir hakimiyetinin – icra gücünün tamamını elinde bulundurmak ve kimseye hesap vermemek- istisnai ve geçici olarak bir kişiye tanınmasına karşılık gelmektedir. Diktatör, senatonun talebi üzerine, istisnai hallerde ve sadece altı aylık süre için, İtalya sınırlarında bir tane olmak üzere, konsüller tarafından seçilirdi. Sulla’nın durumu farklıdır: Roma tarihinde bir ilk olacak şekilde, kendisini süresiz bir şekilde diktatör ilan ettirir. Böylelikle, amaçladığı reformları gerçekleştirmesi yolunda hiçbir engel kalmaz. Bu reformları gerçekleştirirken despotça hareket eder, bütün eleştirileri zorla ve kan akıtarak bastırır. Bu amaçla yasaklanmışlar listesi diye adlandırılan bir liste hazırlayan Sulla; bu listeye muhalifleri, iktidar mücadelesinden yenik ayrılanları ve iktidar için tehlikeli sayılabilecek kişileri ekler. Bu listedeki isimlerin yakalanması halinde, yakalayanlara ödül verileceği bile duyurulur. Ayrıca, ismi bu listede bulunanların açık arttırmayla sahip olduğu mal varlıkların satılacağı da söylenir.

Yukarıda anlattığım üzere; oldukça karışık ve kanlı bir iç savaş sonrasında, despot bir rejim yaşayan dönemin Roma’sında, -yazımın da konusunu oluşturan- bir cinayet yaşanır. İÖ 81 yılında – Sulla’nın başa gelmesinin bir yıl sonrası-, Amelia kentinde ( Günümüzün İtalya’sında), kentin en zengin ve etkili kişilerinden olan Sextus Roscius, içkili bir yemek sonrası evine dönerken sokak ortasında öldürülür. Sextus’un Roscius ölümü ve isminin yasaklılar listesinde olması sebebiyle, sahip olduğu on üç tarla ve bu tarlalarda çalışan çok sayıda köle, yapılan açık arttırmada normal fiyatının %0.05’ine tekabül edecek bir meblağdan satılır. Tarlaları satın alan kişi; Sulla’nın çok yakınında yer alan -bu sebeple oldukça itibarlı ve zengin-, iç savaş sonrası pek çok kişiyi öldürmüş eski bir yunan köle olan Chrysognus’tur. Kentin ileri gelenlerinden birinin öldürülmesi, oğlunun varlıksız bir halde ortada kalması ve tarlaların bu kadar düşük meblağlara satılmasından dolayı rahatsız olan Amelia ahalisi, Sulla ile görüşmek için bir heyet gönderir. Roma’ya giden bu on kişilik heyet; Sulla ile görüşemez, onun yerine sözcülerinden biri ile görüşürler. Sözcüden, Sulla’nın, hem baba hem de oğul için adaleti sağlayacağına yönelik garanti alan heyet, tekrar Amelia’ya döner. Verilen sözlerin yerine getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek isteyen ahali, içlerinden birini olanları öğrenmek için tekrar Roma’ya gönderir. Geri kalan bu kişi, gerekli düzenlemelerin yapılacağı garantisini tekrardan heyete iletir.

Sıra, cinayeti işleyenin belirlenmesine gelmiştir. Oğul Sextus Roscius, bütün varlığını kaybetmesinin üzerine, bir de babasını öldürmekten dolayı suçlanır. Tanık olarak, ailenin akrabası olan Capito gösterilir. Capito’nun söylediğine göre, Oğul Sextus Roscius, sohbetlerinin birinde babasını öldürmek istediğini söylemiştir. Bu iddiaya ek olarak, Baba Sextus Roscius da Capito’ya oğlunu mirasçı olmaktan çıkarmak istediğini konuşma arasında söylemiştir. Davaya o dönemin en ünlü savcılarından olan Eruchius atanır. Koşullar tamamıyla Oğul Roscius’un aleyhinedir. İnsanların korku içinde olduğu ve kellelerinin uçurulmasını istemediği bir dönemde, kimse, Oğul Roscius’u savunmak istemez. Oğul Roscius, yine de, pes etmez. Roma’daki bağlantıları sayesinde genç bir avukatı kendisini savunmak adına tutar. O dönem yirmi yedi yaşında olan bu avukat, sonradan Roma tarihinin en büyük isimleri arasına girecek olan Marcus Tullius Cicero’dur.

Marcus Tillius Cicero (kaynakça: satyagraha.files.wordpress.com).

Marcus Tillius Cicero (kaynakça: satyagraha.files.wordpress.com).

Cicero, müvekkiliyle ilgili savunma hazırlamadan önce, hem davanın hem de tarihin gidişatını değiştiren o ünlü soruyu sorar: Cui Bono (kimin menfaatine)? Cevap açıktır: bu cinayetten faydalanan Chrysognus’tur. Bu durum, Cicero’yu, daha çok araştırmaya yöneltir. Öncelikle, yasaklanmışlar listesine bakar. Aslında, cinayetinin olmasından önce, listeye isim eklenmesi yasaklanmıştır. Forum’da halka açık sergilenen liste ile Eruchius’un sunduğu listeyi karşılaştıran Cicero, Sextus Roscius’un adının sonradan eklendiğini fark eder. Eklenmesinin amacı da bellidir: Sextus Roscius’un tarlalarına sahip olabilmek. Ayrıca akrabalardan olan Capito’ya da ,yalancı tanıklık yapması karşılığında, üç tarla verilmiştir. Cinayetin gerçekleştiği gece, cinayeti, haberciler aracılığı ile oğul Roscius’a haber vermek yerine elli altı mil uzaklıktaki Capito ile dört günlük mesafe de olan Chrysognus’a haber veren diğer akraba Magnus da unutulmaz ve ona da geri kalan on tarlanın işletmesi verilir. Araştırmasına devam eden Cicero, hem on kişilik heyete hem de Roma’ya tekrardan gönderilen temsilci adayı olarak Capito’nun seçidiğini öğrenir. Ayrıca, heyetin görüştüğü sözcü ise Chrysognus’dan başkası değildir.

kaynakça: massolit.io

kaynakça: massolit.io

Yüzlerce insanın izleyici olduğu bir platformda ve Eruchius ile Cicero’nun karşılıklı söz alması ile devam eden bir mahkemede, Cicero, müvekkilini cesurca savunur. Oğul Roscius’un cinayet saatinde Amelia’da olmadığını kanıtlar ve müvekkiline yapılan suçlamaların hepsinin, suçluluğun kanıtlanması adına, yetersiz olduğunu söyler. İki tarafın karşılıklı argümanları ile devam eden tartışma, Cicero’nun tarihi konuşması ile son bulur:

Chrysognus’a, ‘’ Bu nedir, senin gücün müdür? Adamı soydun, öldürülmesini istedin, öldürülmeyi reddedince de bu mahkemeyi ayarlayarak bunu başarmak istedin. Roma mahkemeleri üzerinde sahiden de böyle bir gücün var mıdır?’’

Sonra da hakimlere, ‘’ Chrysognus sizin asıl ve bağımsız aklınızı kontrol edebileceğine inanıyor. Ona bakın. Bunu yapabileceğine gerçekten inanıyor.’’ diyerekten seslenir.

Pro Roscio Amerino: Cicero'nun oğul Roscius'u savunduğu sırada mahkemede verdiği söylevleri içeren kitabı (kaynakça: bvh.univ-tours.fr).

Pro Roscio Amerino: Cicero’nun oğul Roscius’un savunması için mahkemede verdiği söylevleri içeren kitabı (kaynakça: bvh.univ-tours.fr).

Mahkeme, oy birliği ile, apsolbo (suçsuz) kararı verir. Dava sonucunda ne oğul Roscius tarlalarını geri alabilir ne de Chrysognus ya da Eruchius yargılanır. İnsan öldürme suçunun cezasının deri soyulana kadar kırbaçlanma sonrasında, cesedin, bir torbaya; bir yılan, bir maymun ve bir de köpek ile beraber konulup torbanın ağzının dikilip Tiber Nehri’ne atıldığı bir durumda, tarlaları geri almanın ya da diğer aktörleri yargılamanın –oğul Roscius için- çok da önemli olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu dava ile birlikte, bu davanın yüzyıllar sonrasında Felice Casson’un İtalya’daki Gladio’nun varlığını kanıtlaması gibi, Cicero da Roma’daki devlet-mafya-siyaset üçgenini ortaya çıkarmıştır. Dava sonucunda ünlenen Cicero, kendisini Roma’nın tepesine –konsüllüğe-, oradan da infazına götüren dönemeçli yolu; adım adım tırmanmaya başlar.


 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

Husband, R. W. “The Prosecution of Sextus Roscius: A Case of Parricide, with a Plea of Alibi and    Non-Motive.” The Classical Weekly 8, no. 12 (1915): 90-93. doi:10.2307/4387000.

http://www.history.com/topics/ancient-history/punic-wars

https://www.britannica.com/biography/Sulla

https://jimithekewl.com/2016/08/13/roma-ohali-ve-khkleri/

https://eksisozluk.com/entry/44039678

https://eksisozluk.com/entry/11680127

http://www.antarcticaedu.com/lawsextus.htm

http://art-crime.blogspot.com.tr/2011/06/amelia-umbria-cicero-defended-son-of.html

Leave a Reply