10 Şubat 1912 tarihinde Mustafa Kemal, harbiyeyi sekizinci olarak bitirip teğmen rütbesini alarak mezun olur. Başarılı olduğu için kurmay sınıfına seçilerek Harp Akademisine başlar. Harp Akademisinde de başarılı öğrencilik hayatını sürdüren Mustafa Kemal’in kitaplara olan ilgisi, yeni bilgilere olan merakı burada da devam eder. Fakat istibdat yönetiminin getirdiği kısıtlamalar Harp Akademisinde de etkilidir. Gelecekte Osmanlı Ordusunu yönetecek subay adayları her kitaba ulaşamıyor, Avrupa gazetelerinin her sayısını okuyamıyor, her diledikleri soruyu diledikleri gibi sorup cevap alamıyorlardı. Hatta bir derste Mustafa Kemal’in hocası Nuri Beyden bir gerilla hareketinin Türkiye’de gerçekleşiyormuş gibi tatbiki anlatmasını istemesi üzerine Yarbay Nuri Bey öğrencilerine, meçhul sebeplerle İstanbul’a karşı oluşan bir isyana karşı nasıl hareket edilmesi gerektiği problemini verir. Aslında geleceğin komutanlarının eğitimi için normal bir problem olması gereken bu soru o gün için belli konuların dışına çıkılması sebebiyle Mustafa Kemal’i çok heyecanlandıran bir durum oluşturmuştur ve önce Trablusgarp Savaşı’nda sonra da Kurtuluş Savaşı’nda kullanacağı bu bilgileri öğrendiği dersi ileride de aynı heyecanla anlatmıştı.
Dersler dışında Mustafa Kemal, yönetim dolayısıyla mı memleketin durumu dolayısıyla mı veya başka bir sebepten mi bilinmez ruhi çatışmalar içindedir. Yine de Harp Akademisinde mutlakiyet rejimine karşı hürriyetçi fikirlerini, yönetimin hatalarını ve savaşlar sonucunda zor bir duruma düşen memleketin geleceği hakkındaki fikirlerini arkadaşlarıyla oluşturduğu ve liderliğini yaptığı gruplarda seslendirmeye başlar. Asım Gündüz bu konuda “…bizler vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa Harp Akademisi yıllarında ondan duymuştuk.” der. Bu gruplarda konuşmalara devam eden Mustafa Kemal, bir yandan da fikirlerini daha fazla subay adayı öğrenciye duyurmak amacıyla da arkadaşlarıyla [bu arkadaşlar arasında Ali Fuat (Cebesoy) ve Ömer Naci de vardı] birlikte yazılarının büyük bir kısmını kendisinin yazacağı bir gazete çıkarır. Harp Okulu öğrencileri arasında elden ele dolaşan bu gazeteden okul yönetimi haberdar olsa da herhangi bir yaptırımda bulunmaz ama her yerde olduğu gibi burada da Sultan Abdülhamit’in hafiyeleri vardır. Bunlardan biri de mektepler müfettişi Zülüflü İsmail Paşa’dır. İsmail Paşa, gazete işinden okul müdürü Rıza Paşa’ya bahsedip gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söyleyince Rıza Paşa, bunu inkar eder fakat bir gün yazıların yazıldığı bir sırada sınıfa baskın yapar. Yazılar sıraların üstünde öylece dursa da yazıları görmemezlikten gelerek öğrencilerin derslerden başka işlerle uğraşmaması gerektiği hususunda uyarılarda bulunur. Rıza Paşa’nın bu babaca tavrıyla büyük bir cezadan o anlık kurtulmuş olurlar.
Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te, akademiyi beşinci olarak bitirir. Gazete işlerine de okul bitene kadar devam eder. Okul bittikten sonra arkadaşlarıyla görevlendirilmelerini beklerken Sirkeci’de bir pansiyon kiralayıp burada toplanmaya başlarlar. Bu toplantılarda ana konuları rejimdi. Meşruti bir yönetimin şart olduğuna inançları tamdı ve bunu ancak ordunun sağlayabileceği, gizli bir teşkilat kurulması gerektiği gibi fikirleri tartışıyorlardı. Tabi ki bu fikirleri değil planlamak dile getirmek bile çok riskli bir işti ve çok gizli kalmalıydı ama burada da jurnallenmekten kurtulamadılar. Aslında iyi niyetlerinin kurbanı olmuşlardı. Fethi Bey adında askerlikten atılmış biri karşılarına çıkıp sefil bir halde bulunduğundan yatacak yeri olmadığından bahsedince bu kişinin kiraladıkları yerde konaklamasına izin verirler. Fethi Beyin Sultanın hafiyelerinden olduğunu ise geç fark ederler. Bir baskınla yakalandıktan sonra önce Taşkışla’da hücreye kapatılıp sorgulanırlar. İsmail Paşa burada da sorgu heyetinin başında karşılarına çıkar. Sultana suikast düzenleyecekleri gibi asılsız iddialar yöneltilse de sonradan bu iddialar düşer. Arkadaşlarından birkaçı itiraflarda bulununca da ordudan atılmaları bahis konusu olur ama bu gerçekleşmez. Bir süre sonra da serbest bırakılırlar, Rıza Paşa bunu kendisinin temin ettiğini söyleyerek daha dikkatli olmaları hususunda tavsiyelerde bulunur.
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, hem doğduğu şehre yakın olmak hem de politik faaliyetlere katılabilmek amacıyla Edirne’de veya Selanik’te görev almayı talep edip beklerken tutuklanma işi hayatının bütün seyrini değiştirir. Memleketlerine kolayca dönemesinler diye Ali Fuat ile birlikte Suriye’ye gönderilirler. Bu bir nevi sürgündür ki Şam’da soğuk karşılanıp çok fazla görev almalarına müsaade edilmez. Afet İnan, Atatürk’ün bu konudaki bir konuşmasını şöyle aktarıyor: “Hatırlar mısın Müfid, Şam’dan bu kuvvete iltihaka karar verdiğimiz dakikada karşıma bir süvari mülazımı çıkmıştı, bana, ‘Beyim, size büyük hürmetim vardır. Bu sefere gitmemenizi tavsiye ederim,’ demişti. Ben sormuştum, ‘Niçin?’ Süvari mülazımı şu cevabı vermişti: ‘Hayatınız tehlikeye girebilir de, onun için.’ Ben bu adama tekrar ‘Niçin?’ dedim. O bana ‘Seni öldürürler. Bilemezsiniz ve düşünemezsiniz beyim; bugün bütün Suriye ordusuna şamil bir müşterek menfaat vardır. Siz bu menfaate mani olacak gibi görünüyorsunuz; bunu kimse kabul etmez, hayatınız mevzu bahistir.’ cevabını vermişti.” Gerçekten de Mustafa Kemal seferden elde edilen ganimetlerin subaylar arasında bölüştürülmesine karşı çıkarak elde edilenleri Şam’a bildirmiştir ki o zamanlar subay maaşları düşüktü ve düzenli olarak ödenemiyordu.
Bir gün Şam’da çarşıda Mustafa Efendi adında bir esnafla tanışırlar. Mustafa Efendi [Mustafa (Cantekin) cumhuriyet döneminde Kırşehir milletvekilliği yapmıştır.], İttihat ve Terakki Cemiyetinin doğum yeri olan İstanbul Tıp Fakültesinde toplantılara katılırken yakalanıp okuldan kovulmuş ve bir süre hapse atılmıştı. Suriye’ye sürgün edildikten sonra da ticaretle uğraşmaya başlayıp bir dükkan açmıştı. Fakat sürgünde olmasına rağmen meşruti yönetimin propagandasını yaparak kendi davasına yardımcı olmaya çalışıyordu. Mustafa Efendi, Mustafa Kemal ve arkadaşı Müfit (Özdeş)’e ihtilal yapmaktan bahseder ve olumlu dönüşler alır. Böylece bu üç kişi o gece Mustafa Efendi’nin daha önceden kurduğu fakat çok aktif olmayan Vatan Cemiyetinin adına bir de Hürriyet ekleyerek Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kurucuları olurlar.
Kaynakça
- Tek Adam, Şevket Süreyya Aydemir
- Atatürk, Andrew Mango
- Atatürk’ün Askeri Yaşamında Suriye Günleri, Rahmi Doğanay
- Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçılığı, Semih Yalçın