Halifeliğin kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924’te kabul edilen kanunla gerçekleşmiştir. Bu adım, devletin laikleşme sürecinde önemli bir siyasi devrim niteliği taşımaktadır. Osmanlı padişahlarının 16. yüzyıldan itibaren sahip olduğu halifelik unvanı, son padişah Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinin ardından TBMM tarafından Abdülmecid Efendi’ye verilmiş ancak bu karar ile tamamen sona erdirilmiştir.

Arkaplan

Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılmasının ilk ateşi olmuştur. Saltanatın kaldırılmasına doğrudan yol açan gelişme ise Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından düzenlenmesi planlanan barış konferansına hem Ankara hem de İstanbul hükûmetlerinin davet edilmesi olmuştur.
17 Ekim’de Sadrazam Tevfik Paşa, barış görüşmelerinde ortak bir tutum belirlemek amacıyla Mustafa Kemal’e başvurmuş, 20 Ekim’de ise TBMM’ye gönderdiği telgrafta ulusal birliğin önemini vurgulamıştır. 28 Ekim’de İtilaf Devletleri, Lozan’da toplanacak konferansa her iki hükûmeti de resmen davet edince TBMM, bu durum karşısında İstanbul hükûmetinin tasfiyesini ele almış ancak 30 Ekim’de yapılan görüşmelerde sonuç alınamamıştır. 1 Kasım’daki toplantıda Mustafa Kemal’in sert müdahalesi üzerine saltanatın kaldırılması kararlaştırılmıştır. Bu karar geriye dönük olarak 16 Mart 1920’den itibaren geçerli sayılmıştır. Aynı gün, 1 ve 2 Kasım’ın millî bayram ilan edilmesine karar verilmiştir.
Mustafa Kemal’e göre birçok milletvekili bu karara karşı çıkmış, özellikle Rauf Orbay ve Mersin milletvekili Selahattin Köseoğlu “padişahlığın kişisel diktatörlük eğilimlerine karşı bir denge unsuru olduğu” gerekçesiyle muhalefet etmiştir. Ancak Rauf Orbay, 29 Ekim’de Mustafa Kemal ile görüştükten sonra karara destek vermiştir.
15 Nisan 1923’te Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle, saltanatın kaldırılmasına sözlü veya yazılı olarak karşı çıkmak vatan hainliği sayılmış ve idamla cezalandırılmıştır.
4 Kasım’da son kez toplanan Osmanlı hükûmeti istifasını sunmuş, 5 Kasım’da ise Ankara hükûmetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Bele, Babıali’deki tüm faaliyetlerin sonlandırıldığını bildirmiştir. 7 Kasım’da Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin yayınına son verilmiştir.
Saltanatın kaldırılmasının ardından şeklen halife unvanını taşıyan VI. Mehmed (Vahdettin), 10 Kasım’da son cuma selamlığına katılmış ancak kendisine yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım’da İngiliz savaş gemisi HMS Malaya ile Malta’ya sığınmıştır.
Hilafetin Kaldırılmasına Giden Süreç

Saltanatın kaldırılmasının ardından Osmanlı Devleti fiilen sona ermiş, Sadrazam Tevfik Paşa başkanlığındaki son Osmanlı hükümeti 4 Kasım’da istifasını sunmuş ve 7 Kasım’da Babıali resmen boşaltılmıştır. VI. Mehmet (Vahdettin), Ali Kemal’in öldürülmesiyle birlikte can güvenliği endişesiyle 17 Kasım 1922’de bir İngiliz savaş gemisiyle Malta’ya sığınmıştır. Bu gelişmelerin ardından halifelik makamının yetkisiz bir unvana dönüştürülmesi yönünde tedbirler alınmış ve Abdülmecid Efendi, 19 Kasım 1922’de halife olarak atanmıştır. Ancak Ankara hükümeti, halifeliğin siyasi bir otoriteye dönüşmesini engellemek amacıyla süreci yakından takip etmiştir.
1923 yılı içinde hilafet yanlıları, halifenin yalnızca dini bir lider olmadığını ve zaman içinde siyasi yetkilerinin geri verilmesi gerektiğini savunan bildiriler yayımlamışlardır. Özellikle Afyon milletvekili İsmail Şükrü’nün hazırladığı “Hilâfet-i İslâm ve Büyük Millet Meclisi” başlıklı risale, hilafetin korunması gerektiğini öne sürmüştür. Mustafa Kemal ise 17 Ocak 1923’te yaptığı açıklamada, halkın halifeye karşı bir hareketi olduğunda onu başından atabileceğini söyleyerek hilafet konusunda tavrını netleştirmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, propagandalar karşısında halkı aydınlatmayı gerekli görerek, kitap ve broşürlerle yürütülen saldırılara aynı yöntemle karşılık verilmesini sağladı. İsmail Şükrü’nün iddiaları, Hilafet ve Hâkimiyet-i Milliye adlı broşürle çürütüldü. 15 Nisan 1923’te ise Vatana İhanet Yasası’nda değişiklik yapılırdı ve saltanatın kaldırılmasına ve TBMM’nin meşruiyetine karşı çıkmak vatana ihanet sayıldı. Ancak, halifeye Türkiye’nin yönetiminde yer vermek ve onu İslam dünyasında yetkili kılmak isteyen iç ve dış çevreler, Cumhuriyet’in ilanıyla harekete geçti. Hatta bazı paşalar dahi halifeyle yakınlaştı. Refet Paşa’nın halifeye at hediye etmesi basında geniş yankı uyandırdı.
Bu destekler halifeyi cesaretlendirirken Hindistan’daki İsmailiye tarikatının lideri Ağa Han ile Hintli Emir Ali, Başbakan İsmet Paşa ve Cumhurbaşkanı’na hitaben birer mektup gönderdi. Ancak mektuplar daha muhataplarının eline geçmeden 5 Aralık 1923’te Tanin ve İkdam gazetelerinde, ardından Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayımlandı. Mektuplarda, kendilerini “Türkiye’nin gerçek dostları” olarak tanıtan Ağa Han ve Emir Ali, halifenin Müslüman dünyada güven ve saygı duyulan bir konuma yerleştirilmesini talep etmişti ve böylece Türkiye’nin iç işlerine müdahale cüretinde bulunmuşlardı.
Yanıt, Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ve Başbakan İsmet Paşa’dan gelir. Gazete, mektupları yazan kişilerin kimliklerine dikkat çekiyordu: Emir Ali, İngiltere Kralı’nın özel danışmanı; Ağa Han ise I. Dünya Savaşı’nda Sultan Reşad’ın cihat çağrısına uymayıp İngiliz siyasetine hizmet eden bir isimdi. İsmet Paşa ise 8 Aralık 1923’te konuyu Meclis’e taşıdı ve gizli oturumda mektupların gazetelerde yayımlanmasını eleştirerek Ağa Han ile Emir Ali’nin İngiliz bağlantılarını detaylandırdı. Sonuç olarak milletvekilleri, sorumlu gazetecileri yargılamak üzere İstanbul’a bir İstiklal Mahkemesi gönderilmesine karar verdi.
Olaydan sorumlu gazetelerin sahipleri ve yöneticileri Vatana İhanet Yasası kapsamında yargılandılar ancak kasıt unsuru bulunmadığı için 2 Ocak 1924’te beraat ettiler. Mustafa Kemal Paşa’nın stratejisi ise, deyim yerindeyse, sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmak olacaktı.
Cumhuriyetin ilan edilmesiyle devlet başkanlığı sorunu çözülmüş ancak halifenin varlığı bir süre daha devam etti demiştik. Öyle ki padişaha bağlı bazı kurumlar halifeye bağlı kalmıştı. Örneğin Mızıka-yı Hümayun bile Osmanlı Padişahı’na bağlı bir kurum olarak varlığını devam ettirmiş, saltanat kaldırılınca halifeye bağlanmış ve Makam-ı Hilafet Mızıkası adını almıştı. 1924 yılına gelindiğinde, halifenin bütçeden aldığı pay ve yabancı heyetlerle doğrudan görüşme talepleri giderek daha fazla tepki çekti. 25 Şubat 1924’te Meclis’te yapılan bütçe görüşmelerinde, halifenin ve hanedanın mali ödeneği tartışılmış ve bu tartışmalar hilafetin kaldırılmasına zemin hazırlamıştır. Mart 1924’te çıkarılan bir kanunla halifelik resmen kaldırılmış ve Osmanlı hanedanı yurt dışına çıkarılmıştır.
Gümüşhane’den bağımsız Milletvekili Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey, yasaya karşı tek ciddi itirazı dile getirdi. İslam birliğini savunan Zeki Bey, ülkenin çözüm bekleyen birçok sorunu varken hilafet meselesinin gündeme getirilmesinin erken olduğunu söyledi. “Saltanata değil, kişilere düşman” olduğunu vurgulayan Zeki Bey, Meclis’i yetkisiz ilan edip seçimlerin yenilenmesini talep edince ortam gerildi. Milletvekilleri, hilafetin kaldırılma zamanının “çoktan geçmiş” olduğunu haykırarak tepki gösterdi.
Halifenin görevden alındığını ve hilafet makamının kaldırıldığını belirten ilk madde ele alınırken Kastamonu Milletvekili Dadaylı Halit Bey, cuma namazının halifesiz kılınamayacağına dair yaygın inanışa dikkat çekti. Kendisinin bu görüşe katılmadığını belirtse de “Halifelik kaldırılmıştır” ifadesi yerine “TBMM’nin manevi kişiliğinde varlığını sürdürmektedir” demenin daha doğru olacağını savundu. Ancak Tunalı Hilmi Bey buna kesin bir yanıt verdi: “O inanışı değiştireceğiz, bundan böyle halkı aldatmak yok.”
Yasanın gerekçesi, birinci maddede “halifeliğin hükûmet, Cumhuriyet, yani TBMM’nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu” ifadesi ile açıklanmıştır. Bu karar, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir yönetim anlayışını benimsemesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Kaynakça
Hür, Ayşe. “Mustafa Kemal’in ‘altın vuruşu’: Halifeliğin ilgası.” Radikal Gazetesi, 6 Temmuz 2014, www.radikal.com.tr.
Atatürk, Mustafa Kemal (Yayına hazırlayan: Korkmaz, Zeynep). “Abdülmecit Efendi’nin Büyük Millet Meclisi’nce Halife seçilmesi.” Nutuk (Bugünkü Dille), www.atam.gov.tr.
Boyacıoğlu, Ramazan. “Hilafetten Diyanet İşleri Başkanlığı’na geçiş.” Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992, tez.yok.gov.tr.
Armaoğlu, Fahir. “Hilafet’in Dış Cephesi.” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt XIV, Sayı 41, Temmuz 1998, www.atam.gov.tr.