En son yazdığım yazıda spordan biraz az bahsetmemden mütevellit burada yayınlayamadık. Onun yerine spor ağırlıklı bir yazı yazmaya karar verdim. Ben de yazımın konusunun Roma kulübü olmasını istedim, GazeteBilkent’teki son yazımın. Bu arada son yazım olmasının sebebi artık mezuniyetimin yaklaşmasından başka bir şey değil. Burada yazılarımı okuyan –az sayıda da olsa- gönüldaşlara teşekkür ediyor spordan az bahseden önceki yazımı ve gelecekteki diğer yazılarımı kendi internet sitemden okuyabileceklerini ve bana oradan her türlü düşünceyle ulaşabileceklerini hatırlatmak istiyorum.
İnsanlar zaman zaman bana tuttuğum takımı soruyor. Kimi zaman onlara takım tutmadığımı söylüyorum. Bazen de hangi ligden hangi takımı tuttuğumu tek tek söylüyorum. İkinci durumda İtalya liginden Milan ve Roma’nın adı geçiyor. Milan gençliğimde menajerlik oyunlarında mücadele ettiğim takım olduğu için koltuğu kapıyor. Ama Roma nereden çıktı bilmiyorum. Roma’yı seviyorum ve Lazio’dan ve Laziolulardan nefret ederim demek isterdim ve bu Türk usulü bir kolaylık olurdu ama Lazio’yu da Roma kadar olmasa da severim.
Bir kere bu iki rengin bu kadar güzel bir arada durduğu başka bir yer yok. Bu renkleri farklı takımlar da kullanabilir ama onlarda böyle durmuyor. Bu işin sırrı ne bilmiyorum ama işin içinde bir tılsım olduğu belli. Öyle ya Gençlerbirliği de Milan da kırmızı siyah ama Gençlerbirliği’nde o forma Milan’daki gibi durmuyor.
Roma’da başka sevdiğim bir özellik İtalyan liginin çaptan düşme dönemine girmesiyle başladı. Tabii bu bayağı enteresan bir nokta. Biliyorsunuz geçtiğimiz dönem Avrupa açısından iktisadi olarak sıkıntılı geçti. Kuzey Avrupa evini kayalık zemine yaptığından olacak pek sarsılmadı. Fakat güney Avrupa ekonomik krizlerle boğuşmaya başladı. Bu kötü şartlar İtalya’yı ve İtalyan ligini de olumsuz etkiledi. Roma’nın futbolcu kaynaklarına baktığınızda rahatça gözlemleyebilirsiniz. Roma gittikçe daha çok yabancı futbolcu almaya başladı. Bu durum diğer kulüpler için de geçerli. Buradaki tezadı umarım görüyorsunuzdur. Türkiye liginde de bugünlerde tartışılan yabancı oyuncu sayısını kısıtlamaya yönelik istekler benzerlik arz ediyor. İtalya kendi içerisinden mebzul miktar futbolcu çıkarırken ülke ekonomik dar boğaza giriyor ve ülke dışarıdan futbolcu ithal etmeye başlıyor. Ulus’ta röportaj yapsak vatandaşların çoğu futbolcuyu kendin yetiştirmenin daha ucuz olacağını belirtir. Amma velakin bu durumu İtalya için şöyle yorumlayabiliriz; ekonomik krizin etkisiyle reklam talebinde düşüş olmasıyla takımlar kendilerini kısa yoldan ön plana çıkarmaya çalıştılar. Bu çaba yabancı futbolcu alımlarını arttırdı ve uzun dönemde kulüpler ve İtalya kaybetti. Binaenaleyh İtalyan ligi keşke oyun teorisi doğrultusunda refleksler gösterseydi.
İtalyan ligi gözden düşmeye başladığında bunu Ali Ece’ye de sormuştum. O da bir etkenin de İtalyan ligindeki ırkçılık olduğunu söylemişti. Evet, İtalyan liginde ırkçılık da önemli bir etken. Umarım bu ırkçılık giderek azalır. Ne olursa olsun dün ve dahi bugün İtalyan Serie A dünyanın en taktik odaklı ligidir ve bunun değerini bilenler için izlemesi hâlâ zevkli.
Konunun Türkiye ile benzediğini söylemiştik. Evet, Türkiye de fakir bir ülke. Ama bana öyle geliyor ki burada transfere teşvik eden etken reklam piyasasından daha çok kalitesiz yerli futbolcular. Türkiye’de altyapının çalışma mantığı eşin dostun çocuğunu futbolcu yapmak, değil mi?
Roma’yı dışarıdan transfer yapan diğer takımlardan ayıran bir etken Roma’nın aldığı futbolcular. Roma dışarıdan futbolcu alacağı zaman genelde yaşlı futbolcuları alır. Bu oyuncular kimi zaman pek iş görmez ama mayaları tuttuğunda iyi işler çıkarırlar. Mesela Adriano’nun Roma kariyeri berbat geçmiştir. Ama Riise Roma’da iyi çalışmıştır. Benzer şekilde Edin Džeko daha geçen hafta üstüne düşeni yaptı. Bakalım bu politika Roma’ya daha kimleri getirecek.
Forza Roma.
Y. Guvercin
İçeriğinde fazla spor olmayan spor yazısı severler takipte kalacaktır. Bu bir veda ama elveda değil..