"İki yurdum var benim: Küba ve gece.
İkisi de bir sayılır aslında. Yiterken
Güneşin görkemi, Küba
Üzgün bir dul gibidir
Uzun örtüleri içinde, suskun, elinde karanfil."
Jose Marti
1 Mayıs’ı geride bırakalı birkaç gün oldu. Geçen sene tam bu zamanlar, görmeyi çok istediğim Küba’yı, 1 Mayıs’ı da orada geçirebilecek şekilde seyahat etme fırsatı buldum. Küba’ya giderken beklentim çok yüksekti; ama Küba beklediğimden de iyiydi. Neden mi? Çünkü Küba, Che posterlerinin ve renkli Amerikan arabalarının ötesinde bir ülke. Ruhu, atmosferi, müzikleri, insanları başlı başına bir sebep Küba’ya gitmek için. Ama bunların ötesinde Küba, Jose Marti’nin yurdu, Hemingway’in ilham kaynağı ve devrimin en canlı örneği. Genel hatlarıyla Küba’yı benim gözümden okuyacağınız bu yazıda ulaşım, internet gibi sıkıcı konulara da değineceğim tabii ama daha çok “Neden Küba?” sorusuna dikkat çekeceğim. Haliyle sizi uzun bir yazı bekliyor. Başlayalım!
Küba’nın sosyalist bir devlet olduğunu hepiniz biliyorsunuz zaten ama emin olun ki bunu gerçekten uygulayabilen birkaç örnekten biri. Sırf bu yüzden bile görülmeye değer. Hemen aklınıza “herkes aynı parayı mı alıyor” gibi klişe sorular gelecek, biliyorum. Öncelikle, devlet zaten çoğu şeyi ücretsiz olarak sağlıyor: eğitim, sağlık, ulaşım gibi. Ayrıca herkes, aylık olarak, marketten temel ihtiyaçlarını devletin belirlediği ölçüde alabiliyor. Bunun yanında herkese aylık olarak verilen ücret ise 22 CUC. Ülkede en yüksek maaşı 45-60 CUC arası bir ücretle doktorlar alıyor. Kübalı bir kadınla konuşma fırsatı buldum ve onun anlattığına göre Küba’da devletin verdiği ücretle geçinmek çok zormuş. Hele ki çocuğunuz varsa, bu ücretin yetmesi söz konusu bile değilmiş. Sırf bu sebeple öğretmen olmasına rağmen tur rehberliği yapmaya başlamış. Aslında, Fidel Castro’nun ölümünden sonra ekonomi politikaları biraz gevşetilmeye başlayınca önceden yasaklanan şeylere izin verilmeye başlanmış. Mesela, insanlar artık evlerinin bir bölümünü kiralayabiliyorlar ve bu sayede ek gelir elde ediyorlar. Bunun dışında, Fidel’den sonra değişen bir başka durum ise yurtdışına çıkışlar konusunda olmuş. Raul Castro’nun başa geçmesiyle (2008) yurtdışına çıkışlarına izin verilmeye başlanmış ancak vize ücretleri çok fazla olduğu için yurtdışına çıkabilmeleri zaten mümkün değilmiş. Yine de gidebilenler en çok Miami ve vize uygulamadığı için Rusya’yı tercih ediyorlarmış. Miami’ye gidenler çoğunlukla geçinemedikleri için çalışmaya gidiyormuş ve buradan ailelerine para gönderiyormuş.
Küba’ya gittiğimde Devlet başkanı yeni değişmişti ve kimse adını bile bilmiyordu. Zaten insanlar devleti yönetenlerle ilgili çok fazla bilgiye sahip değillermiş. Fidel Castro gibi çok göz önünde olan bir liderin bile birçok sırrı ölünce ortaya çıkmış. Mesela Fidel Castro’nun evli olduğunu cenazesine karısı ve çocukları gelince öğrenmişler. Ondan sonra başa geçen Raul Castro (Fidel Castro’nun erkek kardeşi) ile ilgili ise kızının homoseksüel olduğu iddiası ortaya atılmış. Kübalılar, homoseksüelliğe hiç sıcak bakmıyorlar ve çok fazla eleştiriyorlar. Toplumda yadırganan bir durumun bir devlet başkanının ailesinde var olması Kübalıları rahatsız etmiş. Yani kısaca, halk ve halkı yönetenler arasında ciddi bir mesafe var ve Kübalılar bundan son derece rahatsız. Ülkede Fidel Castro hiçbir zaman Che kadar sahiplenilmemiş, bunu hemen anlıyorsunuz. Duvarlarda, kahvede, markette her yerde Che’nin resimlerine rastlamak mümkün ama Fidel ile ilgili aynı durum söz konusu değil. Elbette ki Fidel’in izleri çok fazla ve herkes ondan Commandante olarak bahsediyor ama aynı zamanda da eleştiriyorlar. Che için böyle bir durum söz konusu değil, Che sanki herkesin ailesinden biri gibi. O yüzden, Che sevgisi Fidel sevgisi ile kıyaslanamayacak derecede fazla. Bana göre bu durumun sebebi Fidel Castro’nun çok uzun süre ülkeyi yönetmesi ve bir yönetici olarak Kübalılar tarafından eleştirilecek şeyler yapmış olması, Che’nin ise bir kahraman olarak ölmesi.
Benim gözlemlerime göre, Kübalılar her ne kadar sistemi eleştirseler de ülkelerini çok seviyorlar. Hatta bence siyasi atmosferin getirdiği ruhu da benimsemiş durumdalar. Fidel’i eleştirenler bile hep onun ülkesi için savaşan bir lider olduğunu bu yüzden de ona çok minnettar olduklarını belirtmişlerdi.
Küba’dan bahsederken Jose Marti’ye de mutlaka değinmek gerekiyor. Jose Marti, gazeteci, siyasetçi, ve Küba bağımsızlık mücadelesinin öncüsü. Che ya da Fidel kadar bilinmese de Jose Marti, Küba’nın ulusal kahramanı olarak kabul ediliyor ve ülke için büyük önem taşıyor. Öyle ki, başkent Havana’daki havaalanına Jose Marti adını vermişler; yani ülkeye adım atar atmaz anlıyorsunuz Kübalılar için önemini. Hayatını Küba ve Güney Amerika’nın özgürlüğüne adayan Jose Marti, 1895’te Küba’ya çıkartma yapmış ve başarısızlıkla sonuçlanan bu isyanda İspanyol askerlerince vurularak öldüğünde henüz 42 yaşındaymış.
“Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim”Jose Marti
1 Mayıs’ta Küba
Küba’ya gidecekseniz seyahatinizi Küba Devriminin yıl dönümüne ya da 1 Mayıs İşçi Bayramı’na denk getirmenizi tavsiye ederim. Küba, 1 Mayıs’ta pek çok turisti ağırlıyor. Ben de seyahatimi bu tarihe denk getirdiğim için 1 Mayıs kutlamalarına katılma şansını yakaladım. Kutlamalar Plaza de Revolucion yani Devrim Meydanında yapılıyor. Çevredeki şehirlerden birçok kişi sabah çok erken saatte otobüslerle Havana’daki Devrim Meydanına geliyor. Erken derken kast ettiğim 7.00-8.00 falan değil; saat 5.00 gibi tören başlamıştı bile. Önce resmi tören yapıldı ardından Jose Marti anıtının önünde konuşma yapıldı; tabii İspanyolcanız yoksa bu konuşma muhtemelen sizin için bir şey ifade etmeyecek. Fidel’in 1 Mayıs’a katıldığı dönemlerde bu kısım çok uzun sürermiş hatta bir keresinde konuşması tam yedi saat sürmüş. Tabii bizde böyle bir durum yaşanmadı hatta kısa sürdü diyebilirim. Konuşma, hasta la victoria siempre (zafere kadar daima) gibi slogan cümlelerle sona erdi ve ardından geçit töreni yapıldı. Geçit töreni dediğim için aklınıza bizdeki gibi üniformalı askerler gelmesin. Zaten çok az sayıda asker vardı ama halk çok kalabalıktı. Daha sonra müzikler, danslar ve sloganlar eşliğinde saatlerce Havana sokaklarında yürüyüş yapıldı.
1 Mayıs’ı Küba’da geçirmek bence birçok açıdan önemli ama her şeyden önce hala varlığını koruyan sosyalist rejimin 1 Mayıs kutlamalarına katılmak ayrı bir deneyim. Bunun yanında 1 Mayıs’ta Küba tam bir şölen alanına dönüyor. Özellikle Fidel’den sonra dünyaya ayak uydurmaya çalışan Küba’nın henüz bozulmayan atmosferinde çok geç kalmadan 1 Mayıs coşkusunu mutlaka yaşamalısınız!
Küba’ya gitmeden önce bilmeniz gerekenler
Öncelikle şunu en baştan söyleyerek hepinizi rahatlatayım: Küba görüp görebileceğiniz en güvenli ülkelerden biri. Farklı bir siyasi atmosferi olması sizi korkutmasın, oldukça güvenli bir ülke. İnsanların sıcakkanlı olması da size ayrıca bir güven veriyor. Sanırım bu sebepten, belki başka bir ülkede güvenli bulmayacağınız pek çok şeyi burada yapmakta sakınca görmeyeceksiniz. Mesela, ülkeye gelen turistlerin çoğu konaklamak için “Casa Particular” denilen ev pansiyonları tercih ediyor. Casa Particular, Kübalıların ek gelir elde etmek için evlerinin bir bölümünü kiraya vermeye başlamasıyla ortaya çıkmış. Otellerden daha fazla tercih edilen casalar özellikle iki konuda çok avantajlı; hem daha hesaplı hem de Küba kültürünü yakından tanımak için harika bir fırsat. Ulaşımda da benzer bir durum söz konusu. Ülkede uzun mesafeler için özel şoförlü araç tutmak çok yaygın bir ulaşım seçeneği. Ben de bu seçeneği tercih ettim ve yaklaşık altı saatlik yolculukta herhangi bir sorun yaşamadım. Yabancı birinin evinde kalıyor olmak ya da tanımadığınız biriyle saatlerce yolculuk yapmak biraz tehlikeli görünüyor olabilir ve bunları kaç ülkede bu kadar rahatça yapabilirsiniz bilmiyorum ama Küba’da bunları yaparken hiçbir sıkıntıyla karşılaşmayacağınıza emin olabilirsiniz.
Ulaşım konusunda Küba’da çok seçeneğiniz bulunmuyor. Şehir içi ulaşımda eski model arabalar taksi olarak kullanılıyor ve turistlerin tercihi genelde bu yönde oluyor. Bunun yanında bici bici taksi adı verilen motorlu taşıtlar da mevcut. Şehirler arası ulaşımda ise toplu taşımayı tercih edecekseniz tek bir seçeneğiniz bulunuyor: Viazul. Fiyatları oldukça uygun olan bu otobüs firmasının bazı olumsuz yönleri var maalesef. Öncelikle, araçları çok eski ve dolayısıyla çok sık arızalanabiliyor. Ayrıca, biletleme sisteminde de sorunlarla karşılaşmanız çok muhtemel; bilet almış olmanıza rağmen sizden daha erken giden birine yerinizi verebiliyorlar. İkinci seçeneğiniz ise özel şoför tutmak. Bunu sizin ya da şoförün belirlediği gruplarla (colectivo) yapabilirsiniz. Ben planladığım rotayı gerçekleştirebilmek adına şoför tuttum ve kendi istediğim şehirleri rahatça gezebildim bu sayede. Tabii şunu belirtiyim; Viazul da gayet iyi bir seçenek. Eğer zamanınız varsa, yolda harcayacağınız saat seyahatinizi aksatmayacaksa, bence bu yolu tercih etmeniz daha mantıklı olacaktır. Viazul dışında havayolunu tercih edecekseniz Cubana de Aviacion şirketinin başlıca şehirlere düzenlediği seferleri de tercih edebilirsiniz. Ancak, Küba küçük bir ülke olduğu için şehirlerarası mesafeler çok uzun sürmüyor dolayısıyla otobüs yolculuğu yapmanız daha mantıklı olacaktır.
Küba zannedildiği kadar ucuz bir ülke değil. Bunun sebebi ise iki farklı para birimi kullanıyor olmaları: CUP ve CUC. CUP, yani Cuban Peso kendi kullandıkları para birimi. CUC ise turistlere verdikleri para birimi ve 1 CUC yaklaşık olarak 1.2 Euro’ya eşit. Durum böyle olunca herhangi bir Avrupa ülkesinde harcadığınız paradan farkı kalmıyor. Yanınızda Amerikan Doları yerine Euro ya da Kanada Doları götürmenizi tavsiye ederim çünkü ABD dolarını değerinin çok altında bozuyorlar hatta birçok yerde kabul etmiyorlar. Ülkede ulaşım ve yemek ucuz sayılabilir ancak hediyelik eşyalar, özellikle purolar çok da ucuz değil. Bunun yanında kredi kartını çoğu yer kabul etmiyor. Sadece büyük oteller ve bazı restoranlar kabul ediyor ama onlar da nakit vermenizi tercih ediyorlar. O yüzden kredi kartınıza güvenerek yola çıkmayın.
Gelelim en önemli konuya.. Çağımızın olmazsa olmazı; internet. Ülkede belli önemli noktalar hariç internet erişimi yok maalesef. Bu noktalardan internete girebilmeniz için ETECSA adı verilen kartlardan almanız gerekiyor. Tabii öyle sınırsız internet beklemeyin. Kartlar genellikle birkaç saatlik kullanım sağlıyor. Çok fazla talep edildiği için de erken saatlerde bitiyor o yüzden internetsiz yaşayamam diyorsanız ilk işiniz ETECSA almak olsun.
Peki Küba’dan neler alınır? Listenize hemen şunları ekleyerek başlayın: puro, rom, kahve, Che ile özdeşleşen her şey ve tabii ki Alicia krem. Alicia, plasentadan yapılan ve namı çok fazla yayılmış yaşlanma karşıtı bir krem. Ancak,her yerde satılan ve rahatlıkla ulaşılabilen bir ürün değil; sadece birkaç büyük otelin içindeki eczanelerde bulabilirsiniz. Krem sadece altı ay üretiliyor diğer altı ayda ise üretim yapmadıkları için bulmanız mümkün değil maalesef.
Dünyadaki en iyi puroların burada üretiliyor olması sebebiyle Küba, puro ile özdeşleşmiş durumda. O yüzden puro denince aklınıza hemen Fidel’in purolu fotoğrafları ve tabii ki bacağında puro saran Kübalı kadınlar geliyordur. Durum böyle olunca Küba’dan alınacaklar listesinin en başında puro geliyor. Ülkede birkaç tane çok iyi kalite puro markası var: bunlar sırasıyla Cohiba, Montecristo, Romeo y Julieta ve Partagas. Bunların dışında da birçok marka mevcut ancak, bu markalar dışında almanızı önermem. Fidel Castro’nun yalnızca özel misafirlerine ikram ettiği Trinidad marka puro ise en popüler puro markası Cohiba ile aynı kalitede ama Cohiba kadar tercih edilmiyor. Eğer, bu purolardan birini alacaksanız size tavsiyem kendi mağazalarından alın. Çünkü Küba’da birçok kişi size gizlice puro satmaya çalışacak ve mağazada gördüğünüz fiyatların çok altında olduğu için aldanma ihtimaliniz çok yüksek. Kesinlikle buralardan almanızı tavsiye etmem çünkü çoğunun sahte olduğunu duymuştum. Bunun yanında çiftçi puroları da mevcut. Diğer purolar kadar kaliteli olmasa da denemek için almanızı öneririm. Fiyatı diğerlerine göre oldukça uygun, ayrıca bunlardan istediğiniz kadar alıp ülkenize götürebiliyorsunuz; herhangi bir sınırlama yok. Puronun yanı sıra Küba rom ile özdeşleşmiş bir ülke ve Mojito gibi çıkış yeri Havana olan çok fazla kokteyli rom kullanarak yapıyorlar. En çok tercih edilen rom markası ise Havana Club. Ve son olarak, Küba kahvesi.. Hala tadını unutamadığım Küba kahvesi içtiğim en iyi kahvelerden biriydi. Eğer yolunuz Havana’daki Bocoy Factory’e (ikinci yazımda bahsedeceğim) düşerse mutlaka kahvenin yapım aşamasını da izleyin!
Bocoy Factory
Küba’da ilgimi çekenlerden ve önemli bulduklarımdan elimden geldiğince bahsetmeye çalıştım. Eğer bu kadarı yetmez diyorsanız tek tek şehirleri anlatacağım (Havana, Santa Clara, Trinidad, Vinales) ikinci yazıyı beklemede kalın!
Dilge İris Girgin
İnanılmaz güzel duruyor! Benim de hayallerimden bir tanesi gitmek. 1 Mayıs’ı düşünmemiştim, şimdi mutlaka denk getirmeye çalışacağım. Kalemine sağlık :)