Geçen ayın en çok ses getiren olaylarından birisi Danimarka’da Kopenhag Hayvanat Bahçesinde 18 aylık bir zürafanın hayvanat bahçesi kararı ile öldürülmesi idi. Gerek Danirmarka’da gerekse dünyada bu olay oldukça konuşuldu ve üzerine yazıldı. Hatta öncesinde bu ötanaziyi engellemek için 25 bin imza bile toplanmıştı. Bu yazıda ise uygulamayı eleştirmek yerine olayın iç yüzüne ve buna sebep veren bilimsel gerçeklere bakalım.
Öncelikle belirtilmesi gerekir ki yurtdışındaki çoğu hayvanat bahçesi bildiklerimize pek benzemez. Her ne kadar hayvanlar doğal yaşam alanlarından uzaklaştırılmış olsa da hayvanların orada bulunma sebebi yalnızca insanların gelip ziyaret etmesi değildir. Bu tarz hayvanat bahçelerinde hayvan davranışı, genetik ve hayvan fizyolojisi alanında ciddi araştırmalar yapılır ve bu hayvanların yaşam koşulları ve refahı oldukça katı uluslararası regülasyonlar ile denetlenir.
Bu tarz hayvanat bahçelerinde bulunan uygulamalardan birisi hayvanların özgürce çiftleşmesidir. Bu sayede hayvanlar özgür bir şekilde doğal davranışlarını sergileyerek çiftleşebilmektedir. Bu uygulamanın dezavantajı ise hayvanların hızlı çoğalması ve soy içi üremesidir. Soy içi üreme sonucu doğan hayvanlar için bu durum pek fazla sorun olmasa da sonraki nesillerde soy içi üremelerin oluşturduğu etkinin artarak birikmesi sonucu hayvanların gen havuzundaki çeşitlilik azalır ve bunun sonucunda hayvan popülasyonu çevre koşullarına adapte olma yeteneğini kaybedebilir. Bu duruma genetik sürüklenme adı verilir. Hayvanat bahçelerinde soy içi üremeler engellenemediği için bu tarz üremelerin sonucunda bu gibi istenmeyen durumlar oluşabilir. Böyle bir durumda ise doğada her zaman olan ve evrimin temelini oluşturan seçilimi insan kendi eli ile yapmaktadır.
Peki hayvanat bahçesinin başka bir seçeneği yok muydu? Dünyadaki bir kaç hayvanat bahçesinden öldürülen zürafayı bünyelerine almak için teklif gelse de hayvanat bahçesi yönetimi bunu kabul etmemişti. Bunun sebebi olarak hayvanat bahçesi tarafından yapılan açıklamada, Avrupa’daki EAZA (European Association of Zoos and Aquaria) üyesi hayvanat bahçelerinin bu hayvanı kabul etmeyeceği ve diğer denetlenmeyen hayvanat bahçelerine verilmesi durumunda ise kötü davranılmayacağın veya satılmayacağının garantisinin olmadığı belirtilmiştir. Diğer bir seçenek olarak ise zürafanın kısırlaştırılması düşünülebilir ama hayvanların kısırlaştırılması her zaman mümkün olmaz zira zürafa gibi büyük hayvanlarda bu işlem oldukça zordur ve hayvana kalıcı hasarlar verme ihtimali yüksektir.
Hayvanların doğal ortamlarından kopartılıp yabancı ortamlarda yaşatılmasının zalimce olduğu düşünülebilir ve yanlış değildir ama Kopenhag’daki hayvanat bahçesi gibi modern hayvanat bahçeleri bu durumu en aza indirmeye çalışmaktadır. Buna karşın uluslararası organizasyonlara bağlı olmayan ve sıkı denetimlerden geçmeyen hayvanat bahçelerinin ise hayvanlar için birer hapishaneden farksız olduğu ortadadır.