Yaz mevsiminin ortasında herkes tatildeyken, bilim ve teknolojinin o teknik ve ağır yönünden çıkıp bilim adamlarının diğer insanlar gibi kafalarını boşaltmak istediklerinde keyiflenmek için nasıl bir 15-30 dakika geçirdiklerine değinmek istedim. Bu yazım Albert Eistein’ın, bu yönüyle pek bilinmese de, pipo sanatını (eğer çevrenizde içen biri varsa bilirsiniz, onlar bu işten sanat diye bahsederler) en iyi icra eden kişilerden biri olmasıyla ilgili.
Bilkent Fizik tercihimi daha yeni yaptığım dönemlerde gitar hocam ve arkadaşlarımla bir Balkan seyahati yapmıştık. Gezimizin Hırvatistan-Dubrovnik durağında Adriyatik Denizi’ne karşı hayatımızın en keyifli yemeklerinden birini yedik. Yemek sonunda hocam çantasından bir pipo çıkardı ve denize karşı keyifle içmeye başladı. O vakit sohbetimiz doğal olarak pipo konusuna yönelmişti. Einstein ve Openheimer (atom bombasının babası olarak bilinir) başta olmak üzere o kadar fazla fizikçi pipo içiyordu ki sanki fizikçi olmanın bir gerekliliği de pipo içmekti. Eistein ve Oppenheimer dışında Schrödinger, Bohr, Heisenberg gibi fizikçiler de pipo sanatını icra ediyorlardı. Belki Türk fizikçi ve siyasetçi Erdal İnönü sigara karşıtlığı ile bu teze karşı çıkabilir ama onun da derdi tütünle değil sigaraylaydı diye düşünüyorum.
Albert Einstein piposunu bir eşyadan öte görürdü. Onun için pipo, bir sanat ve hayat tarzıydı. Kimi zaman da beynini çok yorduğu ve dinlenmesi gereken zamanlarda bir insandan daha fazla arkadaştı. Onun ağzından ifade edersek pipo, insani ilişkilerde sakin ve tarafsız bir yargıya ulaşmaya katkıda bulunan bir araçtı. Eğer Robert Oppenheimer hakkında da bir araştırma yaparsanız onun da hocasından bir şeyler öğrendiğini görebilirsiniz.
Bakalım geleceğin bir fizikçi adayı olarak benim kaderimde de var mı pipoyla tanışmak. Gerçek şu ki pipo içmeyen biri olarak pipo felsefesiyle ilgili fazlasıyla bilgim var. İlginç olan, bu bilgimin kaynağının da fizik olması.