Evrim ve Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak

Hepinizin bildiği üzere evrim, üzerinde sürekli tartışılan bir konu olarak süregelmiştir; özellikle son yıllarda ve bizim gibi gerçeklere kulaklarını kapatma eğiliminde olan ülkelerde. Her ne kadar Adem’in dinozorlarla birlikte yaşadığı veya birden bire yerden bitiverdiğimizi vurgulayan yüzlerce görüş olsa da bilim insanları evrim gerçeğini tüm dünyaya yaptığı başarılı araştırmaları ile günbegün daha da kanıtlamakta. Bu araştırmalardan biri de pek tabi canlıların beslenmesi alanında oluyor. Hatta bana göre canlıların beslenme şekli, evrimin gidişatını belirleyen en etkili itici güçlerden biri çünkü beslenmenin değişimi demek direk o canlının yaşantısının değişmesi demek. Şimdi, ben de size diyetin nasıl oluyor da bahsettiğim gibi çok etkili bir güç olarak her şeyi rayından çıkarıp çok ayrı istikametlere yolladığını anlatacağım. dasdasdas

Diyet, farklı canlı türlerini sınıflandırmada kullanılan en önemli elementlerin arasında gelmektedir; çünkü her canlı türü kendine özgü bir diyet geliştirmiştir. Eğer, sevgili dostlarımız paleolitik Homo cinsini incelersek, onların Pliyosen atalarına göre taş aletlerin ve yeni avlanma stratejilerinin yardımıyla daha fazla saf ete erişimi olduklarını görürüz; hatta bizimki gibi et ve et ürünlerinin pahalı olduğu bir gelecekten bile daha kolay bir şekilde. Bunun yanı sıra, eriştikleri bu geniş protein zengini et ürünleri kataloğunda ateşi ve pişirmeyi keşfetmeleri ise bizim evrimimizin dönüm noktası oldu. “Eğer maymundan geldiysek, şu anki maymunlar niye insan olmuyor” olayını bir yana bırakırsak yakın kuzenlerimiz olarak kabul edilen şempanzelerle yapılan araştırmalara göre, pişkin yemeklerin üremeyi daha başarılı kıldığı saptanmıştır. Eğer bu onlar için doğruysa bizim için de doğru olmalı. O dönem insanlarının başlıca yemekleri olan nişasta, et ve bala baktığımızda, bu besin kaynaklarının ateş ile hazırlanması türümüzün hayatta kalması için dayanıklılığını (fitness) artırmıştır. Bu görüşü kanıtlayan bir araştırma, günümüzden gelmekte. Çiğ besin ağırlıklı beslenen insanların, pişirilmiş besin ile beslenenlere göre daha az bir vücut ağırlığı ve vücut kitle endeksine sahip olduğu belirlenmiştir. Herkes hak verecektir ki sağlam bir vücut, uzun ve kaliteli bir yaşamın en önemli öğelerindendir ki yırtıcıların at koşturduğu Afrika savanlarında bu özellik çok ama çok daha önem arz ediyordu. Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre ise, çiğ besinle beslenen kadınlarda Amenore (üretkenlik döneminde olan kadınların adet görmemesi) riskinin arttığı homo_erectus_harnessing_fire_v1görülmüştür. Bu durumda, paleolitik dönemdeki dişiler eğer çiğ besinle beslenme eğilimindeyse ortalama bebek doğumu oranı oldukça azalacaktı; ama ateşin, beşinci günün şafağında keşfedilmesiyle (!) birlikte pişirilmiş besinlere ulaşabilen Homo cinsi, hem hayatta kalma şansını ve hem de üretkenliğini artırdı. Böylece de sahip olduğu özellikleri Mendel’in ilk kez tanımladığı kalıtım yoluyla yeni nesillere aktardı ki bu da bir tür için evrimin en önemli basamaklarından birini oluşturmaktadır. Tüm bu araştırmalara ek olarak yapılan bir in vivo deneyle pişirilmiş nişastanın 30% kadar sindirilebilirliğinin artıyor olduğu görülmüştür; bu da o dönem insanlarının daha fazla enerjiye kısa yoldan erişebildiğini kanıtlamıştır. Aynı şekilde, o dönemin en önemli besin kaynağı olan etin de pişirildiğinde 44-78% daha fazla sindirilebilirliğe ve enerji kazancına ulaşması da bizim atalarımızı aynı kapıya çıkardı: daha fazla enerji, daha fazla dayanıklılık, daha fazla evrimsel gelişim ve aktarım… Ayrıca, pişirilme yoluyla besinlerin verdiği enerjinin artması, paleolitik atalarımızın zamanlarını daha az besin ihtiyacı karşılamaya ve daha fazla kültürel ve sosyal aktiviteye zaman ayırmasının önünü açan nokta oldu. Daha fazla sosyalleşen insan kültürünü oluşturdu ve en sonunda da kaçınılmaz olarak da dili.

Evet, hepinizin de gördüğü gibi sadece küçük bir farklılık olarak görülebilecek besinlerin pişirilmeye başlanması, bizi evrimsel tarihimizde dilin oluşumuna kadar getirdi. Bu hiçbir zaman değişmez: bir tür, eğer evrimsel yeni atılımlar yapabilmesine olanak sağlayacak bir dönüm noktasında ise, artık o tür durdurulamaz, değişim kaçınılmazdır. Kısacası, şu an durduğumuz noktada isek bunu büyük bir oranda ateşe borçluyuz.

[box_light]Kaynakça[/box_light]

http://www.brainwaving.com/2010/07/26/cooking-fire-and-human-evolution/

Leave a Reply