İNSAN DENEYLERİNİN ÖNÜNDEKİ ETİK BARİYERLER VE ALEKSANDR BELYAEV’İN SU ADAMI

Aleksandr Belyaev, birinci ve ikinci dünya savaşına bizzat tanık olmuş bir Rus yazar olarak çeşitli bilim kurgu romanları ele almıştır. Neredeyse masalsı bir kaleme sahip olan yazarın masmavi okyanusları anlatan Su Adamı kitabı, başlarda fantastik ve büyülü bir dünyanın kapılarında gibi hissettirse de aksine bilimin sınırlarının zorlandığı bir dünyaya açılır. Kitapta şaşırtıcı olan bilim olarak sunduğu şeylerin öngörülemez bir şey olması değil, yazarın yaşadığı çağın çok ötesinde kurguluyor oluşuydu bana kalırsa. Doku ve organ nakli, hayvanların eğitilmesi, insanların ölümcül hastalıklardan kurtarılması neredeyse günümüzdeki teknoloji ve bilimin bize sunduğu şeyler. Neredeyse yüz yıl önce kaleme alınan bu eserde hala bilim dünyasının ve felsefenin bol bol tartıştığı “insan deneyleri” üzerinde büyük sorular soruluyor. Doktor Salvator’un sıradışı deneği, manevi oğlu, en büyük başarısı, su adamı Iktiandr’ın hikayesi bize tam olarak ne anlatmak istiyor? Etik engeller, bu noktada neden devreye giriyor?

Bilim etiği, deneylerde uyulacak kurallar da bilimle paralel bir şekilde gelişmiştir. Bilimin ivme kazandığı yirminci yüzyılda, bilimin getirdikleri birer soru işareti olmaya başlamıştır. Özellikle düşününce, son yüzyılların en zor zamanlarından biri olan ikinci dünya savaşı sürecinde ortaya çıkan etik ve yasal boşluklarla, hayati sonuçları olabilecek insan deneyleri de bir hayli desteklenmiştir. Bu deneylere karşı olan birtakım argümanlar,

• insan yaşam hakkına aykırılığına,

• insan sağlığına olası olumsuz etkileri nedeniyle tıp etiğinin zarar vermeme ilkesine aykırılığına,

• bilgilendirilmiş onamla ilgili problemler nedeniyle –plasebo kullanımı içeren deneyler başta olmak üzere– tıp etiğinin özerklik ilkesine aykırılığına, 

• küçükler, gebeler, kısıtlılar ve zihnen yetersiz kişiler gibi kolay incinir ve onam veremez gruplar üzerinde gerçekleştirildiklerinde yarattıkları problemlere, 

• az gelişmiş ülkelerdeki insanlar üzerinde gerçekleştirildiklerinde uluslararası etik bildirge ve standartlara uygunluktaki eksikliklerine odaklanılmaktadır. 

Ayrıca, sonunda ölüme kadar giden bu deneylerde, “denek” pozisyonunda olan insanlar sayısız zarar alabilmekteyken bu tartışmalardan doğal hiçbir şey yok. Vücut bütünlüğünden, akıl sağlığına kadar ortaya çıkan bu sonuçların sorumluluğunu kim ve nasıl alabilir? Kitabımızda, dahi doktorun bizzat itiraf ettiği gibi, Iktiandr gibi başarılı bir “sonuç” ortaya çıkana kadar bir sürü insan masada kalmıştı. Bu insanların hayatını diğerlerinden daha değersiz kılan neydi? Irk, cinsiyet, yaş, cinsel yönelim, sosyal statü; bunlar mı belirleyici faktör? İşte son yüzyılda deneylerle birlikte artan bu sorulara ortak, kapsayıcı bir sınırlandırma getirmek için adım adım bir etik işleyiş oluşturulmuştur. 

Nazi Almanya’sının faydalandığı etik boşluğu doldurmak amacıyla 1947’de temel bir bildirge Nürnberg Kodu oluşturulmuş, ardından daha kapsamlı bir bildirge olan 1964 tarihli Helsinki Bildirgesi, Dünya Tabipler Birliği tarafından yürürlüğe geçirilmiştir. Bilim etiğine yön veren bir kılavuz niteliğindeki bu bildirge yıllar içinde güncellenmiş, gelişen koşullara uyumlu hale getirilmiştir. Helsinki Bildirgesinin yanında;  yıllar içinde Hawaii Bildirgesi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, UNESCO İnsan Genomu ve Hakları Evrensel Bildirgesi gibi daha nice bildirge ve sözleşmelerle deneyler konusunda daha detaylı, yasal boşlukları dolduracak şekilde düzenlemeler getirilmiştir.

Su Adamı’nın kaleme alındığı yıllarda, bu düzenlemelerin hiçbiri yoktu ancak bir yolu bulunup yargılanma yoluna gidilmişti. Tamamen yanlış bir şekilde, bilim ve akıl dışı argümanlarla yapılsa bu yargılanma; yine de ortada yanlış bir şeyler olduğunu gösteriyordu. 

İnsan haklarının, özellikle azınlık ve elinde güç bulunmayan kesimlerin haklarının, bu denli kolay çiğnenebildiği günümüzde; sadece etik dışı deneyler konusunda değil, pek çok konuda düzenlemelere ihtiyacımız var. Geçmişteki birikimlerin üstüne koya koya (tıpkı Helsinki Bildirgesinde olduğu gibi) inşa etmemiz gereken bir medeniyet var. Sırf diğerleri daha kolay, daha alışıldık diye daha insani deney yöntemleri bulmamak kabul edilebilir durmuyor. Hem insanlar için hem de diğer türler için olabildiğince kapsayıcı düzenlemeler, kontrol mekanizmaları ve yöntemleri hayata geçirmeliyiz.

KAYNAKÇA:

220489 (dergipark.org.tr)

SU ADAMI, ALEKSANDR BELYAEV

Leave a Reply