21.yüzyılın en önemli problemlerinden biri olarak görülen enerji ihtiyacının karşılanamaması, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ehemmiyete sahiptir. Uluslararası projeksiyonlara göre, enerji kaynaklarından olan petrolün yaklaşık 40, doğal gazın 65, kömürün ise 150 yıllık ömrü kaldığı tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra, 1973 yılında ortaya çıkan “Petrol Krizi” sonrası, ham petrolün varil fiyatlarındaki ani yükseliş sebebiyle oluşan enerji kaynaklarına güvensizlik, insanlığı yeni enerji kaynakları arayışı içine soktu. İşte bu yüzden insanlık, doğanın kendi evrimi içinde bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynaklarına, yani yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye başladı.
Özellikle, teknolojinin ivmeli bir şekilde gelişmesini sürdürmesi de ülkeleri enerji kaynağı arayışına itti. Dolayısıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemin artmasına sebep oldu. Enerji kaynaklarına olan ihtiyacın bireysel olarak çözüm bulunabilecek herhangi bir problem olmadığının ve bütün dünyanın sorunu olduğunun farkında olan ülkeler, uluslararası teşkilatlar kurarak enerji problemini el birliği ile çözmeye çalışıyor. Bunun sonucunda, yapılan çeşitli zirvelerde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda yapıcı kararlar alınıyor. Özellikle, 1997 yılında Birleşmiş Milletler tarafından imzalanan Kyoto Protokolü’nde ve 2002 yılında Güney Afrika’da düzenlenen Johannesburg Zirvesi’nde, çevre sorunları ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda önemli kararlar alınarak tüm dünyada yenilenebilir enerjiye olan ilginin artması sağlanmıştır.
Tek tek incelediğimizde ise dünyanın önde gelen ülkelerinin yenilenebilir enerji konusunda attığı önemli adımlar, enerji ihtiyaçlarını karşılama adına iyi sonuçlar vermiş gözüküyor. Özellikle, ABD’nin 2008 yılındaki kriz sonrası çıkardığı 787 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma paketinin 100 milyar dolarlık kısmı yenilenebilir enerji yatırımı olarak ayrılması yenilenebilir enerji adına atılan en önemli adımlardan biriydi. ABD’nin bu yatırımları ve bunun yanında verdiği teşvikler sayesinde yaklaşık 15 milyon evin ve 50 milyon arabanın yenilenebilir enerji ile beslenmesi bekleniyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji ihtiyacını karşılama oranı yüksek olan ülkelerin başında gelen Avusturya’da ise aynı şekilde, yenilenebilir enerjiye olan teşvikler göze çarpıyor. Avusturya’da, konutlarda biyokütle ve güneş enerjisi uygulamalarını kullananlara sağlanan %25 oranında indirim sayesinde yenilenebilir enerjinin enerji ihtiyacını karşılama oranı %30’dan daha yüksek oranları yakalamış. Yenilenebilir enerjinin öncülerinden olan Almanya ise, hükümetin 2010 yılında aldığı kararla “ENERGIEWENDE” diye adlandırdığı enerji devrimini başlatarak, yenilenebilir enerjinin payını 2020 yılına kadar %35’e, 2050 yılına kadar da %80’e çıkarmayı hedefliyor.
Yenilenebilir enerjinin ülkemizdeki konumuna göz atacak olursak, her ne kadar geçmişe oranla daha ciddi seviyelerde olsa da, potansiyelimiz göz önüne alındığında, yenilenebilir enerjinin yeterli seviyelerde olmadığını açıkça söyleyebiliriz. Türkiye’nin coğrafi konumuna baktığımızda, yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin olduğunu görüyoruz. Ancak bu potansiyeli yenilenebilir enerji kaynaklarının hiçbirinde istenilen düzeyde kullanamıyoruz. 31500 MW kapasitesiyle Avrupa’nın birinci, dünyanın yedinci en zengin jeotermal enerji kaynaklarına sahip olmamıza rağmen, bu kaynağımızın sadece %13’lük kısmını kullanıyoruz. Bu potansiyelin tamamı kullanılıyor olsa 500 bin konut sadece jeotermal kaynaklarımız sayesinde ısınma ihtiyacını karşılayabilir. Akdeniz bölgesinde olmamızın getirmiş olduğu avantaj sayesinde dünyanın önde gelen güneş görme potansiyeline sahip ülkelerinden olmamıza rağmen, güneş enerjisi konusunda da veriler iyi noktada olduğumuzu söylemiyor. Bizden daha az güneş potansiyeli olan Almanya’nın bizden daha çok güneş enerjisini kullanması bunu destekler nitelikte. Hidroelektrik potansiyelimize baktığımızda ise, Avrupa’nın Norveç’ten sonra %16’lık oranıyla ikinci büyük potansiyelini elimizde bulundurmamıza rağmen, hidroelektrik gücü kullanım oranımız %41 seviyelerinde bulunuyor. ABD ve Norveç gibi ülkelerde bu oranın %80 seviyelerinde olduğunu düşünürsek, hidroelektrik enerji konusu üzerinde de çalışmamız gerekiyor. Yenilenebilir enerjinin güneş enerjisiyle birlikte en önemli iki aktöründen biri olan rüzgâr enerjisi konusunda da pek atik davranmamışız. Yaklaşık 50 000 MW kapasiteye sahip olduğumuz hesaplanmasına rağmen, biz bunun yaklaşık 4000 MW’lık kısmını kullanıyoruz. Yani bu oran %10’a bile tekabül etmiyor.
Türkiye’nin 2014 yılında yapmış olduğu 242 milyar dolarlık ithalatın 54 milyar dolarlık kısmını enerji için kullanmışız. Bu sayı geçen yıla göre %1,8 daha az olmasına rağmen, 45,8 milyar dolarlık cari açığımız düşünüldüğünde, bizim için enerji ithalatının ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Yapılabilecek tasarrufun belli bir noktaya kadar olduğunu düşünürsek ve ülkemizin doğalgaz ve petrol bakımından fakir bir konuma sahip olduğunu da göz önünde bulundurursak, yenilenebilir enerji kaynaklarının bizim için ne derece mühim olduğunun farkına varabiliriz.
Yukarıda da bahsettiğim gibi yenilenebilir enerji kaynakları bakımından şanslı bir konuma sahip olmamıza rağmen, bu şansımızı çok iyi değerlendirdiğimiz söylenemez. Yenilenebilir enerjinin ülkemizdeki durumunu düşünürsek atmamız gereken daha çok adım var diyebiliriz.
-Güneş pillerinin henüz çok yaygın olmadığı günümüzde, özellikle üniversitelerde AR-GE çalışmalarına verilen ilgiyi, kaynakları ve zamanı artırırsak, geleceğin en önemli enerji kaynağı olarak görülen güneş enerjisi konusunda söz sahibi konuma sahip olabiliriz.
– Almanya’nın güneş enerjisi için tarife garantisi olarak kilowatt başına 31-43 cent arası, bizimse 9-14 cent arası verdiğimiz düşünülürse, devletin yatırımcıyı teşvik adına bu rakamları daha yukarı çekmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
-Rüzgar enerjisinde dünya lideri olan Danimarka’nın bütün lisans işlemlerini tek elde toplamak adına kurduğu Danimarka Enerji Ajansı örnek alınarak kurulacak yeni bir kuruluş sayesinde planlama ve lisanslamadaki çekilen sıkıntılar önlenebilir. Bunun sayesinde işlemlerin daha kolay ve hızlı ilerlemesi sağlanabilir.
-Verilerin çok değişken olması, rüzgar enerjisi için hesaplamaları zorlaştırıyor. Bu yüzden, rüzgar hızı ve şiddetini daha net ölçmek için ölçüm istasyonları kurularak hata payının en aza indirgenmesi sağlanmalıdır.
-Bunların dışında, yeni yapılacak binaların kendi enerji ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmasını zorunlu kılacak yaptırımlar ya da bunun için verilecek teşvikler sayesinde, ülkemizde yenilenebilir enerjinin rolünün artırılması sağlanabilir. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün futbol takımı için şu an yaptırdığı Vodafone Arena, bunun için örnek olarak verilebilir.
Kısacası, yerli üretimin tüketimi karşılama oranının çok düşük olduğu, dolayısıyla dışa bağımlılığımızın çok ciddi boyutlarda olduğu enerji sektöründe söz sahibi olmak istiyorsak, geleceğin kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynaklarını daha verimli ve yüksek seviyede kullanmanın yollarını aramalıyız.
Kaynaklar
-http://www.eie.gov.tr/
-http://www.mfa.gov.tr/
-http://www.mmo.org/
-http://www.tureb.gov.tr/
-http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/47/1924/20179.pdf