Ülkemizde, son günlerde en çok konuşulan konulardan olan cari açık ve dış borçlar, ilerleyen dönemlerde başımızı daha da ağrıtacak gibi görünüyor. Bu sorunların en büyük nedenleri ise ülkemizde yerli üretimin ihtiyaçları karşılayacak seviyede olmaması ve de gelişmiş ülkelerle yarışacak seviyede ürünler ortaya koyamayışımızdır. Peki bizim yapamadıklarımızı yapıp, seviyesini inanılmaz boyutlarda yukarılara taşıyabilen herhangi bir ülke var mı? Güney Kore, bu soruya verilebilecek en iyi cevap olacaktır diye düşünüyorum.
Güney Kore’nin yakın tarihine bakacak olursak, ekonomik olarak kısa sürede inanılmaz derecede büyük bir değişimin içine girdiklerini görmek zor olmayacaktır. 1910-1945 yıllarında Japonya’nın işgali altında olan Kore, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, bağımsızlığına kavuşur ancak, 1950-1953 yılları arasında, Kore’nin geleceğini tayin edecek, bizim de yakından bildiğimiz Kore Savaşı yaşanır. Bu savaş sonucunda Kore, Güney Kore ve Kuzey Kore olarak iki farklı ülke olarak bölünür. Bu tarih detaylarını vermemdeki asıl amaç, Güney Kore’nin sıkıntılı dönemlerini görmeyi sağlamaktır. Yakın tarihte olan bu iki önemli olay, zaten çok iyi durumda olmayan Güney Kore’nin pozisyonunu pek de iyi yerlere götürdü diyemeyiz.
1953 yılında bağımsız bir ülke olarak dünya sahnesinde kendine yer bulan Güney Kore,1960’lı yılların başına kadar savaşın izlerini atmakta güçlük çekmiştir. 1960 yılında, Güney Kore’de kişi başına düşen milli gelir 80 dolar seviyesindeyken, bu rakam kişi başına milli geliri 180 dolar olan Gana’nın yarısına, 380 dolar olan Türkiye’nin çeyreğine bile denk gelmemekteydi.
1961 yılında, askeri bir darbe sonucunda ülkenin başına geçen General Park-Chung Hee,beklenenin aksine bir süre sonra sivilleşti ve ülkenin bugün bulunduğu konumun temellerini attı diyebiliriz. Üst üste 3 seçim kazanan General Park-Chung Hee, yaptığı 5’er yıllık kalkınma planlarıyla ülkenin sistematik biçimde gelişmesine büyük katkıda bulundu.
Başlangıçta herhangi bir doğal kaynağı olmayan, işlenmiş ürün ortaya çıkaramayan, sadece gelişmemiş bir tarım ülkesi olan Güney Kore, 60 yıllık bir serüvenin ardından, bugün kendine gelişmiş ülkeler arasında yer edindi. Bundan 50 yıl önce, Türkiye’nin neredeyse çeyreği kadar ekonomiye sahip olan Güney Kore, bu kısa zaman diliminde bize yetişti ve yetişmekle kalmayıp, bizim neredeyse 2 katımız büyüklüğünde bir ekonomiye sahip oldular.
Bu noktada sormamız gereken soru çok basit. Onlar ne yaptı,biz ne yapmadık? Güney Kore, 1960’ların başından itibaren, milli ürünler ortaya koyup dünya ekonomisinde kendine yer edinebilmek için sanayiyi planlarında ilk sıraya koymuştur. Buna ek olarak, bilim ve teknolojiye yapılan yatırımlar da azımsanmayacak seviyededir. Güney Kore’nin bugün ki geldiği noktaya bakacak olursak, elektronikten yarı iletkenlere, ağır sanayiden otomotive birçok alanda dünya markası haline gelmiş Güney Kore firmalarını görebiliriz. Dünyanın önde gelen bilgisayar,telefon ve yarı iletken üreticilerinden olan Samsung’un, Güney Kore’nin ilk yıllarında balık,sebze ve meyve ihraç eden bir firma olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım dersem yalan olur. Samsung, bugün dünyanın en prestijli 10 markasından biri konumunda. Belki adını pek duymadığınız şirket, alanında dünyanın önde gelen markaları olarak kendine yer edinmiş. SK Group, dünyanın en büyük 2. çip üreticisi, çelik alanında POSCO, dünyada 4. büyük üretici , Hyundai Heavy Industries ise dünyanın en büyük gemi üreticisi konumundadır. Güney Kore, otomotiv konusunda da ciddi bir güce sahip diyebiliriz. Hyundai, Kia, Daewoo, Ssang Yong gibi tanınmış markalar da Güney Kore’nin otomotiv konusunda gücüne işaret ediyor. Bunun dışında Samsung gibi bir diğer bilgisayar, telefon ve yarı iletken üreticisi LG ve saat pazarında kendine ciddi bir konum edinmiş olan Romansonn da, Güney Kore’nin dünya piyasasına sunduğu önde gelen markalardandır.
Global markaları sayesinde ihracat odaklı büyüme gösteren Güney Kore, 50 yıllık kısa sürede, bugün dünyanın en büyük 6. ihracatçısı, 7. ithalatçısı konumundadır. 1980 yılında Güney Kore, en büyük 30. ihracatçı iken; Türkiye 1 sıra arkasında 31. sıradaydı. Güney Kore 24 sıra yukarı tırmanıp 6. lığa yükselirken, biz 15. sırada kendimize ancak yer bulabildik. Ayrıca Güney Kore, ekonomik olarak dünyanın en büyük 15. ülkesidir. Ülkedeki markaların toplam marka değeri ise 152 milyar dolarla dünyada 7. sırada bulunuyor. İnsanı gelişmişlik sıralamasında da 12. sırada bulunuyorlar.
Güney Kore’nin bu noktaya gelmesinde bir çok etken var diyebiliriz. Savaş sonrası, ordunun yönetimi ele geçirmesi, yapılanların sorgulanmasını biraz zorlaştırıyordu. Ancak doğru hamleler sayesinde,kararların daha hızlı uygulanabilir olmasından dolayı, bu dezavantaj olarak değil avantaj olarak yansıdı diyebiliriz. İlk olarak, kurdukları Ekonomik Planlama Kurulu, ekonomik gelişmeye ne kadar önem verdiklerinin göstergesi. 1973 yılında Otomotiv Sanayinin Teşviki için Uzun Dönemli Planı formüle etmiş ve %95 yerli ürünlerden oluşan otomobil üretmelerini emrederek, ülkenin otomotiv konusunda bugün ki konumuna ulaşmasında büyük rol oynamıştır. Bunun dışında, 1967 yılında “Bilim ve Teknolojiyi Destekleme Kanunu”, 1972 yılında , “Teknolojiyi Geliştirme Teşviki”, 1973 yılında”Mühendislik Hizmetleri Teşviki” gibi gelişime katkıda bulunacak kanunlar belirleyerek, ekonomik gelişime verdikleri önemi göstermişlerdir. Güney Kore, kanunlarında BT’ye ilişkin toplam 800 kanun bulundurarak işin ciddiyetini gösteriyor.
Güney Kore’nin asıl gelişiminin altında yatan sebebe gelecek olursak, her şeyin temelinde eğitimin yattığını görebiliriz. Nitelikli eleman yetiştirme konusuna büyük önem veren Güney Kore’de toplam 420’ye yakın üniversite ve yüksekokul bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu sayısı 196. Orta-öğretimde okullaşma oranı Güney Kore’de %68 iken, Türkiye’de bu oran sadece %34. %95’i yani neredeyse tamamı okur-yazar olan ülkede, lise mezunlarının %84 üniversiteye giderken, üniversite öğrencilerinin %40’ı bilim alanında çalışması gelişimin nedenini açıklıyor diyebiliriz. Yüksek öğrenime kayıtlarda ise pek şaşılmayacak şekilde ilk sırada bulunuyorlar.
Samsung, LG, Hyundai, Kia gibi markaların nasıl ortaya çıktığını anlamak için çok düşünmemize gerek yok. Marka yaratma konusunda büyük gelişim gösteren Güney Kore’de , toplam patent sayısında dünyada 4., kişi başına düşen patent sayısında ise 2. sıradalar. AR-GE için yapılan harcamalarda 7. sırada bulunuyorlar. Bu harcamaların GSMH’nın %3.7’sini(OECD ortalaması %2.28) oluşturmasının meyvelerini, bu markaları ortaya çıkararak aldıklarını görebiliriz.
Bugün Türkiye’de, hızlı tren , nükleer santral, şehir çöpleri, otomotiv vs., hangi alanda bir ihale olsa, Güney Kore ismini güçlü şekilde duyduk. Tabiri caizse, nerede bir fırsat görseler orada bitiyorlar. 50 yıl gibi çok kısa sürede bu kadar önemli gelişim gösteren ülkeden,birçok alanda çıkaracağımız çok ders olduğunu düşünüyorum.
Tülay
Sadece Kore mi geçti bizi Furkan Bey !