Vinterberg, Mikkelsen ve Kierkegaard: Hakikat Kavramında Öğretmenin Yeri

Jacques Ranciere “Hakikat kendi başına var olur; hakikat olandır, söylenen değil. Söylemek insana bağımlıdır; hakikat değildir.” diyor Cahil Hoca kitabında. Thomas Vinterberg sineması tam da bu çerçevede konumlandırıyor işte kendini. Hakikate karşı direniş ve bir direniş yöntemi olan suskunluk. İki ayrı filmde, ikisini de Mads Mikkelsen’in canlandırdığı iki öğretmen karakteriyle Vinterberg hakikate, toplumsal içgüdülere ve eğitime dair sakinlikten beslenen ama bir o kadar da vurucu tartışmalar açıyor.

Belki de en uyumlu yönetmen-oyuncu ikililerinden Mads Mikkelsen ve Thomas Vinterberg.

Filmleri izlediniz mi bilmiyorum, o yüzden her şeyden önce iki filmden de biraz biraz bahsetmek yerinde olacaktır. Jagten, 2012 yılında vizyona girmesinden bu yana oldukça sevilmiş, takdir edilmiş ve biraz da hassas konulara dokunan bir film. Film kısaca çalıştığı anaokulunda tacizin ne demek olduğunu dahi bilmeyen bir kız öğrencisinin, bu kız aynı zamanda en yakın arkadaşının da kızı, çocukça ifadeleri üzerine tacizci damgası yiyen, kısa bir süre içerisinde toplum tarafından tamamen dışlanan bir öğretmenin hikayesi.

Film bu kadar hassas bir konu üzerinde dururken attığı adımlara oldukça dikkat ediyor ve konuyu asla politize etmemeyi başarıyor. Filmi izlerken aklımdan çıkmayan nokta ise ana karakterimiz Lucas’ın sinir bozucu teslimiyet hali diyebiliriz. Bu noktada varoluşçu felsefeyi seven okurlarımızın gözleri hızlıca parlayacaktır diye tahmin ediyorum.

Danimarka’da geçen ve Danca çekilen bir film olarak Jagten, aslında Kierkegaard’ın attığı adımların bir bir üzerinde duruyor. Danimarkalılar ve daha da doğrusu İskandinavlar biz pek öyle düşünmesek de din ve dini düşünceden yoğunlukla etkilenmiş milletler. Kierkegaard gibi önemli değerlerin tekrar formülize ettiği dinin bazı yaklaşımları bugün İskandinav felsefesi olarak gördüğümüz basitlik, teslimiyet değerleri lagom, lykke, hygge gibi kavramlarla ön plana çıkıyor. Bu akımın neden dünyada çok çok az yerde yaşayabileceği, ne kadar iyi bir marketingle tanıtıldığını belki daha sonra konuşuruz.

Soren Kierkegaard Danimarka’dan yetişmiş en ünlü isim belki de.

Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard, 20.yy.ın en önemli filozoflarından biri olmasının yanı sıra varoluşçuluğunun da temellerini atan isimdir. En önemli eserlerinden Korku ve Titreme ve Kaygı Kavramı bu filmi okumak için bize en çok yardımcı olacak kitaplar. Her şeyden önce Kierkegaard’ın çok dindar bir Hristiyan olduğunu ve tüm felsefesini bu anlatının yardımıyla kurduğunu söylemek gerekiyor. Onun kitaplarında İbrahim, İsa, Yusuf vs. gibi peygamberlerin hikayelerine sıkça atıflar yapıldığı görünüyor.

Kaygı ve teslimiyet kavramları da bu bağlamda Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İshak arasında yaşanan kurban hikayesinde yansıtılıyor. İbrahim, Allah ondan İshak’ı kurban etmesini isteyince tam bir teslimiyete kavuşuyor ve gökten inen koç sayesinde kaygısından arındırılıyor. Lucas’ın film boyunca tüm suçlamalara sessiz kalması, köpeği öldüğünde dahi sükunetle karşılaması dahil olmak üzere film boyu yoğun bir teslimiyet vurgusu var.

Filmin Hristiyan felsefesiyle bağı burada da kalmıyor ayrıca. Lucas’ın önce toplumdan dışlanması, ardından topa tutulması, tüm bunları bilgelik ve sukunetle karşılarken birden Noel ayininde, kızına taciz ettiği düşünülen, en yakın arkadaşıyla göz göze gelmesi üzerine patlaması en sonunda ise toplum tarafından masumiyetinin anlaşılması üzerine tekrar kabul edilmesi dahil tüm hikaye aslında analojik bir Hz. İsa anlatısından ibaret. Peygamberliğini ilan ettikten sonra dışlanan İsa tüm zulümlere teslimiyet göstermiş ve çarmıha gerilirken dahi ses çıkarmamıştı. Hristiyan anlatısına göre İsa göğe yükselmiştir ve bir gün tekrar zuhur edecektir. Film açıkça bu anlatıyı tekrarlarken hakikatin er ya da geç yerini bulacağına dair o kadim düşünceyi de yineliyor.

Yazının başında Ranciere’den yaptığım alıntı da hakikat ve hakikatin söylenmesinin iki farklı şey olduğuna değiniyordu. Ranciere Cahil Hoca kitabı boyunca öğretmenin tek taraflı değil, hakikate ulaşmakta diyalektik bir yol olduğunu ifade ederken de aslında Vinterberg’in Mikkelsen’e öğretmen rolüyle biçtiği kalıbı ifade ediyordu. Öğretmen ve öğrenci iki kişi değil iki roldür ve bu rol öğrenme süreci boyunca el değiştirir. Hoca rolünde başlayan kimse talebesinin sorularıyla kendini talebe olarak bulacaktır ve bu böylece tekrar eder. Vinterberg bu noktada hakikatle sınanan kimseyi öğretmen seçerek bu işin peygamberliğe benzeyen yanlarını da kullanmayı ihmal etmemiş.

Druk ise daha yakın dönemden, 2020’den bir film. Bu sefer lise öğretmeni olsa da yine öğretmen rolüyle Mads Mikkelsen’i görüyoruz. Jagten’in aksine daha neşeli bir film olsa da Danimarkalıların hayatında hunharca neşenin payının bizdekine göre çok çok düşük kaldığını da söylemek lazım.

Film, Finn Skardeud isimli bir psikoloğun insan kanında olması gerekenden daha az alkol bulunduğu, çakırkeyifliğin insan zihninin kapasitesini arttıracağına dair teoriyi öğrenen tarih öğretmeni Martin’in bu fikri spor, müzik gibi diğer branşlardan meslektaşlarıyla paylaşması üzerine ilerliyor. Bu arkadaş grubu başlarda hafif alkollüyken gerçekten çok daha iyi ders anlattıklarını fark ediyorlar. Bu noktada yine öğretmen olmanın sorgulanışıyla karşılaşıyoruz.

Sürekli monoton, kendini tekrar eden bu işe alkol hızlıca renk katsa da insanın doyumsuzluğu dönüp dolaşıp önümüze dikiliyor. Hakikat kavramı burada da akıllara geliyor hızlıca elbette ve Kierkegaard dostumuz bu filmde de bizi asla yalnız bırakmıyor. Hakikat Şaraptadır kitabında Kierkegaard alkolün bilincimizin olmadık kapılarının kapısını açabileceğini hikayeleştirerek anlatmıştı. Dahası filmin açılış sahnesindeki “Gençlik nedir? Bir rüya. Aşk nedir? O rüyada görülen şey.” sözü de Kierkegaard’a ait. Hatta filmin bir noktasında derslerinde başarısız ve alkol bağımlılığıyla boğuşan öğrencilerden biri de Kierkegaard üzerine bir sözlü sınava çekiliyor. Anlayacağınız Danimarkalılar bütün bir toplum olarak Kierkegaard’ın izinde yürüyorlar ve Vinterberg de bu alışkanlıktan vazgeçmiyor. Aslında bir benzeri de Türkiye’de Yunus Emre ve Mevlana üzerinden denenmişti, ancak bu iki isim de bizlere çok uzun yıllar öncesinden seslendiğinden Türk toplumu olarak kendimize bir fikri önder bulamadık diyebiliriz. Bütün gençlerimizin okuyacağı, dünyayı yakalama sürecinde bir kılavuz olacak yazardan yoksunuz. Çünkü hakikat anlayışımız bireysel olduğu kadar toplumsal bir kaynaktan da besleniyor, birbirimizin doğrularını benimsiyoruz. Ortak bir sese, bir klasiğe sahip olmak da bu yönüyle çok kıymetli. Türk edebiyatındaki klasik eksiğinin toplumsal ve bireysel hayata etkilerini Besim Delaloğlu derinlemesine tartışıyor, dileyenler yazılarına göz gezdirebilir. Biz konumuza dönelim.

Filmin meşhur sahnesi ise öğrencilerin mezuniyetinde Martin’in dans ettiği kısım. Yaptıkları alkol deneyinde aşırıya kaçan arkadaş grubu düzenli olarak daha fazla alkol almaya başlayınca hayatlarındaki sorunlardan kaçabilmek bir yana daha da fazla sorunla boğuluyorlar. Ve aralarından biri, Tommy bir gün kaygı karnavalı içerisinde boğuşurken açıldığı teknesiyle denizde boğuluyor. Film aynen Jagten’de olduğu gibi yine öğretmen üzerinden teslimiyet mesajını vermeyi ihmal etmiyor. Her ne olursa olsun hayatına bakan Martin filmin eğlenceli bir sonla bitmesine vesile oluyor.

Sonuç olarak oturaklı yönetmen Vinterberg ve cool oyuncu Mikkelsen yalnızca göz zevkine ve senaryo doygunluğuna oynayan işler ortaya çıkarmamışlar. Dikkatli izleyen gözlere dikkat çekici doneler de verilmiş. Yazımızın konusu olmadığı için filmlere dair bazı önemli soruları tartışmadım. Mesela Jagten toplumda “ifadesi kesin olarak doğru kabul edilebilecek” kimseler olup olmadığı tartışmasını ateşlerken, Druk gençler arasında yaygın alkol kullanımının doğuracağı olası sorunları da akla getiriyor. Ancak tüm bu sorular ziyadesiyle politik algılanabilecek ve yazımı amacından saptırabilecek noktalardı. Felsefe, eğitim sosyolojisi ve teoloji severlerin kaçırmaması gereken filmler olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Kaynakça:

https://eksiseyler.com/mads-mikkelsenli-druk-filmine-ilham-olan-hem-gercek-hem-de-uzucu-hikaye

https://www.dusunuyorumdergisi.com/kaygi-ve-teslimiyet/#:~:text=Kierkegaard%20%E2%80%9CSonsuz%20teslimiyet%20imandan%20%C3%B6nce,imanl%C4%B1%20olmas%C4%B1%20gerekir.%E2%80%9D%20der.

Soren Kierkegaard – Korku ve Titreme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Soren Kierkegaard – Kaygı Kavramı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Soren Kierkegaard – Hakikat Şaraptadır, Pinhan Kitap

Resimler IMDB, MUBİ ve World History Encylopediadan alınmıştır.

Leave a Reply