Hitchcock’a Arka Pencere’den Bir Bakış

Sinema tarihinin siyah beyaz sihirbazı Alfred Hitchcock’u çoğumuz Psycho filmi ile tanırız. Filmin daha 20. dakikasından dönemin yıldızı Janet Leigh’in öldüğü meşhur duş sahnesi, her an bir saldırı olma ihtimali ile tırmanan gerginlik ve son dakikalarda karşılaştığımız süpriz climax noktası ile Hitchock kariyerinin en yüksek gişe başarısı elde etmeyi de başarmıştı Psycho’da. Sinema tarihinin temel gerilim unsurları bu filmle şekillendiği gibi yüzlerce akademik çalışmaya ve eleştirmenlere de konu olmuştu. Halbuki Hitchcock sinemanın yalnızca seyirciye karşı bir sorumluluğu olduğunu söylemekte ve tüm sanatını izleyende “duygu uyandırmak” için kullanmaktaydı. İşte şimdi inceleyeceğimzi ve bu amacı gerçekleştrimenin yollarından biri “tedirgin bekleyiş” bir diğeri ise “seyirci-karakter bağıdır”

Bu noktada Rear Window (Arka Pencere) filmi Hitchcock’un bu teknikleri kullanışını net bir şekilde gözlemleyebileceğimiz 1954 yapımı kült bir gerilim filmidir. Savaş sırasında geçirdiği bir iş kazasında bacağı alçıya alınan ve tüm gününü evde dinlenerek geçirmek zorunda kalan ana karakterimiz L.B. Jefferies ve evini sıklıkla ziyaret eden iki kadın seyirci olarak yakından tanıklık ettiğimiz sınırlı dünyayı oluşturuyor.

Evde tekerlekli sandalyesinde oturup camdan dışarıyı izlemek dışında pek de bir aktivitesi olmayan Jeff, kısa zamanda arka avluya bakan apartmanlardaki komşularının hayatını dikizlemeyi de bir alışkınlık haline getiriyor. Bir yerlerlerden tanıdık geldi mi? Jeff’in gözlerinden komşularını izlemeye öyle alışıyoruz ki izleyici olarak neredeyse kendimizi bu sürekli dikiz halinden suçlu hissedecek gibiyiz. Hatta öyle bir noktaya geliyoruz ki filmi izlediğimizi unutup komşularımızı izliyoruz adeta. Bir dikizcinin gözünden dikizcilik yapıyoruz! İşte Hitchock’un seyirciyle nasıl oynadığını siz düşünün.

Pencereler sanatın çoğu dalında dış dünyaya açılan bir kapı, bir portal metforunda kullanılırlar. Arka pencerelerin ise evin mahremine açıldığını düşünecek olursak oturduğu yerden başka hayatları izleyen bu dikizci sinema izleyicisinin kendisi değil midir? Gerçekte yaşanılanla bağlantısı olsun olmasın çıkarımlar yapmaya bu kadar teşne olup olaylara etki edemeycek konumda bulunmayı başka neye benzetebilirdik ki?

.

Mercekten Perspektif, Pastadan bir Dilim

Benim filmlerim gerçek hayattan bir kesit değil pastadan bir dilimdir, der Hitchcock ki bu da seyircinin gerçek hayatı görmek istese film izlemeyi seçmeyeceği iddasını besler nitelikte gibi geliyor kulağa. Halbuki Rear Window tam olarak gerçek hayatı izlediğimiz, yönetmenin diğer filmlerine kıyasla gerilimin düşük, tehditin dışsal olduğu bir filmdir. Jeff arka pencereleri dikizlediği günlerden birinde komşusu Mr. Thorwald’ın şüpheli hareketleri dikkatini çeker.

Adamın eşinin birdenbire ortadan kaybolması, büyük bir sandığın ortalıkta dolaşması, kadının evlilik yüzüğünü evde bırakması gibi detayların tümü film boyunca Jeff’in ve seyircinin cinayet şüphelerini beslemektedir. Şiddet eylemine doğrudan tanıklık etmesek de tüm noktalar birleştiğinde ortaya çıkan resim çok da yanıltıcı değildir. Ya da öyle midir?

Jeff’in eski bir arkadaşı dedektif sıfatıyla bu noktada karşımıza çıkar. Olan bitenin göründüğü gibi olamayabileceğini de ilk o söyler bize. Jeff’in kamerasının merceğinden kurduğumuz gerçekliğin aslında gerçek olmayabileceğini anlarız. Nietzsche’nin “perspektivizm”ini hatırlayalım. Her bireyin dünyayı kendi bakış açısı ve değer sistemi üzerinden algıladığını savunuyordu. İşte biz de seyirci olarak tüm filmi yalnızca merceğin perspektifinden değil bu “perspektivizm”den izliyoruz.

İç, yatak odası – gece: adam ve kadın kavga ederken görünür. Dış, sokak – sabah: adam sıkıca bağladığı sandığı taşıyordur, kadın ise bir daha ortalıkta görünmez. Noktaları birleştiren kaç kişi kadının bir seyahate çıktığını ve sandığın kargoya verilen kıyafetleri olduğunu düşünür ki? Belli ki bir cinayet gerçekleşmiştir. Bu ikilemin cevabı ise filmin sonuna kadar açık edilmez. Hatta bir noktada Jeff ile birlikte biz de hayal kırıklığına uğrarız. Filmi o dakikaya kadar bir hiç uğruna izlemiş olmak canımızı sıkar belki de. Sonuçta Hitchcock’un da iyi bildiği üzere gerçek hayattan bir kesit için burada değilizdir.

Neyseki filmin sonlarına doğru düğümler çözülür ve Rear Window huzur içerisinde pencereye arkasını dönmüş Jeff’in görseliyle son bulur. Bir katille komşu çıkmanın huzuru değil elbette, şüphelerinin gerçek çıkmasının huzuruyla… Seyirci ise kendi merceğini bir dilim pastanın yanına bırakırken düşünüyor. Gördüğümüz şeye mi inandık, inandığımız şeyi mi gördük?

Kaynakça

Hitchcock, A. (Director). (1954). Rear Window [Film]. Paramount Pictures.

Leave a Reply