Deyim yerindeyse 2014 Mart ayından beridir seçim furyası yaşamaktayız. “Her seçiş bir vazgeçiştir” lafzı bir köşeye bırakılmış ve her seçim adeta ölüm kalım mücadelesi, hayati olarak nitelendirilmekte. Gelgelelim 24 Haziran seçimi öncesi dolar kuruyla sonrasında meydana gelen bir takım olaylar, özellikle Dışişlerinde S-400 ve F35 çerçevesine sıkışıp bir soğuk savaş havzası haline gelmemiz ve bu suretle devlet refleksi bakımından bekaa meselesinin sık sık dile getirilmesiyle birlikte neoliberal-piyasanın ve kurumsalcılığın kendisini güvende hissetmeyeceği buhranlı bir hava görmekteyiz. Hele ki 31 Mart seçimi, milliyetçiliğin, korumacılığın, popülist yaklaşımların bizden başkası karşımızdadır söyleminin -ki felsefede genelde temelinin Hobbesçu-Makyavelist tutumlardan geldiği bilinir- üstüne daha şedid mahfillerce çok daha ayrı bir yere oturtularak 31 Mart vakasının karşısına konulmuş oldu. Her şey bir yana seçim geçti artık ekonomiye dönülmesi beklenirken gündeme her daim belli başlı konular problemler girdi ve ekonomiye yani resesyonun nedenlerine bir türlü adam akıllı inilemedi. Demek istediğim geçen sene enflasyonla topyekün mücadele icra edildiği gibi bu sene de korkarım ki artan fiyatlar, 15-20 kuruş birden gelen zamlar, benzinin mazotun başabaş mücadelesi vs. 24 Haziran gününe kadar konuşulamayacak.
Bu bağlamda bir saptamamdan bahsetmeyi uygun görüyorum; gazeteye girdiğimden beri hep şu eleştiriyle karşılaştım: Niçin salt ekonomi odaklı değil de interdisipliner ve teorik bazlı yazıyorsun? buna ise cevabım her zaman şuh bir söylemden ziyade vakar ve sağduyulu bir şekilde olmuştu; birkaç senedir Türkiye ekonomi gündemine bakın, ekonominin haricinde her şey mevcut. Daha da ilginç olanı ise gün geçtikçe ekonomi konusuna eğilim, iktisatçıların etkisi, çözüm önerileri azaldığı gibi korku, güvensizlik günden güne artmakta. Birkaç örnek vermek gerekirse, soft power30 indeksinde geçen sene 30. sıradayken bu sene ilk 30 içerisinde yer almadı. 2012’den baktığımızda ise BRICS ülkelerinin çoğunu geride bırakarak ilk 20’de yer almıştı.(1) küresel ihracat rekabet endeksinde 2014 yılında 144 ülkeden 44. sıradaydık(2) ve 2016’da ise 55. sıraya gerilemiş durumdayız. (3) Türkiyenin Turizm karnesine baktığımızda ise 2016’da yaşanan keskin düşüşün yeni yeni toparlandığı lakin eski konumuna gelemediğini görmekteyiz.(4) Bu zaviyeden baktığımızda yıllık turizm kaybını, güvenli ülke algı ve imajındaki düşüşü ve telafi etmek amacıyla ama daha çok günü kurtarıp reel ekonomide yükseliş varmış illüzyonuna kapılmakla karşı karşıya kalınan tatil uzatmalarını göz önünde bulundurduğumuz takdirde olması gerekenlerin uygulanması yerine bir kaza yahut tehlikeli dönemeç gibi popülist söylemlerin ardına sığınıp iyimser bakış açılarıyla geleceğimizden paye eksiltme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktayız. Gerçekten uzaklaşmış fakat gerçekliği hala barındıran duruma reel denilmekte lakin ne kadar ilginçtir ki taşın altına elimizi koymaktan ne derecede imtina ediyorsak sanal durumlara da kendimizi inandırmaktan o derece geri durmuyoruz.
Siyasi istikrarın akamete uğraması ve diplomatik söylemdeki sertlik, beceri ve manevra kabiliyetinin azalması Türkiye’nin FDI imkanlarını ve bununla birlikte makro ekonomik kazanımlar açısından önemli olan imaj ve marka değerini de azalttı. genel olarak Türkiye’nin yumuşak gücündeki kırılganlıklarının başında yatırım imkan ve kabiliyetleri gelmektedir.(5) Görüldüğü gibi ekonomi ve yumuşak güç arasında karşılıklı bir etkileşim vardır, birinin azalış göstermesi halinde diğeri azalış gösterecektir. Lakin karıştırılmaması gereken husus ise bunlar arasında neden sonuç ilişkisinden ziyade bir korelatif ilişkinin olduğudur. Freedom house, son açıkladığı demokrasi indeksinde ise Türkiye’nin notunu yarı özgürden özgür değildir konumuna alçattı.(6) Fıtch, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunu negatif yönde şeklinde değiştirdi.(7). Aşağıdaki tabloda bir takım endekslerde Türkiye’nin yerini görmekteyiz. Ortadaki sıra Türkiye’ye ait; örneğin Ekonomik Özgürlük Endeks’inde 180 ülke arasından 55. sıradayız. hepsini detaylıca analizi uzun olmaması ve kendinizin tetkit ve teşhis etmeniz açısından sizlere bırakıyorum. Zaten verilebilecek çok fazla veri var ama bir gazete platformu olması açısından sınırlı tutmak durumundayım.
https://vergialgi.net/bazi-endekslerde-birinci-siradaki-ulkeler-ve-turkiye-nin-durumu
Anlaşılacağı üzere, gündelik sosyal ve politik yaşamımızda ekonomiye şöyle bir değinip ekonomideki gerçeklikleri görmezden geliyoruz. İster kabul edelim ister reddedelim, hal-i pür melalimiz bu şekilde. Seçim iptali sebebiyle ortaya çıkan tepkileri ve belirsizlikleri göz önünde bulundurmakla birlikte ekonomik koşullara çok daha fazla eğilmek suretiyle bir kenara bırakmamız lazım yoksa hasarın hasılatı aleyhimize çok büyük olacak.
1)Soft Power 30. (n.d.). Retrieved from https://softpower30.com/ ve ingiliz monokle dergisinin soft power index’i
2)Schwab, K. (2015). The Global Competitiveness Report 2014-2015. Geneva: World Economic
Forum.
3) Schwab, K. (2016). The Global Competitiveness Report 2016-2017. Geneva: World Economic
Forum.
4)Türkiye'nin Turizm Karnesi. Retrieved from
https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-
turizmkarnesi?gclid=Cj0KCQiA597fBRCzARIsAHWby0GxULJpOShJ-
qgKn6hjp2B0EZVY4zQvlXAzizNgtLUAC_bB6h_cn0aAu2zEALw_wcB
5) Guida, M., Goksel, O. (2018). Reevaluating the Sources and Fragility of Turkey’s Soft Power
After the Arab Uprisings. In H. Isıksal & O. Goksel (Eds.), Turkey’s Relations with the Middle
East: Political Encounters after the Arab Spring (pp. 151-169). Springer International
Publishing
6) www.diken.com.tr/freedom-house-raporu-turkiye-2019da-da-ozgur-degil/
Freedom in the World 2018: Turkey. Retrieved from
https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2018/turkey
7)https://www.ntv.com.tr/ekonomi/fitch-turkiyenin-kredi-notunu-acikladi,aUpuRNJSiECfbrg_EGSp7A