Hepimizin bildiği üzere, 2019 yılının işsizlik karnesi Türkiye için hiç de parlak değil. Geride bıraktığımız sene içinde işsizlik oranları rekor üstüne rekor kırdı. Ne yazık ki, bunun olumlu anlamda bir rekor olmadığı aşikar. Peki 2019’da neler yaşandı? İstatistikler bize ne anlatıyor? 2020 beklentileri ne kadar gerçekçi?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İşgücü İstatistikleri Haber Bülteni’ni aylık olarak yayınlıyor ve bülten, ülke ekonomisine dair iç karartıcı gerçekleri yansıtıyor. Geçtiğimiz yılın yaz dönemi, Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranlarına tanıklık etti. 15 ve daha yukarı yaş grubunda işsizlik, 2019’un Temmuz ayında, geçen yılın aynı ayına göre 3,1 puan artarak %13,9 seviyesinde gerçekleşti. Bu da, bir sene içinde, işsiz sayısında 1 milyon 65 bin kişilik bir artışa işaret ediyor. 2019 Temmuz’u itibarıyla, ülkemizde 4 milyon 596 bin kişi işsizdi. Genç işsizlik oranındaki artış, bundan daha da vahim bir tablo çizdi. 15-24 yaş grubunda işsizlik, Temmuz 2019’da, 7,2 puanlık artış göstererek %27,1 seviyesine ulaştı. Büyüyen işsiz ordusuyla Türkiye, genç işsizliğin en yüksek olduğu ilk 20 ülke içinde yer aldı.
TÜİK’in en güncel haber bülteni incelendiğinde de 2019 Ekim’ine dair verilere ulaşmak mümkün. Buna göre ülkedeki işsiz sayısı, 2018 yılının aynı dönemine göre 608 bin kişi artarak 4 milyon 396 bin kişi oldu. İşsizlik oranı, yine 2018 Ekim’ine kıyasla, 1,8 puanlık artış ile %13,4 seviyesinde gerçekleşti. Genç işsizlik ise %25,3 seviyesinde ölçüldü. Yaz döneminde mevsimsel işlerle beraber genellikle düşüş trendinde olan işsizlik oranları, bu yıl alışılmışın dışında bir tablo çizdi. Hâl böyle olunca, Ekim ayında yüksek seyretmeye devam eden işsizlik oranları da şaşırtıcı olmadı.
2020’den Beklentiler
İşsizliğin bu kadar yüksek olmasının toplumsal ve ekonomik sonuçları ise, uzun vadede çok daha ağır hissedilecek. İşsizlik oranları, ekonomi politikalarının başarısını (veya hazin başarısızlığını) yansıtması bakımından büyük önem arz ediyor. Bu nedenle, işsizlik karşısında ciddi bir sınav verdiğimiz şu dönemde, politika yapıcıların işsizlik oranlarını doğru okuyabilmesi her zamankinden daha da önemli.
Yeni Ekonomi Programı’nın 2020 için işsizlik oranı beklentisi %11,8. Bunun yaşanabilmesi için, ekonomik aktivitenin “toparlanması” ve sene içinde istihdamın 1 milyon 80 bin artması gerekiyor. Programda geçen “toparlanma” kelimesi ekonominin bir hayli yorgun düştüğünü göz ardı etmiyor. Bunun da hükümetin kamuoyuna yönelik söylemleri ile çeliştiğini vurgulasak yanlış olmaz. Her şey beklendiği gibi giderse de, 2022’de işsizlik oranının %10’un altına, yani %9,8 seviyesine düşürülmesi hedefleniyor.
Bu hedeflerin gerçekçiliği elbette tartışmaya açık. İşgücü piyasasının tek sorunu da, ne yazık ki, işsizlik değil. İş sağlığı ve güvenliğinde giderilemeyen aksaklıklar, düşük asgari ücret, kayıt dışı istihdamın fazlalığı gibi saymakla bitmeyecek birçok sorun işgücü piyasasında gözlemlenebiliyor.
Başka bir yazıda daha etraflıca ele alınabilecek bu konuları şimdilik bir kenara bırakıp, işsizlik sorununun belki de en ciddi tarafına odaklanalım: genç işsizlik…
Her Beş Gençten Biri İşsiz Mi?
TÜİK işsizlik oranlarını açıkladıktan sonra, ana haber bültenlerinde en sık duyduğumuz cümle: “Her beş gençten biri işsiz.” Yıllık genç işsizlik oranı, 2018’de %20,3 olarak açıklandı. Fakat bu veriye dayanarak, 15-24 yaş arası bütün gençleri işgücüne dahil edercesine böyle bir çıkarım yapmak matematiksel olarak yanlış. İşsizlik oranları, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de belli ölçütlere göre hesaplanıyor ve bu hesaplamalar yapılırken işsizlik oranının paydasında tüm genç nüfus değil, işgücündeki nüfus yer alıyor. Yani işsizlik oranı; işsiz sayısının toplam işgücüne bölünmesiyle hesaplanıyor. Bu noktada, işgücünün de iş aramakta olan işsiz nüfus ve istihdam edilenlerin toplamı olarak tanımlandığını vurgulamak gerekir. Ülkemizde 15-24 yaş arası nüfusun %56’sı işgücüne dahil değil, dolayısıyla işsizlik, tanımı gereği, bu grubu kapsamıyor. Bu grupta yer alan insanlar ya eğitimlerine devam ediyorlar, ya da başka nedenlerle iş aramıyorlar. Bu da onları işgücünün dışında tutuyor. İşgücüne dahil olanlar, genç nüfusun %44’ünü oluşturuyor ve bu grup da istihdam edilenler (%35) ve işsizler (%9) olarak ikiye ayrılıyor. %20,3 olarak açıklanan işsizlik de bu grup içinde hesaplanıyor. “Her beş gençten biri işsiz” ifadesi, örneğin, 15-24 yaş grubunda yer alan milyonlarca öğrenciyi de işsizlik tanımına dahil edercesine söyleniyor. Oysa işsiz sayılmak için iş arıyor ve bulamıyor olmak gerekiyor. İş aramayan, dolayısıyla işgücüne dahil olmayan pek çok öğrenci olduğu göz önüne alınırsa, %20,3 olarak açıklanan genç işsizlik oranını bu şekilde yorumlamak hatalı oluyor.
Fakat yine de, her beş gençten birinin işsiz olmadığını bilmek, genç işsizlik sorununa sırt çevirmek anlamına gelmiyor. Üniversite mezunu işsiz ordusu, teknik eleman eksikliği gibi pek çok sorun eğitim politikalarında yıllar boyunca yapılan hataların doğrudan bir sonucu. Bu soruna kesin bir çözüm bulmak kısa vadede mümkün gözükmüyor. Genç nüfusu, yani iktisadi kalkınmanın temel taşlarından birini doğru değerlendirememek ise, ekonomik “toparlanmanın” önünde bir engel oluşturuyor.
Cinsiyete Göre İşsizlik Oranındaki Farklılık
İşgücüne dahil olmayan nüfusun 15-24 yaş grubunda %56 olduğunu belirtmiştik. Bu durumun pek çok nedeni var ve tabii ki bu nedenlerin en başında eğitim-öğretime devam ediyor olmak geliyor. İşgücüne dahil olmayan genç nüfusun %65,3’ü eğitim-öğretimine devam ettiği için iş aramıyor, dolayısıyla işgücünde de yer almıyor.
Bu veriyi cinsiyete göre ele alıp incelediğimizde, ortaya çok çarpıcı bir sonuç çıkıyor. 15-24 yaş arası erkek nüfusun %79’u eğitim-öğretime devam ederken bu oran kadınlarda %56,3. Aradaki farkın nedeni ise daha da can sıkıcı. Genç kadınların %28,7’si ev işleri ile meşgul oldukları için işgücüne katılmıyorlar. Bu oran erkeklerde %0! Bu veriler, kadın-erkek eşitliğinin ülkemizdeki uygulamaları hakkında, ciddi soruları beraberinde getiriyor. Kadınlar, erkeklere kıyasla ciddi oranda daha az öğretime devam ediyor, işgücüne katılmıyor, ev işleriyle meşgul oluyorlar. Bu durum, sosyo-ekonomik açıdan çok büyük bir sorun teşkil ediyor. Bunların yanı sıra, iş bulma ümidi olmayanlar (%2,1), çalışmaya hazır olup iş aramayanlar (%5,6), mevsimlik çalışanlar (%0,3), engelli veya hasta olanlar (%3), ailevi ya da kişisel nedenlerle çalışmayanlar (%5) işgücüne dahil olmayan grubun kalanını oluşturuyor.
TÜİK Yalan mı Söylüyor?
TÜİK, Türkiye’nin en çok eleştirilen, kamuoyunda güven oluşturmakta en çok zorlanan kurumlarından birisi. İşsizlik oranları açıklandıktan sonra, TÜİK’in resmi verilerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu belirtildi. Bazılarının ölçüt olarak belirlediği geniş tanımlı işsizliğe göre Türkiye’de 8 milyon 112 bin işsiz var ve işsizlik oranı %22,8. Geniş tanımlı işsizlik, adından da anlaşılabileceği gibi, işgücünün tanımını genişletiyor ve daha yüksek işsizlik oranlarıyla karşılaşmak, matematiksel olarak kaçınılmaz oluyor. Ancak TÜİK’in uluslarası standartlar ve tanımlar doğrultusunda resmi veriler ürettiği de unutulmaması gereken bir gerçek. Türkiye’de, işsizliğin tanımından bağımsız olarak, endişe verici bir işsizlik sorunu var. İşgücü piyasasındaki tek sorun, daha önce vurgulandığı üzere, yüksek işsizlik oranları da değil. Bunun çözümünü de verilerde aramak, sorunun kaynağını doğru belirleyememek olur. Sonuçta veriler, verilen kararların ve yapılan yanlışların yalnızca bir bilançosu…
Kaynakça
TÜİK Haber Bülteni, İşgücü İstatistikleri, 15 Ekim 2019
TÜİK Haber Bülteni, İşgücü İstatistikleri, 10 Ocak 2020