Portrait of a Lady on Fire ile 72. Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü alan Fransız yönetmen Céline Sciamma’nın yazıp yönettiği 2021’de vizyona giren son filmi Petite Maman, çocukluğumuzun penceresinden yetişkinliğe ait anlaşılması zor duyguları izlenilesi bir masala dönüştürüyor. Annesinin kaybıyla tekrar büyüdüğü eve dönen Marion, kızı ve eşiyle yas sürecini paylaşırken ölüme ve kayıplara dair duygularımızın da kapısını aralar. Anlaması ve bir yere konumlandırması zor olan bu duyguyu ise farklı bir gerçeklikten, biraz da masalsı bir gerçeklikten yaşayan küçük kızı Nelly, kendine bu sıkıcı ve ağır olaydan kaçacak bir pencere aralar. Bu kaçış aslında annesine nasıl ulaşacağını bilememenin verdiği huzursuzluğun doğurduğu bir çıkış olarak karşımızdadır. Dünyayı anlamaya çalışırken çocuk olmanın verdiği sorumlulukla çoğu zaman ebeveynlerimize iyi gelmeye ve yaralarını sarmaya çalışırız. Bizi bir anlamda inşa eden ve dünyaya ilk köklerimizi onlarla saldığımız ebeveynlerimiz ve onların duyguları, çocukluğumuzda adeta bir ayna gibi bizim üzerimizden yansır.
Niyeti fark etmeksizin bilinçli ya da bilinçsiz gerçekleşen tüm bu yansımalar, büyüme sürecimizde beklenmedik kırınımlara sebep olur. Başımıza gelmiş ve gelecek felaketler ya da mucizeler karşısında duruşumuzu, bu büyük yaşam olaylarının ilk provalarını bizim karşımızda veren ebeveynlerimizden öğrenir ve onları taklit ederiz. Marion, bu duygu ile başa çıkama yolu olarak uzaklaşmayı seçtiğinde, Nelly de kendi gerçekliğini fiziksel olarak terk edemeden de olsa annesini bir biçimde taklit ederken araladığı pencerede buna benzer ve zararsız bir uzaklaşma çabası seçer. Yarattığı diğer gerçeklikte ise Nelly, hala bir parçasını yanında götürdüğü yasla beraber annesinin çocukluğuna arkadaşlık eder. Üç gün sürecek olan bu arkadaşlık hepimize annemizle gerçekten çocukluk arkadaşı olmanın nasıl bir his olabileceğinin hayalini kurdurur. Birlikte oynadıkları oyunlar ile beraber inşa ettikleri ağaç ev onlara biraz da olsa bu yoğun acıdan ve yastan saklanacak bir alan yaratır. Birbirine iyi gelebilmenin en sıra dışı imkanlarından biri olan bu ihtimali izlemek ise oldukça keyiflidir.
Bu süreçte Nelly’nin annesinin ve babasının çocukluğuna dair soruduğu sorular, çocukluğumuzdan kalan anıların hatırlamak istemediğimiz parçalarını da ortaya çıkarır. Çocukluğumuzu hep iyi anmak ve hatırlamak isteği gayet makul olsa da, bu anılar büyümekte olan küçük bir kızın merakına yenik düşer. Korkunun, kayıpların ve oyunların bir araya geldiği anane evinde duygular, anılar ve sorular masalsı gerçekliğe bürünür. Marion’un dönüşüyle sona eren bu buruk masal sıcak ve tanıdık bir kucaklaşmayla sonlanır. Kaybetmeyi ve yas tutmayı bize farklı bir gözle sunan Petite Maman, alışmanın ve üstesinden gelmenin çok zor olduğunu bildiğimiz tüm bu duyguları sakin ve sessizce anlatmayı başarır.