BİR AMERİKAN RÜYASI: TÜTÜN’ÜN KISA SERÜVENİ

Kendini fazla yıpratmayı sevmeyen her insan için bir sığınaktır tütün. Kendini fazla yıpratmamak diyorum çünkü çekilen her nefes kısa bir süreliğine herhangi bir olumsuz etki göstermez. Göz açıp kapayıncaya kadarsa bağımlılık yaratıp, yıllar sonra kalp hastalıkları, akciğer problemleri veyahut tansiyon ve kolesterol gibi hastalıklarla bizi bir başımıza bırakır. Belki de bu bir döngüdür. Yaş aldıkça erişilen olgunluk, suni dertlerimizi indirger, daha rahat bir kafaya ulaşmamıza aracı olur. Hal böyleyken gençlik çağlarında solunan dumanlar, bu sefer  adeta unutulmamak istercesine, bağışıklık sistemimizde eski bir dosttan iz bırakır ve gençliğimizin dostu yaşlılığımızın düşmanı olur. 20’li yaşların sığınağı, 70’lerde bize sığınmıştır.

Tütün de hayatımızda olan birçok unsur gibi, Amerika menşeilidir. Ayçiçeği ve kabak gibi mahsullerin evcilleştirildiği Antik Çağ’a kadar uzanan tütün yetiştiriciliği bir o kadar da kadimdir aslında. MÖ 1300’den kalma 2. Ramses’in birçok bitkiyle doldurulmuş bağırsaklarında bile tütün yapraklarıyla karşılaşılması o dönemlerde tütünün Amerika kıtası dışında da kullanıldığının en net örneklerinden biridir ama elimizdeki bilgiler Mısır’daki tütün kullanımının Amerika’dan daha farklı olduğunu, daha çok tedavi ve şifa amacıyla yetiştirdiklerini söyler. İlk dumanını soluyanlarsa Kızılderililerdir. 1535 yılında yeni kıtaya ulaşan Jacques Cartier isimli tüccar tütün içen yerlileri şöyle tanımlar:
“Vücutlarını; ağızları ve burunları sanki birer bacaymış gibi tütene kadar, dumanla dolduruyorlardı, biz de onları taklit ettik, ancak duman biber gibi acıydı ve ağzımızı yaktı.”

Ancak ilk tiryakiler garip bir şekilde onlar değildi. Öyle ki yaygın bir söze göre tütün yerlilerin beyazlara lanetidir: “Beyazlar Amerika’daki yerlilerin tümünü yok etti ama onların beyazlardan intikamı hala sürüyor.” Kristof Kolomb’un gemisiyle gelen, İspanya’dan sürülen bir Yahudi olan Radrigo Yerez’in, binlerce yıl kullanıp da tiryaki olmayan Kızılderililere göre ilk tütün tiryakisi olan beyaz adam olarak tarihe geçmesi de bu lanetin bir işareti gibi gözüküyor. 

“Beyazlar, Amerika’daki yerlilerin tümünü yok etti ama onların beyazlardan aldığı intikamı hala sürüyor.” 

Public domain, via Wikimedia Commons

Yeni kıtanın 1492’de keşfiyle birlikte anavatanı Amerika’dan Avrupa’ya getirilen tütünün 16. yüzyılda dünyaya yayıldığı bilinir. Özellikle de 1812 Napolyon Seferleri ile Avrupa’da tütünün girmediği neredeyse hiçbir yer kalmamıştır. Fransa’ya ise tütünü tanıtan Jean Nicot’tur ve aynı zamanda nikotinin isim babasıdır. 

Amerika’da ise tütün üretimini endüstriye dönüştüren isim John Carew Rolfe’dur. Hatta Virginia’da rahatsız edilmeden ekim yapabilmek için yöredeki bir Kızılderili reisinin kızıyla evlenmiştir: Pocahontas. Evet Disney filmindeki Pocahontas…

Amerika’da endüstrileşen sigara üretimi ile beraber kullanımı da bir hayli artmış ve toplumun her kesimi tarafından tüketilmeye başlanmıştır ancak bu seri üretimden hemen önce sigara elit kesimin bir simgesi olarak kullanılıyordu. Davetlerde ve özel toplantılarda insanların işaret ve orta parmağı arasında sigara bulunması onların sosyal durumu hakkında çok şey söylüyordu. Bu sistemden günümüze bir yadigar da kalmıştır aslında: Smokin takım. 

Her erkeğin hayatındaki en özel anlarda giymek isteyeceği, davetlerin ve düğünlerin göz alıcı kıyafeti smokin, 1800’lü yılların başında İngiltere’de özel davetlere katılan erkeklerin sigara içmek için kullandığı özel odalarda kıyafetlerinin üzerine sigara kokusu sinmemesi için giyilen bir ceket olarak ortaya çıkmıştır.

Osmanlı’ya girişini ise Hezârfen Hüseyin Efendi 1598, Peçuylu İbrâhim 1600, Kâtib Çelebi 1601, Naîmâ 1606 olarak kaydeder. Mısırlı âlim İbrâhim el-Lekānî ise tütünün XVII. yüzyılın sonlarında ortaya çıktığını ve Anadolu’ya “Cil” adlı bir İngiliz tarafından getirildiğini belirtir.  

Kırım Savaşı da sigaranın yayılmasındaki mihenk taşlarından biridir. Kırımda; İngiltere, Fransa ve Osmanlı ordularının ilk kez bu çapta sigara tüketilen bir ortam yarattıkları söylenir. Birinci Dünya Savaşına gelindiğindeyse sigara artık askerlere yemek gibi dağıtılmaya başlanmış, birincil askeri ihtiyaçlardan biri olmuştu. 2. Dünya Savaşı’nın popüler bir sloganı şudur:  

We need tobacco as much as bullets.” yani “Kurşuna gereksinimimiz olduğu kadar tütüne de var.”  

Peki, Kızıldereliler ile uyum içinde varlığını sürdüren tütün nasıl oldu da biz yeni dünya insanlarına karşı bir savaş başlattı? Onları değil de bizi bağımlı eden etken neydi?  Peki ya sağlığa zararlı olduğu ne zaman anlaşıldı? Bu gerçek anlaşıldıktan sonra nasıl önlemler alındı ya da alındı mı? Yasaklar ve kısıtlamalar ne zaman başladı? 

Bu soruların cevaplarını bir sonraki yazımda vermeye çalışacağım. Tarihle ve GazeteBilkent ile kalın…

KAYNAKÇA

Leave a Reply