Bilkent Senfoni Orkestrası ailesine nazik davetleri için teşekkür ederiz.
Şef Christoph Mathias Mueller’in ve gencecik yaşına rağmen sahnede harikalar yaratan blok flütçü Lucie Horsch’un Magical Recorder adlı konseri Ankaralı müzik severleri kendine hayran bıraktı.
Tiyatro sanatçılarının bir sözü vardır: “Sahne tozunu yutunca bırakamıyor insan sahneyi.” Ben bunun seyirciler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. En azından benim için öyle. Konserlere gidip, müzisyenlerin, senfoninin, şefin ve müziğin etkisine kapılınca insan bir kez, bu güzel atmosferi sürekli yaşamak istiyor.
G.Gabrieli’nin seyirciyi yerinden oynatan ve seyirciye mutluluk veren Canson per sonar noni toni a 12, Ch.183 eseriyle başlıyor konser. Seyirciye güzel enerji veren bu eserden sonra da konserin geri kalanında seyircinin enerjisi hiç düşmüyor. Öyle ki Sonata pian e forte Ch.175 eserinin saray havasına kapılan seyircilerden birinin elleriyle ritim tutuğuna şahit oluyoruz.
G.P.Telemann’ın Recorder Concerto, F Major, TW 51:F1 eseriyle devam ediyor konser. Bu esnada Lucie Horsch’un ne kadar yetenekli olduğunu fark ederken bir yandan da flüt çalmanın büyük bir ustalık gerektirdiğini anlıyoruz.
G.Sammartini’nin Concerto for Recorder F Major eserinde bu sefer şef dikkatimizi çekiyor. Mueller büyük bir doğallık ve içtenlikle yönetiyor bu eseri diğerlerinde de olduğu gibi, fakat nedense tüm konser boyunca şefin en çok sevdiği eserin bu olduğunu düşündüm. Bu eseri farklı bir içtenlikle ve duyguyla yönettiği izlenimine kapıldım. Belki de bunun sebebi bu eserde Klavsenin de yer almasıydı.
J.S Bach’ın Adagio, BWV 974 (Arr. From A.Marcello’s Oboe Concerto) ise tek kelimeyle büyülüyor seyirciyi. Bu eserin insanları düşündüren bir havasının olduğuna ve seyircinin büyülenme sebebinin de bu olduğuna inanıyorum. Herkesi şaşırtıyor, düşündürüyor bu yüzden de etkiliyor bizi.
A.Vivaldi’nin Recorder Concerto in C majör, RV 443 eseri ise konser boyunca en sevdiğim, beni çok etkileyen eser oldu. Hareketli notaları kalbime dokundu ve beni anılarıma götürdü. Ne zaman bir eserde kendimden bir şeyler bulsam, o eseri sevmem kaçınılmaz oluyor.
Konser, F.Schubert’in Overtue In the Italian Style, D Major eseriyle son buluyor. Bu eserde orkestra ve şefin tamamen bütünleşmiş olduğunu görüyoruz. Hareketli ve törensel havasıyla bütün seyirciyi mest etmeyi başarıyor.
Blok flütün başrolde olduğu bu konserde, aslında blok flütün bir eseri ne kadar da özel kıldığını görüyor ve bir kez daha yetenekli Lucie Horsch’un performansını izlemeyi umuyorum.